Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BÜLENT TİMURLENK

Bir transferin anatomisi

Milyonların uçuştuğu transfer döneminde “Gitme kal diyemedim” diyen taraftarlar... Çocukluk hayali formanın peşinden koşanlar... Alanya-Galatasaray-Fenerbahçe üçgeninde Emre Akbaba transferi ve çuvaldızı kendimize batırdığımız futbol yorumculuğu...

Kıta dışı sermayenin girdiği Avrupa kulüplerinde, bir zaman sonra Çin'de ardından onu takip eden Suudi Arabistan ve Katar'da forma giyen futbolcuların geldikleri kulüplere karşı vefalı olmalarını beklemek ve sadakatını sorgulamak artık çok masum bir eylem. Kalmadı öyle futbolcular demiyorum çünkü su akıyor ve yolunu buluyor.
Yetiştiği kulüpte kaptanlığa yükselen, çeyrek asır geçiren, kramponlarını da doğduğu yerde asan futbolcu bulmak zor artık. Kazandıklarının üç-beş ve hatta 10 katı teklif ediliyor uzaklardan. 30'unu geçmiş futbolcular da "Ailemin geleceğini düşünüyorum" diyerek elbette "Evet" diyor bu akıllara ziyan kontratlara.
Iniesta, Barça'da üç yıl daha kalabilir ama sezonun büyük bölümünü yedek kulübesinde geçirip hiç de azımsanmayacak yıllık ücretiyle yerleşik düzeninden vazgeçmeyebilirdi. Para kadar yedek kulübesinde oturmak fikrine de karşı çıktığı için Japonya'ya göç etti. Claudio Marchiso, Juventus kulübünde çocuk yaştan itibaren 25 yılını geçirdi. 32 yaşında ve kendisine yeni kontrat verilmediği için şimdi Instagram'da "Buongiorno" yerine "Bonjour" (günaydın) diyerek Fransa'ya gideceğinin sinyalini veriyor.
Totti, Real Madrid'e, Maldini, Manchester United'a gidebilirdi, gitmediler. Raul ve Guti, Real Madrid'de futbolu bırakabilirdi, hak etmişlerdi ama biri Schalke 04'ün diğeri ise Beşiktaş'ın yolunu tuttu.

BİR KLİŞE CEVAP: KİM BİLİR?
Del Piero, Juventus'a rakip olmak istemediğinden dünyanın öbür ucuna Avustralya'ya futbol oynamaya gitmişti. Kimse Buffon'un Juventus kariyeri bittiğinde bir Avrupa büyüğünde forma giyeceğine inanmıyordu, o artık Paris Saint Germain'in kalecisi...
İtalyan futbolunun klişelerinden biridir. Transfer döneminde futbolcunun ağzından laf almaya çalışan gazetecilere futbolcular kuşaklar boyu aynı cevabı verdiler: "Kim bilir?" Gerçekten de futbol dünyası bilinmezlerle dolu.
Bir futbolcudan milyon euroların uçuştuğu bir ortamda çocukken tuttuğu takımın formasını giymesini beklemek ve bunun için fedakarlık yapmasını istemek de büyük haksızlık. Oysa ki hepimiz bırakın bir futbol kulübünün altyapısında oynamayı, mahalle arasında iki taş bir kale maç yaparken bile yeni Rıdvan, Metin, Feyyaz, Tanju, Hami'ler değil miydik... Bu yüzden Paris'in 10 km. uzağında doğan gurbetçi bir ailenin oğlu Emre Akbaba'nın taraftarı olduğu takım Galatasaray'da forma giymeyi hayal etmesi ve transfer sürecinde bu konudaki ısrarıyla belirleyici rol çizmesi, hepimize bir eski zaman hikayesi gibi geliyor.
Sanki böyle futbolcular o eski stadyumların futbolcusuymuş gibi, sanki Emre Akbaba ilk maçına Türk Telekom Stadyumu'nda değil de Ali Sami Yen'de çıkacakmış ve çıkmış gibi...

BU TRANSFER TURNUSOL KAĞITI
Emre Akbaba'nın Alanya'dan Galatasaray'a yolculuğunda geçen hafta yaşananlar ise Türk futbolu ve spor medyası için bir turnusol kağıdı. Galatasaray'da Mustafa Cengiz'in başkan olmasıyla başlayan ezeli rakipler için nazik dil ve özenle seçilmiş cümlelere, Fenerbahçe'nin yeni başkanı Ali Koç eşlik etmişken Emre transferinde zamana ve tembelliklerine yenilmiş, kendini yenileyememiş tribüne oynamakla gazetecilik yapılacağına inananların ezeli rekabette savaş baltalarını topraktan çıkarması tesadüf değildi.
Bir transferde hikaye basittir aslında. Bir yanda futbolcunun bonservisini elinde tutan kulüp vardır, diğer yandaysa o futbolcuya talip olan kulüpler... Bir de oyuncunun oynamak istediği kulüp vardır ortada.
Bir kadronun analizini yapıp, "Fenerbahçe, Emre Akbaba'ya belki de Giuliano'yu satmak üzere olduğu için talip oldu. Koskoca camia Alanya'nın daha fazla kazanması için, adını böyle bir açık arttırmaya sokmaz" demenin taraftar-muhabir/ yorumcu cephesinde bir reytingi yok elbette... İlla ki yangın çıkaracaklar...
Oysa ki Fenerbahçe, Giuliano için gelen teklifi cebine koymuş ve Alanya'nın kapısını çalmıştı. İşte burada futbolcu son sözü söyler. Kimileri daha yüksek bir kontrat için hayalindeki takımda oynamaktan vazgeçer, kimi de "Önce hayallerim sonra para" der... Emre Akbaba da muhtemelen ilkokul çağında Galatasaray'ın UEFA Kupası'nı aldığı yılda mutluluktan havaya uçan binlerce gurbetçinin evladı gibi seçmiş Galatasaray'ı...
Hikayenin sonunda futbolu yorumlayanların kendilerine sorması gereken bir soru var: Profesyonel bir futbolcu amatör kalbinin sesini dinlerken itiraz eden sizler amatör kalbinizle bir taraftar gibi yorumladığınız kulüpleriniz için oyuna hiç profesyonelce baktınız mı? Harbiden siz x, y takımın yorumcusu olmanın evrensel bir kartvizit olduğunu mu sanıyorsunuz?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA