Sonda söyleyeceğimizi başta da söylemiş olalım. Olağan dönemlerdeki gerginlik ve kutuplaşmaya rağmen, afet zamanları tekrar ortaya çıkan güçlü sosyal ilişkilerimiz, birliktelik ve dayanışma kültürü en büyük sermayemizdir. Kahramanmaraş depremi gibi doğal afetler de bu konuda çok da zayıf olmadığımızın en büyük kanıtı.
6 Şubat'taki Kahramanmaraş merkezli 7,8 ve 7,6 şiddetindeki iki deprem, yüreğimizi yaktı. Devamında da AFAD'a göre bazısı 6 şiddetinin üzerinde 4700'ün üzerinde artçı depremler takip etti. 11 şehirde (sonradan Elâzığ da eklendi) ciddi hasar ve kayıplar yaşanırken; deprem bölgesi için devleti ve milleti ile tüm ülke seferber oldu.
Asrın felaketi sonrası tüm Türkiye, deprem acısını, birliktelik, güçlü iş birliği ve dayanışma ile aşmaya odaklanmış durumda. Deprem mağdurları için bölgeye, ülkenin ve dünyanın dört bir yanından kurtarma faaliyetleri ile birlikte yardım ve bağışlar akıyor. AFAD ve Kızılay başta olmak üzere, kamu ve kâr amacı gütmeyen yardım kuruluşlarına destek yağıyor.
Depremin hemen sonrasında (6 Şubat'tan bugüne) ve özellikle de 15 Şubat akşamı ulusal TV ve radyoların canlı yayınında düzenlenen büyük yardım kampanyasının da gösterdiği gibi dayanışma dürtüsü, zor zamanlardaki toplumsal birlikteliği, ilişkileri ve iletişim ağı çok güçlü bir milletiz.
Bu dayanışma ruhu, iş birliği ve her şeye rağmen devam ettirdiğimiz güçlü destekler, birliktelik ve insani ilişkiler de bir sermaye türüdür aslında. Finansal ve fiziksel sermaye birikimimiz görece zayıf olsa da bu birliktelik ve dayanışmanın ortaya koyduğu sosyal sermaye potansiyelimiz oldukça güçlü durumdadır.
15 Şubat gecesi, Türkiye'deki önde gelen ulusal TV kanallarının ortak deprem yardım kampanyası yayınında 115 milyar TL'nin üzerinde (yaklaşık 6,2 milyar dolar) destek toplandı. Bunların yanı sıra da yurtdışındaki yardım kampanyalarından ve bireylerden depremin ilk anından itibaren AFAD gibi kurumların hesaplarına gönderilen milyarlarca TL; Türkiye'deki diğer STK'ların ve bu kampanya dışında da büyük şirketlerin ve bireylerin doğrudan yardımları ile bu rakamlar, onlarca milyar dolara çıkacak gibi görünmektedir.
Türkiye adeta tek yürek oldu. Bu sayede de depremlerin acısı sürerken, biraz ferahlama ve umutlu olmak için fazlaca nedene sahip olduğumuzu fark ettik.
Sosyal Sermaye
Son zamanlar daha sık karşılaştığımız sosyal sermaye kavramı da karşılıklı ilişkilerin, toplumsal ilişkiler ağının maddi bir karşılığının veya anlamının da olduğunu ortaya koyan bir iktisat kavramıdır. Birlikte hareket etme güdüsüne dayanan ve toplumu bir arada tutan bu harç, birlikteliğin ortaya çıkardığı sinerji gibidir. Güven kavramı ile de iç içedir. Bu tür sivil ilişkiler, iletişim ve sosyal bağlar, toplumları da bir arada tutar.
Karşılıklı güven, güçlü ilişkiler ağı ve normlar, değerlerden oluşan bu güçlü ilişkiler ve iletişim ağı, toplumun gerçek gücüdür aslında. Sosyal sermaye, toplumun, bu değerlerle, ortak bir hedef için eşgüdümsel olarak aksiyon alma eğilimidir. Toplumdaki karşılıklı güveni, iyilik yapma heyecanını ve sorunların üstesinden birlikte gelme güdüsünü ifade eder.
Sosyal sermayenin, ulusal kalkınma, yerel ve bölgesel kalkınma açısından önemi yadsınamaz. Konu ile ilgili çok geniş bir literatür mevcut. İlgililer şu çalışmadan da konuyu ve literatürü takip edebilirler. Tüm Türkiye'yi derinden etkileyen Kahramanmaraş merkezli iki deprem ve deprem sonrası dayanışma ise bu konuyu afetler boyutuyla yeniden düşünme gereğini ortaya koymaktadır.
Sosyal sermaye bir anlamda kaliteli ilişkiler ağıdır. Herhangi bir anda, sahip olduğunuz güçlü networkun, paradan daha önemli olabileceğinin iktisadi bir ifadesidir. Örneğin, sıkıntılı bir anda, sizde para yoksa da size destek olabilecek birilerini, bir arkadaşınızı biliyorsanız; bu da en az kendi paranız kadar (hatta çoğu zaman likit olmayabilecek kendi paranızdan daha çok) fayda sağlar. Para ile birlikte gelecek psikolojik destek de cabası!
Sosyal sermaye, aynı zamanda, önemli sermaye türlerinden biridir. Birçok kişi için de en kritik olanıdır. Bireyselliğin çok fazla arttığı modern toplumlarda önemi daha fazla hissediliyor. Türkiye de refah seviyesi çok yüksek bir ülke olmasa da toplumsal dayanışmanın, özellikle de kritik zamanlarda, ne kadar yararlı ve faydalı olabileceğini bire bir gözlemliyor bugün.
Bireyler için bu sosyal sermaye, sosyal statü, üye olunan dernekler, aile veya diğer sosyal gruplar olabileceği gibi; farklı toplum kesimleri için de bu sermaye, inanç grupları, sosyal örgütlenmeler, iş ve gönüllü STK'lar da olabilir. Son deprem sonrasında isimlerini yeni duyduğumuz dernekler, vakıf ve yardım kuruluşları da birer sivil girişim olarak bu sosyal sermayeyi oluşturan inisiyatiflerdir.
Ülkemizdeki iyi komşuluk ilişkileri de bu güçlü sermaye potansiyelinin en güzel ifadelerinden biridir aslında. Örneğin, bugünkü depremin merkez şehirlerinden Gaziantep'te 2014'te yapılan bir çalışma, komşuluk, karşılıklı ilişkiler ve güven açısından oldukça güçlü, pozitif sonuçlar ortaya koymaktadır. Ancak, aynı çalışma bu potansiyelin olağan dönemlerde aktive edilemediğine; örneğin, komşularca ortak herhangi bir faaliyet yapılamadığına da vurgu yapmaktadır.
Deprem ise tıpkı daha önceki farklı afetler veya ortak acılar örneklerinde olduğu gibi, tam da bu noktada bu potansiyeli harekete geçiren bir 'dürtme' (Thaler'ın Nudge'ı) görevi görmüş görünüyor. Ancak, Türkiye'nin uzun vadede bu güçlü potansiyelini doğru kullanabilmek için, kutuplaşma yerine, birlikteliği sağlayacak daha sağlıklı dürtülere ihtiyacı var.
Birlikteliğimiz ve Dayanışma En Büyük Sermayemiz
Aynı sosyal sermaye, dünyadaki büyük üniversitelerin öğrenci alımlarında da baz aldığı temel kriterlerden biridir. Nihayetinde, mezuniyet sonrası, öğrencilerin üniversiteye geri kazandıracakları da daha çok bu sosyal sermaye ile ölçülür. Dünyanın en iyi üniversitelerine giremeyen zenginler bir yana, iyi networke sahip veya toplumda iyi konumlarda, topluma liderlik edebilecek kişilerin iyi üniversitelere kolay kabulleri de biraz bununla ilgilidir.
Harvard'daki meşhur bir mutluluk araştırması da iyi ve güçlü ilişkilerin en büyük sermaye, en büyük zenginlik olduğunu; huzur ve yaşam kalitesinin temel kaynağı olduğunu göstermektedir. Buna göre, uzun vadeli mutlu ve sağlıklı bir hayat, yakın ve iyi ilişkiler ile mümkündür; iyi ilişkiler de aile, arkadaşlar ve toplum üzerine kurulur.
İş dünyasında da sosyal sermaye, sosyal statü ve toplumdaki konum; cemiyet hayatındaki bilinirlik ile paralel ilerler. Aynı örneği, toplumda STK'lara katılım oranları, gönüllü faaliyetler ile de genişletebiliriz. Dernekler ve medeniyetimizde sağlam bir yeri olan vakıflar, kooperatifler, spor kulüpleri de bu sermayenin oluşum biçimlerini ifade eder. Fenerbahçe gibi spor kulüpleri (eski, köklü derneklerin) bu deprem sürecindeki aktif üstlendikleri rol de bunun güzel bir başka kanıtıdır.
Türkiye'nin en büyük gücü, bu tür zor zamanlarda kendini gösteren bu dayanışma, birliktelik, iş birliği ve güçlü toplumsal bağlarıdır. En büyük sermayemiz bu sosyal birlikteliğimiz ve sosyal sermayemizdir. Sosyal sermayenin doğrudan ölçümü zor olsa da, deprem örneğinin de gösterdiği gibi, ortaya çıkardığı sonuçlar genelde muazzamdır.
Bu yeni depremin, olağanüstü hallerin ve Türkiye'nin kronik deprem gerçeğinin sürekli hatırlattığı ve kalbimizi okşayan bu dayanışma kültürünün, yardımlaşmanın ve birlikteliğin ölmemesi de önemlidir. Bu toplumdaki eşsiz dayanışma gücünü ve potansiyeli, devletin de kolaylaştırması; şartları hazırlaması gerekiyor. Putnam'ın haklı kaygısı ile uyumlu olarak, bu medeniyeti de binlerce yıldır ayakta tutan temel değerlerinden biri güçlü sosyal sermaye potansiyelidir. Ancak, alarm zilleri çalan Batı toplumları kaygısına karşın, Türkiye'nin yüksek potansiyelinin aktive olması için küçük bir dürtme yetiyor.