İklim değişikliğinin küresel ölçekte olumsuz etkileri sürekli artıyor. Türkiye, coğrafi konumu itibariyle, iklim değişikliğinden en fazla etkilenme riski taşıyan ülkelerden biri konumundadır. Özellikle de Türkiye'nin de içinde yer aldığı Akdeniz havzası, küresel ısınma kaynaklı buharlaşma, barajlar ve azalan yağışlar ile bunlarla bağlantılı doğal kaynakların tahribi ve göç dalgaları gibi nedenlerle iklim değişikliğinden nispeten daha fazla etkileniyor görünmektedir.
Öte yandan, BM verilerine göre, 2050'ye dek dünya nüfusunun 9,7 milyarı bulması; bu nüfusun da %70'inin şehirlerde yaşaması bekleniyor. Bu ciddi dönüşümün iyi yönetilmesi, kaynakların doğru yönetimi ve iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi önemli birer politika önceliği olacaktır.
İklim değişikliği ile mücadele, sadece bir çevre konusu değildir elbette. Bir bütün olarak kalkınma stratejilerini, enerji politikalarını; üretim ve kaynakların yönetimi başta olmak üzere, sürdürülebilir kalkınma hedeflerini de içeren geniş bir perspektifte küresel ekonomileri; sosyal ve ekonomik hayatı ciddi anlamda dönüştürecek uzun bir süreçtir.
Son dönemde Türkiye'de bu doğrultuda daha fazla öne çıkan yeşil kalkınma, 2053 hedeflerinin en önemli parçalarından biridir. Paris İklim Sözleşmesi de bu çerçevede yakın dönemde onaylandı. Türkiye, akıllı şehirler, konutta enerji verimliliği teşvikleri ve yenilenebilir teknolojilerde attığı adımlarla birlikte, ilk yerli otomobilini de elektrikli üreterek bu alanda öncü bir yol çizmektedir. Yeşil kalkınma devrimi yolunda atılan bu adımlar, Türkiye'nin yeşil dönüşüm noktasındaki öncü girişimlerine güzel birer örnektir.
Şekil 1: Kaynak: https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Sera-Gazi-Emisyon-Istatistikleri-1990-2018-33624 (31 Mart 2020)
Glasgow ve Yeşil Kalkınma
İklim değişikliği konusu, küresel boyutta, ekonomi politikalarında da ağırlığını hissettirmektedir. Yeşil dönüşüm, ülkeye daha fazla doğrudan yabancı yatırım çekmek ve küresel iktisadi sistemin bir parçası olmak için de bir gereklilik halini alacaktır. Özellikle de sanayileşmede yeşil dönüşüm ve döngüsel ekonomiye geçiş, adım adım bir zorunluluk haline gelecek ve bu durum ticari ilişkilerin yoğun olduğu ülkelerdeki politika değişimlerinden de fazlasıyla etkilenecektir.
Tüketim talebinin sürekli arttığı bir dünyada, sürdürülebilirlik, kaynakların etkin kullanımı ve doğru yönetimi, verimliliğin artırılması, kentleşmenin ve sanayileşmenin daha düzgün yönetimi, küresel ısınmanın önüne geçilmesi; daha etkin afet yönetimi ve çevre kirliliğinin önlenmesi gibi konuların önemi de sürekli artmaktadır.
Ulaşım sektörünün de karbon salınımı en yüksek 5. sektör olarak göz ardı edilmemesi gerekiyor. Hem tüketici hem üretici tarafında sıfır emisyonlu araçlara rağbet, bu doğrultuda, her geçen gün artıyor. Türkiye gibi otomobil üretimine yeni giren ülkeler de doğrudan elektrikli araç üretimine odaklanıyor. Elektrikli araçların öncü üreticilerinden Tesla, şimdiden 1 trilyon dolar ile en değerli otomobil şirketi unvanını açık ara ele geçirmiş durumdadır.
Türkiye'nin de imzaladığı ve 26. BM İklim Değişikliği Konferansı'nda (COP26) kararlaştırılan Sıfır Emisyonlu Araçlar için Glasgow Mutabakatı'na göre, tüm dünyada 2040'a kadar (üreticiler için 2035'e kadar) benzinli ve dizel araçların dönemi kapanıyor. Araç üreticilerinin 2035'e kadar, %100 sıfır emisyonlu yeni elektrikli araçların üretimine geçmiş olması öngörülüyor. 2040'tan sonra sadece elektrikli araçlar üretilmesini öngören COP26, kömür ile elektrik üretimini de adım adım sıfırlamayı hedefleyen kararların alındığı tarihi bir iklim zirvesi olarak kayıtlara geçti.
Şekil 2: Kaynak: https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Greenhouse-Gas-Emissions-Statistics-1990-2019-37196 (30 Mart 2021)
Türkiye'nin Tesla'sı
Türkiye'nin 2018'de ilk adımlarını attığı yerli otomobil hamlesi, makro büyümenin, mikro temellerini sağlamlaştırmak, büyümeyi genele yaymak; yan sanayisi ile birlikte ekonomiye ivme kazandırmak, önemli bir teknolojide dışa bağımlılığı düşürmek ve bu teknolojiyi ve üretim sektörünü ülke ekonomisine kazandırmak için atılmış önemli bir adımdır. Bu sayede, hem ihracat ile dış açıkların düşürülmesi hem istihdam için yeni iş kapılarının açılması sağlanmış olacak. %60-70'lik önemli bir yerlilik oranı ile hem teknoloji geliştirilmiş hem de katma değer üretimi bir bütün olarak arttırılmış olacak.
TOGG markası ile çıkacak Türkiye'nin Tesla'sı, bu yeni teknolojide Türkiye'yi bir üst sınıfa çıkarabilir; küresel rekabette elini güçlendirebilir. Tıpkı stratejik sektörler savunma sanayii ve gıda gibi, otomobil üretiminin katma değeri de yüksektir. Hatta bazı çalışmalara göre katma değeri en yüksek sektördür. TOGG, yan sanayisi ile birlikte ülke ekonomisi için ciddi bir teknolojik dönüşüm anlamına geliyor.
Yerli otomobil, bağımsız bir sanayi altyapısı için de kritik önemdedir. Son yıllarda, savunma sanayiinden, sağlık ve medikale; elektronikten, yazılıma kadar birçok alanda ciddi bir milli sanayi hamlesine girişilmiş durumdadır. Yerli otomobil, sanayideki millileşme adımlarının da yeni bir adımı olacak. Oluşturulacak elektrikli otomobil ekosistemi, örneğin yabancı rakipler için de pil üreterek ihracat ve yan sanayisi ile ülke ekonomisine ciddi katma değer sağlayacaktır.
Yerli ve milli bir otomobil üretmek, Türkiye için, bölgesel ve küresel bir oyuncu olmanın da anahtarı konumundadır. Önemli bir küresel oyuncu olmak için, yerli ve güçlü markalara da ciddi ihtiyaç vardır. Tesla gibi büyük oyuncuların şimdiden önemli bir rekabet avantajı yakaladığı bunun gibi yeni ve stratejik alanlarda büyük bir oyuncu haline gelecek Türkiye, küresel siyasetteki konumunu da güçlendirmiş olacaktır.
Şekil 3 Ülkelerin CO2 emisyonlarında ulaştırma sektörünün payı, % (OECD / IEA)
Türkiye'nin Yeşil Kalkınma Devrimi
Türkiye'nin kendi elektrikli otomobilini üretme projesi, hem iklim değişikliği ile mücadele noktasında kritik önemde bir adımdır hem de Türkiye'nin, özellikle de geçmişte, çok çektiği kronik sorunlarından cari açığı kalıcı olarak düşürme yolunda potansiyel ciddi katkılar sağlayacaktır. Türkiye, elektrikli yerli otomobil projesini, sanayileşmede yeşil dönüşümün bir aracı olarak kullanarak; iklim krizinin çözümü ve yeşil kalkınma sürecinde de etkin ve öncü bir rol üstlenebileceğini gösterebilir.
Türkiye gibi geleneksel üretimin büyük oranda ithal girdilere bağlı olduğu cari açığı yüksek ülkelerde kur-enflasyon-faiz döngüsü ve oynaklıkları kronik sorunlardır. Türkiye'nin, kendi otomobilini üretme projesi gibi yeni dev adımlarla, dışarıya ve ithalata olan bağımlılığının minimum seviyede tutulması hayati önem arz eder. Bu dönüşüm, kurdaki dalgalanmalardan beslenen arz enflasyonu ile mücadele noktasında da ciddi katkılar sağlar.
Yerli otomobil, cari dengenin düşürülmesi; dış açıkların azaltılması ve ekonomik bağımsızlık için kilit önemde bir girişimdir. Türkiye'de uzun vadede kalıcı olarak düşürülecek dış ve iç açıklar, kur ve enflasyonu kontrol altında tutmayı daha kolay kılacaktır.
Elbette, yerli otomobil üretiminde sürdürülebilirlik ve küresel piyasalarda rekabet avantajı için, piyasanın ihtiyaçları ve öncelikleri de iyi incelenmeli; üretim ekosistemi iyi organize edilmeli ve tedarik zinciri yönetimi de iyi planlanmış olmalıdır. Bundan sonraki süreç için de AR-GE yatırımları artırılmalı, kurumsal kalite iyi oturtulmalı ve tasarımdan motoruna kadar tüm üretim süreçleri Türkiye merkezli yürütülmelidir. Türkiye, bu yeni sanayi kolunda teknoloji ihraç eder konuma gelmeyi hedeflemelidir.