Yarın akşam Fenerbahçe- Beşiktaş derbisi var ve siz sezon başından beri süren bir papatya falını bugün ve yarın da gazete sayfaları ve televizyon ekranlarında göreceksiniz. Van Persie mi Fernandao mu? Bu bitmek bilmeyen polemiğe "Nefes aldığı sürece Van Persie" diyerek teknik adam- futbolcu ilişkilerine bakalım. 25 futbolcuyu yöneten ve her hafta onlardan 11'ini sahaya süren adam, bu oyuncuların patronu olduğuna göre ilk hatırlanması gereken şey, o 25 futbolcunun teknik adamını sevmek zorunda olmadığı ama saygı duymak mecburiyetini de aklından çıkarmaması gerektiği... Van Persie-Pereira, futbol dünyasında karşı karşıya gelen ilk ve son futbolcu-teknik adam değil. Hollandalı son 10 yılın en büyük golcülerinden biri ve geldiği günden bu yana takımı çalıştıran Portekizli hocayı görkemli kariyerinin gölgesinde bırakıp, "Ben Van Persie'yim" sağnağıyla ıslatıp duruyor.
KİM HANCI KİM YOLCU?
Sir Alex Ferguson, Arsene Wenger gibi neredeyse bir ömür bir takımı çalıştırmış teknik adamların hancı, kendisinin ise yolcu olduğunu bildiğinden Premier Lig yıllarında kaçak yapmayan egosu, yarını belli olmayan Pereira'nın canını yakıyor. Canı yanan Portekizli hoca da sahada aldığı başarılı skorlarla büyüyen karizmasını "Uçan Hollandalı"yı kulübede oturtup teşhir ediyor. Kim hancı kim yolcu peki? İkisi de değil. Tek gerçek hanın Fenerbahçe olduğu onların da tarihteki benzerleri gibi bir zaman sonra yolcu olacakları... Bu arada hanın duvarlarından bir şampiyonluk posteri eksik mi kalır, bir yenisi mi eklenir bilinmez ama bu ego savaşlarının geçmişine bir yolculuk yapmanın vaktidir. Çok uzaklara gitmeden bizim topraklardan başlayalım. Heykeli dikilecek kadar büyük futbolcuydu Alex de Souza. Gün geldi yapmışlığının verdiği gücü bir başka Fenerbahçe efsanesi üzerinde denedi, kazanan Aykut Kocaman, kaybedenler ise ikisini de sevenler oldu. Kartlarını açık oynayan Alex, "Elim kuvvetli" diyordu ama oyunun kurallarını koyan sonuçta kulübün başkanıydı. Brezilyalı Lincoln, Hagi'den sonra Galatasaray taraftarını en çok heyecanlandıran yeteneklerden biriydi. Karşısında "Florya topraktı o cesur" ile kulüp tarihine poster olmuş bir bayrak adam buldu.
HAGI, ÜMİT KARAN'I SİLDİ
Bülent Korkmaz-Lincoln gerilimi, Galatasaray'ın müzesine elbette ki ne kupa ne de senaryo Oscar'ı getirdi. Hagi, yönetilmesi zor bir yıldızdı, teknik adamlığında da taktik dizilişte değil insan yönetiminde zorlanan bir futbol efsanesiydi. Hagi, Ümit Karan'ın ipini çekerken, Ümit de yanlışları listesinde ikinci A4'e geçmişti o yıllarda. Şenol Güneş'in sonraları Güney Amerika'da gayet muteber bir golcü olacak Teofilo ile, Aykut Kocaman'ın Kazım ile, Ersun Yanal'ın Sow ile yıldızı barışmadı. Quaresma'yı da Samet Aybaba hiç sevmedi. Mourinho'nun Chelsea'deki ilk döneminde kuyusunu kazanının Ukraynalı golcü Shevchenko olduğu yazıldı, çizildi. İkinci döneminde de Portekizli hoca soyunma odasında hasımların sayısı bir elin parmaklarını geçince valizini toplayıp gitti. Alex Ferguson'un ellerinde büyüyen David Beckham'ın bir gün aynı ellerden çıkan kramponun suratında patladığı da futbol tarihinin arşivlerinde. İspanya'da son dönemin en büyük teknik adam-futbolcu polemiği elbette ki Pep Guardiola-Zlatan İbrahimovic'tir. Tek başına takım olan İsveçli'nin soyunma odasına sığmayan egosunu Guardiola patlatınca kıyamet kopmuş, sonunda kaybeden Eto'o'yu da gönderen, 50 milyonu da batan Barcelona olmuştu. 2006'da Aime Jacquets, Fransız Milli Takımı'nda Eric Cantona, David Ginola ve Papin'in biletini kesmişti. Almanya'da Bayern Münih taraftarının bir zamanlar bir numarası olan Frank Ribery'e kafayı takmak zaten ancak Louis Van Gaal gibi eli defter tutan delidolu bir teknik adama yakışırdı. Bizler Van Persie-Pereira ile günlerimiz geçirirken İtalyanların da geçen hafta nurtopu gibi polemiği oldu.
ROMA KAPTANI EVİNE
Kendisini oynatmayan hocası Luciano Spalletti'yi eleştiren Roma kaptanı Francesco Totti ertesi gün teknik direktör tarafından kamp yapılan tesislerden evine yollanınca elbette ki kıyamet koptu. Roma maçı kazandı, ertesi gün de idmana çağrılan kaptanla daha fazla uğraşmaması için teknik adamın kulağı çekildi. Roberto Baggio ve Marcello Lippi birbirlerini hiç sevmediler. İtalyan yıldız, hocasına rest çekip kendisine teklif yapan Galatasaray'a evet demişti. Ertesi gün İstanbul uçağına binecekti, yakın arkadaşları bir gece önce saatler süren yemekte Baggio'yu kalmaya ikna ettiler. Yolun sonunda sert bir teknik adamın anısı var. Karl Heinz Feldkamp'a bırakayım sözü: "Kaiserslautern'le anlaştığım dönemde Demir Hotic çok ünlü bir oyuncuydu. Daha kulübün kapısından içeri girer girmez yanıma geldi. 'Hoca benim adım Hotiç. Asla yedek kulübesinde oturmam' dedi. 'Tamam' dedim ve kendisini tribüne gönderdim."