Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi'nin ikinci uzun vadeli strateji belgesi, yeni dönemin ekonomi yol haritası, stratejileri ve eylemlerini ortaya koyan Türkiye Yüzyılının ilk kalkınma planı (12. Kalkınma Planı) meclise sunuldu. Ortak akılla, farklı paydaşların da doğrudan katkısı ile hazırlandığı ilan edilen yeni Kalkınma Planı, hükûmetin önümüzdeki 5 yılının yol haritasını ve 2053 vizyonunu yansıtıyor.
2024-2028 arası dönemi kapsayan yeni kalkınma planı veya strateji belgesinin, aynı zamanda, küresel bir güç olmanın iktisadi altyapısını da hazırlaması bekleniyor. Plan, 2053 vizyonu doğrultusunda, uzun vadeli (2024-2053) gelişme stratejisini de içeriyor. Türkiye Yüzyılında, ekonominin potansiyelini harekete geçirmeyi amaçlamakta; bu yolla da uzun vadeli, kapsamlı, bütüncül bir yaklaşımla, sürdürülebilir ve kapsayıcı bir büyüme hedefi ortaya koymaktadır.
Yeni yüzyılda küresel bir güç merkezi olmayı planlayan Türkiye, şüphesiz, bu idealin ekonomik temellerini de sağlamlaştırmalıdır. Küresel politik bir güç olmanın, iktisadi altyapısını da sağlamlaştırmalıdır. Nitekim, ekonomik güç olmadan, siyasi gücün de sürdürülmesi mümkün olmaz. Tam bağımsız bir Türkiye hayali gerçeğe dönüştürülemez.
Sürdürülebilir Büyüme
Yeni 5 yıllık kalkınma planı, söz konusu dönemde ortalama %5'lik istikrarlı ve dengeli bir reel büyüme süreci ile kişi başı gelirin 17 bin 500 dolara (satın alma gücü paritesi ile, yani ülkeler arası fiyat farkları da göz önüne alınırsa, kişi başı milli gelirin 58 bin dolara) yükselmesini; 5 milyon yeni istihdam (yıllık %3'lük büyüme) ile işsizliğin de %7,5'e gerilemesini öngörüyor. Plan kapsamında, ihracatın da 375 milyar dolara çıkarılması hedefleniyor.
Uzun vadede istikrar ve sürdürülebilirlik, yeni dönemin temel kaygıları arasında. Ekonomik ve sosyal kalkınma yoluyla hem refahın artırılması ve pastanın büyütülmesi, hem de adil paylaşım ve büyümenin daha kapsayıcı hale getirilmesi planlanmaktadır. Yeni eğitim yatırımları ile beşerî sermayenin geliştirilmesi, teknoloji hamleleriyle de yeni teknolojiler ve yenilik kapasitesinin güçlendirilmesi amaçlanmaktadır.
Sanayide %5,9'luk büyüme ile imalat sanayinin desteklenmesi, sanayinin GSYH içindeki payının %27'ye yaklaştırılması; rekabetçilik ve verimliliğin artırılması hedeflenmektedir. Sabit sermaye yatırımlarının da %5,5 büyümesi ve payının %28'in üzerine çıkarılması hedefleniyor. Teknolojik kapasite ve beşerî sermaye güçlendirilerek, Toplam Faktör Verimliliğinin yıllık %1,1 artması ve ekonomik büyümeye %20'nin üzerinde katkı sağlaması bekleniyor.
2019-2023 dönemini içeren bir önceki ve Başkanlık sisteminin ilk kalkınma planında (On Birinci Kalkınma Planı) da 2023'e dek;
Pandemi, kur oynaklıkları ve savaşlar gibi ciddi belirsizlikler ve risklere rağmen (finansal oynaklıklar dışındaki) birçok reel parametrede hedeflere yaklaşıldı. İstihdamda (teşvikler ve genişleyici politikaların desteği ile) tarihi rekorlar kırılırken; ihracat ise hedeflenen 227 milyar dolar hedefini fazlasıyla aşmış durumda.
Makro-Finansal İstikrar
Yeni dönemde, makro-finansal istikrarın da daha fazla önceliklendirilmesi, fiyat ve kur istikrarına yönelik yeni düzenlemeler de öngörülmektedir. Makro-finansal istikrar ile birlikte de güçlü ve dengeli bir büyüme öngörülmektedir. Nitekim, ihracat son 2 yılda, 255 milyar dolar ile, Orta Vadeli Program ve On-Birinci Kalkınma Planı hedeflerini yakalarken; Türkiye ekonomisi de 12 çeyreklik uzun bir büyüme sürecini devam ettiriyor. 2023 büyümesinin %4,4 seviyesinde gerçekleşmesi beklenirken; 2024'te de büyümenin %4'ün üzerinde kalması öngörülüyor.
İhracat pazarlarının uzak ülkelere doğru yaygınlaştırılması ve çeşitlendirilmesi; küresel ticaretteki yeni rota ve koridor arayışlarından, arz-zinciri kaymalarından daha büyük pay almak için girişimlerin artırılması; dış açıkların finansmanı için turizm gelirlerinin artırılmasının teşvik edilmesi, tasarruflar ve alternatif finansman kaynaklarından daha etkin faydalanılması önemli ve önceliklidir.
Enflasyon aynı zamanda küresel bir sorun, elbette. Ancak dış faktörler kadar, iç faktörlerin de etkili olduğu unutulmamalı. Fiyat istikrarı ve finansal istikrar noktasında henüz alınması gereken bir yol var. Cari açık, enflasyon, kur oynaklığı ve faiz gibi parametrelerde henüz hedeflere ulaşılabilmiş değil. Ancak, Türkiye'nin risk primleri seçim sonrası gerilemeye başladı ve kredi derecelendirme kuruluşları da bugün pozitif raporlar yayınlamaya daha meyilli.
2023 sonunda %65'i bulması beklenen enflasyonun, 2028 sonunda, uzun vadeli hedef olan %5'in altına düşürülmesi hedefleniyor. Dış finansman gereksiniminin minimize edilmesi, cari-açığın finansmanının da çeşitlendirilmesi hedeflenmektedir. Bu noktada da enerji ithalatının azaltılması ve tasarrufların artırılması ile birlikte özellikle de hizmet sektöründeki döviz kazandırıcı faaliyetlerin teşviki ve çeşitlendirilmesi Türkiye'nin elini güçlendirecektir. Turizm gelirlerinin 100 milyar doların üzerine çıkarılması vurgusu da bir o kadar değerlidir.
Kalkınma Planları
Dünya, bölgesel ve küresel sınamaların, belirsizliklerin arttığı; pandemi, Ukrayna Savaşı, Asya-Pasifik ve Ortadoğu'daki gerginliklerin yeni sorgulamalar ve yeniden dengelenme ihtiyacı ortaya çıkardığı; Kuşak-Yol Girişimi (BRI), Orta-Koridor, Kalkınma Yolu ve IMEEC (Hindistan- Orta Doğu – Avrupa Koridoru) gibi yeni ticari rotalar ile rekabetin yanında, küresel entegrasyonun da önceliklendirildiği yeni bir döneme giriyor.
Kalkınma planları ise bu fazlasıyla haraketli zaman diliminde, yatırımların, kaynak tesisinin (özellikle de kamu yatırımlarının) iktisadi büyüme ve refah üzerine etkilerinin doğru analizini mümkün kılar. Kalkınma planları, bu doğrultuda, içerideki potansiyelden daha etkin faydalanabilmeli, kaynakları etkin kullanabilmeli ve büyümeyi daha kapsayıcı hale getirebilmelidir. Dışarıda ise, bölgesel ve küresel gelişmeler daha iyi okunabilmeli; yeni risklere, gelişmelere karşı da zaman kaybedilmemelidir.
Türkiye'de, 1930'lardan itibaren Beş Yıllık Sanayi Planları ile dev sanayileşme hamlelerine imza atıldı. 1960'lardan itibaren DPT'nin kuruluşu ile ise ülke ilk ciddi kapsamlı kalkınma planları ile tanışmaya başladı. Sonraki dönemlerin yeni yapısal büyüme modelleri, sanayi yatırımlarından, tüketim malları kapasitesinin artırılmasına yönelik yatırımlara kaymayı gerektirdi. Nitekim, bu tür sermaye mallarına yüksek yatırımların, ülkenin uzun vadeli üretim kapasitesini de artırarak büyüme ve refah artışına ciddi katkılar sağlayacağına inanılıyordu.
Bugün, Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafından takip edilen Kalkınma Planları, Orta Vadeli Program ve Cumhurbaşkanlığı yıllık programları gibi diğer strateji belgelerinin de temel dayanağıdır. Tüm kamu kurumlarına önceliklerini hatırlatan, görev setlerini tanımlayan ve bütçenin dağıtımında da baz alınan temel kaynaklardan biridir. Kamu kurumlarının yeni yatırımları ve güncel harcamaları da bu stratejilerle uyumlu olmak durumundadır.
İstihdam ve Sosyal Boyutları
Kalkınma planında, bir tarafta, istihdamda kalış teşvik edilirken; diğer yandan, emeklilerin, mevcut durumda yaşadıkları sıkıntılar göz-önüne alınarak, mevcut sosyal güvenlik sisteminin tamamlayıcı emeklilik ve tamamlayıcı sağlık sistemleriyle desteklenmesi ve bu tamamlayıcı programların da daha fazla teşvik edilmesi yerinde birer adım olacaktır.
Tasarrufların milli gelire oranının %30'un üzerine çıkarılması hedefi (son 20 yılda %10'lardan, %20'lere çıkarıldı) ve tarım sektöründe, gıda arz güvenliğinin tesis edilmesi de bir o kadar kritik önemdedir. Özellikle de BES ve OKS'nin cazibelerinin artırılması, OKS'nin işveren katkılı TES'e dönüştürülmesi, tasarrufların artırılması sürecinde ciddi katkılar sağlayacaktır.
Yenilik ekosistemi, yeşil ve dijital ekonomiye geçiş adımlarının da hızlandırılması ile kalkınmanın daha sürdürülebilir bir çerçeveye oturması amaçlanmaktadır. Afetlere ve diğer risklere dirençli yaşam alanları oluşturulması da bir o kadar önemlidir. Kamu yatırımlarında da yeşil ve dijital dönüşüme yönelik alanlara öncelik verilecek gibi görünmektedir. Net sıfır emisyon hedeflerine sıkı sıkıya bağlı kalınırken; iklim değişikliğiyle mücadelenin ekonomik maliyetlerinin minimize edilmesi, dijital dönüşüm ve yeşil dönüşümün getireceği fırsatlardan azami fayda sağlanması hedeflenmektedir.
Yaşlı bakım sigortası gibi yeni düzenlemeler ise hem sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilirliği ve bütçeye yükünü dengeleyecek, hem sosyal devlet anlayışıyla tam uyumlu ve Türkiye'nin bu noktadaki duruşunu destekleyecektir. Daha önceki kalkınma planlarında da yer alan kıdem tazminatı reformu gibi ayrıntıların da netliğe kavuşturulması çalışanlar için önemli bir kazanç olacaktır.