Suriyeli göçmenler üzerinden son zamanlarda siyasal bir tartışma götürülüyor. Argümanları tanıyalım: Türklerin iş imkânlarının ortadan kalktığı, ekonomik zararın oluştuğu ve yardımların onlara gittiği iddia ediliyor. Yoksunluk, yoksulluk ve tabiatları sebebiyle suça meyyal oldukları söyleniyor.
Meselenin sebeplerini tartışmanın artık çok ötesindeyiz. Önümüzdeki gerçeklikle yüzleşmek durumundayız. Savaştan dolayı bu coğrafyada göç ne ilktir ne de son olacaktır.
İbn Haldun tarihin akışını ve oluşumunu göçlerle izah eder. Tarihsel tecrübenin ışığında tarım toplumunda insanları analiz ettiğinde toplumların yaşama biçimleri bakımından iki tür olduğunu gözlemler: göçebeler ve şehirliler. Tarih bu iki tür toplumun aralarındaki mücadelelerinden, akınlarından ve insanların gelişmiş bölgelere doğru göçlerinden oluşur.
Göç olgusu Suriyelilerin yaşadığı travmadan önce de vardı ve yine olacak. Değişen ise göç hareketliliğinin formu, yolları, hızı ve sonuçlarıdır. Türkiye'nin büyük şehirlerine dikkatlice baktığımızda Afrikalıları, Balkanlıları, Özbekleri, Çinlileri ve diğerlerini kolaylıkla fark ederiz. Çünkü Türkiye gelişiyor, büyüyor ve güçleniyor. Değer ve ekonomi üreten şehirler göçmenleri kendine çekiyor.
Tüm metropollerde durum böyledir. Nitekim 1960-2000 arasında Anadolu insanı Almanya'ya, Fransa'ya, Kanada'ya ve ABD'ye göç ettiler. Aynı şekilde o ülkelerin aşırı milliyetçileri benzer argümanları kullanıyorlar. Yakın zamanda Avrupa'daki seçimleri hatırlayalım. Avrupalı milliyetçilerin söylemlerindeki Türk veya Müslüman kelimesi yerine Suriyeli kelimesi koysak aynı argümanlara ulaşmaz mıyız? Türklerin Avrupalıların işlerini çaldığı; tembel, çalışmayı sevmedikleri; suça eğilimli, intibak sorunları olduğu ve gelişmemiş oldukları iddia ediliyor. Bu ülkelerin devlet imkânlarını sömürdükleri söyleniyor.
Bunlar doğru mudur? Elbette ki doğru değildir. Doğru olan Türklerin kültürel anlamda gittikleri ülkelerin insanlarından farklı ama o ülkelerin ekonomilerinin önemli bir dinamizm kaynağı olduğudur. Tasarruf yaparak şirketler kurdukları, Avrupalı yerel şirketleri ve mallarını bu ülke pazarlarına açtıkları ve Avrupa'da yeni sektörler inşa ettikleridir. Aynen Suriyelilerin veya diğer ülke göçmenlerinin Türkiye'de yapmaya başladıkları gibi.
Göçmenler suçlu mudur?
Suç argümanına gelelim, yapılan bütün çalışmalarda göçmenler arasındaki suç oranları o ülkenin vatandaşları arasındaki suç oranından daima düşük çıkmıştır. Mesela 2013'te ABD hapishanelerindeki suçlu oranlarına bakıldığında mahkûmların yalnızca yüzde 4.6'sının ABD dışında doğmuş olan kişiler olduğu ve göçmenlerin toplam nüfusun yüzde 13.3'ünü oluşturduğu düşünüldüğünde bu rakamın göçmenlerin suça yatkınlığı tezini çürüttüğü görülmektedir. Yine 18 milyonluk nüfusuyla ülkenin en kalabalık eyaleti Kuzey Ren Vestfalya'da 2014'te toplam 1.5 milyon suç işlendi. Bu suçların ise sadece yüzde 0.04'ü mülteci akınına bağlı olarak işlenmiştir.
Bu işin sırrı göçmenin psikolojisindedir. Göçmenin gidecek çok az yeri, sığınacak çok az limanı vardır. Ülkesindeki güven ve kendisini var eden çevre artık yoktur. Göç eden insanlar bu psikoloji sebebiyle ürkektir, kaygılıdır, güvenlik odaklı ve çalışkandır. Göç ettiği topraklara kök salmak zorundadır.
Coğrafya kaderdir. Avrupa'da yaklaşık 5.5 milyon Türk vardır. 80 milyonluk İran'ın yüzde 16'sını Azeri Türkleri oluşturur. Suriye'deki Türkmenlerin kesin sayısı belli olmamakla birlikte sayılarının 1.5 milyon civarı olduğu tahmin edilmektedir. Türkmenler, Halep, Lazkiye, Şam, Humus, Hama, Kuneytra ve Rakka'da yaşamaktadır. Lazkiye'ye kadar uzanan bölgede ise tamamıyla Bayırbucak Türkmenleri yaşar. Yine son referandumda Körfez ülkelerinde bulunan Türklerin kullandıkları oylara bakıldığında ezici çoğunluğun hayır oyu veren "Beyaz Türkler" olduğu gözükecektir.
"Beyaz Türkler" bile niye Arap - Körfez ülkelerine gidiyorlar? Suriyeliler hakkındaki argümanları Araplar iddia etse doğru mu olacak?
Elbette ki hayır!
Yeni ufuklar, umutlar ve daha iyi imkânlar için gidiyorlar.
Göçler hayattır. Göçmeni olmayan bir tane gelişmiş medeniyet, devlet ve şehir olmamıştır. Formları değişse de ümran ilminin kurucusu haklıdır. Kaderimiz bu coğrafyada hep beraber yaşamaktır. Nitekim tarihin her döneminde Araplar, Türkler, Kürtler ve Farslar bu coğrafyanın her tarafında şu veya bu oranda dağılmış ve beraber yaşamışlardır. Mesele daha iyi yarınları, ortak bir geleceği, siyasal bir birliği, göreli olarak gelişmiş bir adaleti, ekonomik kalkınmışlığı ve medeni insani standartları nasıl beraberce inşa edeceğimizdir.
İnsanın ve mazlumların yanında durması beklenen CHP'nin Suriyeliler meselesinde Avrupa'nın aşırı milliyetçileri Le Pen, Heider ve Orban'la aynı karede olması tam bir trajedidir. Ataları göçmen olanların bu konumları daha büyük bir trajedidir.
Bu noktada Türkiye gelişme serüveninin yeni evresine başlamıştır, göçler de sürecektir.