Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ALİ ASLAN

16 Nisan sonrasında AK Parti

16 Nisan halk oylamasıyla birlikte Türkiye siyasetinde yapısal bir dönüşüm gerçekleşti. Ülkede siyaset uzunca bir süre bürokratik merkez ile toplumsal çevre arasındaki mücadeleler tarafından belirlenmişti.
Bu süre zarfında bürokratik vesayet, devleti toplumdan mutlak bir şekilde ayrıştırmaya ve toplumu laik-milliyetçi ideoloji çizgisinde yukarıdan aşağıya şekillendirmeye çalıştı. Bunun karşısında Demokrat Parti (DP), Anavatan Partisi (ANAP), Milli Görüş geleneğinden gelen partiler ve AK Parti toplumsal çevreyi merkeze taşıyarak merkezi demokratikleştirme mücadelesi verdiler.
DP, ANAP ve Milli Görüş partileri kendi iç zaafları, toplumsal ve uluslararası şartların zorlaştırıcı etkileri sebebiyle bu dönüşümü gerçekleştiremediler.
AK Parti ise güçlü liderliği ve ulusal ve uluslararası şartların görece kolaylaştırıcı etkilerinin bileşimi sonucu ülkede siyaseti yapısal bir dönüşüme uğratmayı başardı. Çevre-merkez arasındaki bariyerler on beş yıllık AK Parti iktidarında peyderpey yıkıldı. Böylece devletin topluma bütünüyle açılması ve siyasetin demokratikleşmesi sağlanmış oldu. Cumhuriyet'in ilanında vaat edilen "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" düsturu hayata geçmiş oldu. Yöneten ile yönetilenler arasındaki kategorik ayrım ortadan kalktı. Devlet normalleşti.
Artık iktidarın siyaset dışı bir noktadan kurulması yani iktidarın demokratik mücadelelere kapalılığı son buldu.
Daha önce seçimle gelenlerin laikmilliyetçi resmi ideolojinin dışına çıkması mümkün değildi. Laik-milliyetçi resmi ideolojik çerçeve ve onun taşıyıcısı konumundaki bürokratik oligarşi ve sosyolojik uzantıları sorgusuz sualsiz iktidar konumundaydı. Bundan sonraki süreçte de belli ideolojik çerçeveler ve bunun taşıyıcısı konumundaki siyasi aktörler iktidar olacaklar ancak bunu gerçekleştirmek için siyasi mücadele vermek zorundalar. Bunun için siyasi parti ve aktörlerin toplumun merkezine yönelik bir siyasi dil geliştirmesi ve toplumun taleplerini olabildiğince ciddiye almaları gerekmektedir. Demokratik siyasetin temel kuralı budur.

Yeni düzen yeni misyon
Bu yapısal dönüşüm neticesinde siyasi partiler kendilerine yeni bir misyon tanımlamak zorundadır. CHP'nin eski dönemde temel misyonu genel hatlarıyla demokratik siyasetin alanını daraltarak bürokratik vesayeti korumak üzerine kuruluydu. MHP ise çevre ile merkez arasında bir tampon işlevi görmekteydi. Bir yandan bürokratik merkezin çevreye uyguladığı zor ve şiddetin dozajını yumuşatırken diğer yandan da merkezi çevre nazarında meşrulaştırma ve çevrenin merkeze akarak onu dönüştürmesinin önüne geçmekti. Bu iki statükocu siyasi çizgi karşısında AK Parti (ve diğer çevre partileri) ise genel hatlarıyla çevreyi merkeze taşıyarak ve merkezi dönüştürerek demokratik siyasetin alanını genişletme misyonu taşıdılar.
Çevre ile merkez arasındaki ayrışmanın ortadan kalkmasıyla partilerin yeni siyasi pozisyonları da ortaya çıkmaktadır. MHP, ülkedeki dönüşümü kabul eden ve AK Parti ile hareket eden Devlet Bahçeli çizgisi ile dönüşümü geri sardırmanın peşine düşen muhalifler arasında bölünmüş durumda.
Vesayet geriledikçe gerçek anlamda muhalif bir siyasi aktöre dönüşen CHP ise, MHP'li muhalifler gibi bu yapısal dönüşümün konsolide olmasını engelleme ve mümkünse eski düzene geri dönülmesini sağlamanın mücadelesini veriyor. AK Parti'nin misyonu ise 16 Nisan sonrasında en ileri boyutuna ulaşan demokratik dönüşümü konsolide etme ve ortaya çıkan yeni siyasi düzeni kurumsallaştırmak yönünde.



AK Parti ne yapmalı?
AK Parti'nin önünde siyasetin halkın iktidarını sağlayacak şekilde yeniden dizayn edilmesi ve kurumsallaştırılması bulunuyor. Bir geçiş süreci içerisinde bulunuyoruz ve bu süreçte AK Parti'nin atması gereken belli başlı adımlar var.
Öncelikle, 16 Nisan'da kabul edilen Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemine uygun bir şekilde devletin kurumsal yapısının yeniden düzenlenmesi gerekiyor.
Bunun ilk adımı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın AK Parti'ye yeniden üye olmasıyla atılmış oldu.
Yine, eş zamanlı olarak AK Parti'nin teşkilat yapısı ve siyasi söylemlerinin yeni siyasi şartlara uygun bir şekilde reforme edilmesi gerekiyor. Keza AK Parti yeni sistemin ana taşıyıcı aktörü olarak 2019'daki önce yerel seçimlerde sonra da Cumhurbaşkanlığı seçiminde başarılı olmak zorunda. AK Parti'nin herhangi bir seçim başarısızlığı yeni sistemin sorgulanmasına ve ölü doğmasına yol açabilir. Bu da demokratik dönüşümün akamete uğraması anlamına gelir.
Son olarak, bu geçiş süreci ve yeni siyasi şartlar altında AK Parti'nin yeni siyasi ittifaklar içerisine girmesi gerekecektir.
AK Parti'nin bir süredir "yerli ve milli" siyaset zemininde devletin zirvesinde yeni bir bloklaşmaya gittiğini biliyoruz.
Bu ittifak 16 Nisan'a gidiş sürecinde MHP lideri Devlet Bahçeli'nin Cumhurbaşkanlığı sistemine verdiği destekle somutluk kazanmıştı. Ancak bu ittifakın AK Parti'ye belli ölçüde maliyeti de olacak gibi gözüküyor. 16 Nisan'da büyükşehirler ve sahil kesimlerde yaşanan oy kayıpları ve partinin elit grupları arasında yaşanan güncel tartışmaların yeni ittifakın iç çelişkilerinin bir sonucu olduğu açık. Dolayısıyla 21 Mayıs'ta partinin liderliğini alacak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ittifakın iç çelişkilerinin etkilerini yatıştırması ve ciddi bir siyasi maliyet üretmesinin önüne geçmesi gerekecektir.
Elbette AK Parti'nin karşısında yer alan "hayır" bloğunun da olabildiğince çetin iç çelişkileri bulunmaktadır. CHP, HDP, MHP'li muhalifler, sol toplumsal gruplar ve Saadet Partisi'nden oluşan bu bloğun anlamlı bir siyasi bütünlük oluşturması, kuşatıcı bir ortak aday çıkarması ve pozitif bir siyasi proje ortaya koyması öyle kolay gözükmemektedir. CHP içindeki kaynamalarla şimdiden çatırdama emareleri gösteren bu bloğun istediğini elde edebilmek için, Erdoğan karşıtlığı üzerine kurulu negatif siyasetin ötesine geçerek daha fazlasını yapması gerekecektir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA