Asya'nın yeniden yükselmeye, ekonomik ve siyasi bir güç merkezine dönüşmeye başladığı; daha genelde de Asya-Pasifik bölgesinin küresel ekonomi, ticaret, enerji ve politik denklemlerde merkezi bir önem kazandığı 21. yy'ın Türkiye için ne ifade edeceği; bu yeni süreçte nasıl stratejiler geliştirilmesi gerektiği konusu yeni dönemin temel tartışma konularından biridir. Büyük ölçüde Çin öncülüğünde yeniden yapılanan Doğu ve Güneydoğu Asya, önemli fırsatlar içeriyor. ABD'nin yeni dönemdeki en önemli rakibi Çin, ekonomik ve siyasi büyümesini istikrarlı olarak sürdürüyor.
Dünya'daki karaların %30'unu, nüfusun ise %60'ını barındıran en büyük kıta Asya; her geçen gün önemini ve küresel ekonomideki ağırlığını artırmaktadır. Özellikle de 2008 sonrası, üretimin %50'ye yakını da Asya'ya ve genelde de Doğu bölgesine kaymış durumdadır. Küresel büyümenin ise, yaklaşık olarak %60'ı Asya kıtasından gelmektedir. Genç ve dinamik ekonomiler, Asya'da büyümenin önümüzdeki dönemler de yüksek seyredeceğini göstermektedir. Örneğin, Çin'in BRI gibi projeleri de bu dönüşümü hızlandırmaktadır.
Asya kıtası, aynı zamanda, 21. yy'a damga vurması beklenen BRICS ülkelerinin 5'te 3'ü; N-11 ülkelerinin de 11'de 8'ini barındırmaktadır. G20 ülkelerinin de yaklaşık olarak yarısı, Asya kıtasında bulunmaktadır.
Türkiye İçin Önemi
Türkiye'de iktisat politikalarına yaklaşımda ciddi bir paradigma değişiminin, kronik sorunlara köklü çözümler arayışının ve yeni bir kalkınma modelinin ortaya koyulduğu bugünlerde, merak edilen temel sorulardan biri de: "Türkiye, Asya'daki Japonya gibi ülkelerin II. Dünya Savaşı sonrası, Çin'in özellikle 1980'lerden itibaren, Güney Kore gibi Asya Kaplanlarının ise 1960'lardan bu yana gerçekleştirdiği ekonomik dönüşümü başarabilecek mi?" sorusudur.
Doğu ile Batı arasındaki ticaret yollarının, lojistik ve ulaşım bağlantılarının en kritik yerindeki Anadolu coğrafyasının pandemi sonrası stratejik öneminin giderek artmakta olduğu sürekli konuşuluyor. Türkiye, özellikle de Doğu ve Güneydoğu Asya ile ilişkilerini geliştirerek bu noktadaki faydasını maksimize edebilecek mi? Meselenin bu kısmı hala cevap bekliyor.
Kesin olan şey, Türkiye, Asya'nın en batı noktası, Avrupa'nın en doğusu, hareketli Ortadoğu'nun hemen kuzeyi; Kafkasya ve Rusya'yı, Afrika ve Akdeniz ile birleştiren kavşak noktadaki coğrafyası ile eşsiz bir stratejik konumdadır. Bir tarafta Avrupa-Atlantik bloğu, diğer tarafta Rus-Çin bloğu, altta kadim Ortadoğu, Latin-Amerika, Afrika'nın olduğu yeni dünya düzeninin tam merkezindeki yerini her geçen gün sıkılaştırıyor.
Türkiye, bugün ne doğu ne de batıya sırtını çevirmeden; hem doğu hem batı, hem kuzey, hem güneydeki komşuları ile karşılıklı fayda esasına dayanan iyi ilişkiler geliştirerek, bir bütün olarak kalkınma ve daha adil bir dünya hedefi etrafında kenetlenmiş görünmektedir. Rusya-Ukrayna gerilimindeki takdir toplayan arabuluculuk girişimlerini de biraz böyle değerlendirmek gerekiyor.
Bu anlamda da, Türkiye, bölgesel iş-birliklerini daha fazla geliştirmek, mevcut ekonomik ve siyasi sorunlara kalıcı çözümlere daha fazla kafa yormak ve yükselen Asya'nın iş birliği girişimlerini daha iyi değerlendirmek durumundadır. Bu doğrultuda, Türkiye'nin, Asya Kaplanları, Orta Asya, Çin ve ASEAN ülkeleri ile ticari ilişkilerden elde edebileceği potansiyel kazançlara daha fazla odaklanılmasında faydalar görülmektedir.
1980'li yılların liberalleşme süreci ile gelen son küreselleşme dalgası ile birlikte, ülkelerin dışa açılımları; politik ilişkilerin ötesinde, uluslararası iktisadi, finansal ve teknolojik boyutlar da kazanmaya başladı. Son pandeminin küresel arz zinciri ve üretim süreçlerinde oluşturduğu dönüşüm ve yeni denge arayışları da bu noktada yeni bir fırsat olarak görülmelidir.
Yeni Yol Haritası
Bu çerçevede de Asya ülkeleri ile ekonomik ilişkilerin, ikili iş birliği ve ticaretin geliştirilmesi noktasında yeni adımlar atılması gereği, bugün hiç olmadığı kadar açıktır. Nitekim, BRI, RCEP ve CPTPP derken Asya, bugün her zamankinden daha hareketli bir yer olacağa benzemektedir. Türkiye'nin Asya'daki EİT ve TDT ülkeleriyle geliştirdiği ilişkiler ise potansiyelin çok altındadır.
Öte yandan, Türkiye, özellikle son 20 yılda, ulaştırma ve lojistikte, ciddi bir altyapı oluşturdu. Siyasi ve makro-finansal istikrar ile birlikte ikili ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi için atılacak adımlar, Asya ile ticari ilişkilerin geliştirilmesi noktasında kısa sürede hızlı ve etkin yol alınmasını kolaylaştıracaktır. Özellikle de 2002 sonrası hayata geçirilmeye başlanan iç demiryolu atağı, tüneller, köprüler, Marmaray ve BTK tren hattı gibi dev ulaşım projeleri; bugün, Türkiye'nin Asya ile Avrupa'yı birbirine bağlayan stratejik bir lojistik merkezi olarak yeniden konumlanmasına önemli katkılar sunuyor. BRI girişimi ve Azerbaycan'ın Karabağ zaferi gibi gelişmeler de işleri kolaylaştırmaktadır.
İyi yönetilecek bir Asya açılımı, son dönemde odaklanılan cari denge açığının kalıcı olarak dizginlenmesi ve dış ticaretin artırılması noktasında da ciddi katkılar sağlayacaktır. Nitekim, Orta Asya veya Doğu Asya'daki ülkelerin hiçbiri bugün Türkiye'nin en fazla ihracat yaptığı ilk 10 ülke arasına girememektedir. Türkiye, Asya'daki etki alanını, ticari ve derin ekonomik ilişkilerini geliştirmek; yeni yüzyılın bu yükselen fırsat alanından maksimum karşılıklı faydayı sağlamanın yollarına daha fazla odaklanmak durumundadır.
Ancak, burada kritik unsurlardan biri de Türkiye'nin Asya'ya açılma sürecinin, bir "eksen kayması" olarak değil; "Asya'daki potansiyelin de değerlendirilmesi" çabası olarak görülmesi gerektiğidir. Batı ile iş birliği devam ederken, çok kutuplu yeni dönemin ihtiyaçları ile uyumlu olarak, ilişkileri çeşitlendirme, stratejik yeni adımlar atılması ihtiyacının ve yeni bölgelere de açılma ihtiyacının bir sonucu olarak değerlendirilmelidir.
Asya Yüzyılında Yeni Türkiye
Önümüzdeki 10-20 yılda, dünyanın en büyük 5 ekonomisinden 4'ünün Asya'da olması bekleniyor. Çin, Hindistan, Japonya, Rusya ve Endonezya gibi büyük ekonomiler, küresel ekonominin ağırlık merkezini Asya'ya doğru kaydırmaya devam edeceklerdir. Bu yeni konjonktür, bir fırsat olarak görülerek, Asya ve Uzak-Doğu'daki iş birliği fırsatları daha erken ve iyi değerlendirilmelidir.
Asya'nın 21. yy'daki potansiyeli ve büyüklüğü düşünüldüğünde, Türkiye'nin yeni bir Asya stratejisi ve uzun vadeli stratejik bir hedefinin olması, küresel ve bölgesel hedefleri için de önemlidir. Asya ile iş birliği noktasında da Altay Birliği önerisi gibi radikal fikirlerden, daha uygulanabilir ve uzun vadeli Orta Koridor, Yeniden Asya Girişimi ve Uzak Ülkeler Stratejisi girişimlerine kadar geniş bir perspektifteki fikirler etrafında daha fazla düşünme gereği bulunmaktadır.