Libya'da Temsilciler Meclisi (TM) oylaması marifetiyle ihdas edilen paralel hükümetin Başbakanı Fethi Başağa, Birleşik Krallık (BK)'ın önemli gazetelerinden The Times'da 3 Mayı'ta bir yazı kaleme aldı. Başağa bu yazıda Ukrayna savaşına da atıfta bulunarak "Libya'nın da Ukrayna gibi önemli bir mücadele verdiğini" ve "Libya'nın Rusya'ya karşı BK ile stratejik bir ittifak kurması" gerektiğini ifade etti. Bu ifadelerin sahibi aynı zamanda kendi başbakanlığını hem Libya içinde hem de Libya dışında tescil ettirmeye çalışan siyasi bir figür olduğu için bu ifadeler de aslında "siyasi bir vaat" hüviyeti kazanmış oluyor. Başağa bu ifadeleriyle zımnen BK'a kendi başbakanlığını tanıması ve destek olması için çağrıda bulunuyor, karşılığında da "güçlenmiş bir başbakan" olarak Libya'daki Rus varlığı ve nüfuzuna karşı mücadele etmeyi vaat ediyor. Rusya'nın Ukrayna işgali sebebiyle uluslararası alanda giderek artan ve artması da öngörülen bir tecrit içinde olması sebebiyle Başağa, Rusya karşıtı bir söylemle Batı başkentleri ve kamuoylarının desteğini almayı hedefledi. BK'ın Ukrayna savaşının ilk günlerinden itibaren Rusya karşısında Batıdaki en "şahin" aktör olması da Başağa'nın Rusya karşıtı mesajlarını iletmesi için onu en isabetli muhatap haline getiriyor. Ne var ki, zamanlama ve strateji açısından son derece mantıklı bir hamle yapmasına rağmen Başağa, kendi açmazları ve girmiş olduğu ittifak ilişkilerinin onu sınırlayıcı etkisi sebebiyle bu hamlesinden geri adım atmak zorunda kaldı. The Times'daki yazının yayınlanmasından çok kısa bir süre sonra Başağa, mezkûr yazının kendisi tarafından yazılmadığını kamuoyuna ilan etti. The Times gibi köklü bir yayın organının böyle bir fiyasko ile kendi prestijine zarar vermek istemeyeceği göz önünde bulundurulduğunda burada asıl irdelenmesi gereken husus, Başağa'nın yazdığı yazıyı daha sonra neden inkâr etmek zorunda kaldığıdır.
Öncelikle Başağa'nın siyasi kariyeri ve çizgisi takip edildiğinde kendisinin Rusya karşıtı tutumu şaşırtıcı değildir. Başağa Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH)'nin İçişleri Bakanı iken Rusya, Wagner paralı askerleri ile Hafter'in Trablus'a saldırısı ve UMH'yi tasfiye çabasına aktif destek olmuştur. Rusya ayrıca savaş uçaklarını da kullanarak UMH'ye karşı caydırıcılık oluşturmuş, UMH güçlerinin Sirte'den daha doğuya ilerlemesine müsaade etmemiştir. Başağa Rusya'nın bu aktif askeri müdahalesine tepki olarak geçmişte Sirte'nin bir "Rus üssü olmasına müsaade edilmeyeceği"ni ve gerekirse "ABD'ye Libya'da askeri bir üs verilebileceği"ni ifade etmişti. Buna karşılık Rusya da uzun bir süre Başağa karşıtı bir tutum sergiledi. Ancak bu tutum, Başağa'nın TM Başkanı Salih ve Hafter ile işbirliği içerisinde paralel bir hükümet kurmasıyla radikal bir biçimde değişti. Rusya, Mısır ile birlikte Başağa'nın başbakanlığını en hızlı ve en güçlü şekilde destekleyen aktör oldu. Başağa'nın Rusya karşıtı çizgisi tam da bu noktada uyumsuzluk ve sorun oluşturuyor. Rusya, Başağa'ya bugün başbakanlık imkanını bahşeden Hafter-Salih kampının en önemli dış hamilerinden biri, hatta varlık sebebi diyebiliriz. O kadar ki, 2020 yılı boyunca süren askeri çatışmada Rus desteği ve müdahalesi olmasa Trablus merkezli güçler pekala Sirte'nin doğusuna geçer, bunun sonucunda da hem Hafter hem de Salih bugünkü konumlarını muhafaza edemezlerdi. Dolayısıyla, Başağa'nın yeni müttefikleri olan Hafter ve Salih'in Başağa'yı Rusya karşıtı söylemleri sebebiyle uyarmış olması son derece muhtemeldir. Başağa'nın yazdığı yazıyı daha sonra inkar etmesinin arkasında muhtemelen maruz kaldığı baskı yatmaktadır.
Rusya'nın kendilerinin önemli bir hamisi olması münasebetiyle Hafter ve Salih'in, açıktan Rusya karşıtı bir tutum takınması kolay değildir. Başağa ise muhtemelen eski alışkanlıklarının da katkısıyla şimdiye kadar Rusya karşıtlığını sürdürebileceğini, böyle bir lüksünün bulunduğunu düşünmekteydi. Başağa'nın bu kanaati, şu günlerde testten geçiyor. Başağa Libya siyasi sahnesindeki yeni konumlanması çerçevesinde kendi manevra alanının sınırlarını keşfetmeye çalışıyor. Öyle anlaşılıyor ki Başağa'nın Hafter, Salih ve onların dış destekçilerinin iradelerinin hilafına ciddi bir otonomisi bulunmuyor. Başağa, Hafter ve Salih gibi eski "düşmanları" ile başbakanlık için ittifak kurarak çok "cesur" ve tabu yıkıcı bir hamle yapmıştı. Siyaseten bir sıkışmışlığın sonucunda yaptığı bu hamle Başağa'yı geldiğimiz noktada daha da büyük bir sıkışmışlığın içerisine soktu. Trablus'a girerek başbakanlığı fiilen elde edemeyen Başağa, içerideki bu sıkışmışlığı dışarıda Batı desteği ve tanınma ile aşmaya çalışıyor. Bu çabanın başarıya ulaşıp ulaşmayacağını bile göremeden ise birlikte hareket ettiği kampın frenlemesiyle karşılaşıyor. Şüphesiz Başağa, Hafter ve Salih ile yeni bir ittifaka girerken bu ittifakı kendi siyasi kariyeri için bir manivela ve pragmatik bir birliktelik olarak gördü. Ancak bu ittifak bir manivela olmaktan ziyade Başağa için maliyet üreten bir külfet olmaya devam ediyor.