Sağlığa düşkünlük modası, modern tıbbın ön plana çıkmasıyla birlikte bazı bireylerde güzellik ve hazza ulaşma amacını da tetikledi. Sağlıklı olmaya dair aşırı hassasiyet hali, bireylerin yaşamlarının önemli bir parçası haline geldi. Aşırı spor yapma, yiyip içtiklerine dair aşırı hassasiyet gösterme, sürekli kalori hesabı yapma, yediklerinin etiketlerini detaylıca okuma, spor yapmadığında kendini suçlu hissetme, sağlıklı beslenmeyenleri küçümseme... Belirtiler uzayıp gidiyor. Sağlıklı yaşamak için yola çıkanlar, sınırları zorlayınca, durumu abartınca, iş sağlıklı olmaktan uzaklaşıyor. Hatta psikolojik bir sorun haline geliyor. Sağlıklı yaşayacağım derken, ipin ucu kaçıyor. İşte tam da böyle kişileri gözlemleyen, onlarla ilgili çalışmaları olan psikolog Tuğba Yağan ile sağlık hastalığını konuştuk:
- Sağlıklı yaşamı abartmış insanlar görüyoruz çevremizde. Bu bir çeşit rahatsızlık mı?
- Biz bu duruma "Sağlıklı yaşam sendromu" diyoruz. Daha sağlıklı olmak ve bunu sürdürebilmek için yaşamını buna göre düzenlemeye çaba göstermek... Sağlıklı beslenmek adına ortaya çıkan takıntılar ve aşırı egzersizler için, ortoreksiya nervoza terimi kullanılmakta. Yeme bozukluğu olarak adlandırılan bu davranış bozukluğu, patolojik bir saplantı haline gelen saf ve sağlıklı beslenme çabası ve davranışı obsesif bir hal alır. Bu kişiler gıda ambalajlarının içeriklerine bakmayı asla atlamazlar. Besin kalitesi çok önemlidir. Koruyucu madde, şeker oranı, kimyasal içerip içermediğine kadar incelerler. Bunun altında kişilerin fiziksel sağlığını en üst düzeye çıkarma arzusu yatar.
- Bu durumu tetikleyen bir şeyler mi var?
- Günümüzde güzelliğin ve çekiciliğin zayıflıkla bağlantılı olduğuna dair algı ön plana çıktığı için, bedenlerini ve beslenme alışkanlıklarını takıntı haline getirip sadece doğal ve sağlıklı besinler tüketmeye ve her gün spor yapmaya takan kişi sayısı oldukça yükseldi. Estetik ve güzellik ihtiyacı da işin içine girerse vücutları üzerinde müdahale alanları genişliyor. Bu kişilerin kendi beden algısı bilişsel çarpıtmalara maruz kalmış olabilir (Beynin gerçeği yansıtmayan mantığa aykırı bağlantılar kurması).
Bu da davranış bozukluğuna sebep olabilir. Sadece sağlıklı beslenmenin dış görünüşünü olumlu yönde etkileyeceği inancı oluşur.
- Nasıl davranıyor bu kişiler?
- Kişi kilo almaya dair endişeli duygular içine girdiğinde obsesif kompulsif bozukluk açığa çıkar. Sağlıksız besinler tükettikçe suçluluk duyar.
Yoğun kaygı yaşar, kendinden utanmaya yol açabilir, sürekli suçluluk duygusu yaşar. Daha sıkı diyet uygulamalarına yol açar ve bu da hayatı yaşanması zor hale getiriyor. Kişide kalıcı ruhsal hasarlara sebep olabiliyor. Yanlış diyetler uyguladığı için halsizlik ve bedensel rahatsızlıklar/ hastalıklar ortaya çıkabiliyor.
Bu da bu kişilerin daha mutlu hissedeceklerine inanırken daha depresif olmalarına sebep olabilir.
- Belli bir yaş grubu daha mı takıntılı sağlıklı beslenme ve yaşama konusunda?
- Daha önceki vakalarımda bu sendromun en çok görüldüğü yaş aralığı 20-35 idi. Ki sadece kadınlarda değil erkeklerde de var bu sendromu yaşayanlar. Genç kalma, zayıf ve formda olma kaygısı, güzellik ve estetik kavramları ön plana çıktıkça sağlıklı beslenme ve yaşamayı takıntı haline getirip obsesifleşen orta yaş kesim aralığı da yadsınamayacak sayıya ulaştı.
- Sürekli bir sağlıklı yaşam bombardımanı altındayız bir yandan da...
- Popüler kaynaklar ve tıp uzmanlarından sağlıklı yaşayarak yaşam süresinin arttığı gerçeğinin daha ön plana çıkmış olması da, sağlığın otoritemiz altına almamız gereken bir kavram olmasını sağlıyor. Sağlık üzerinde sürekli vurgu yapılması, farklı şekillerde hep gündemde olması, günlük yaşam uygulamalarının takıntıya dönüşmesine sebep olabiliyor. Egzersizi günlük yaşamın olmazsa olmazı haline getiren kişilerin sayısı oldukça artmakta. Sosyal medyanın da bunda etkisi büyük.
ÖZKAN ÜNLÜER / Egzersiz antrenörü
AZ EGZERSİZ YAPTIĞINI SANIP MUTSUZ OLAN VAR
Sağlıklı yaşam dediğimiz şeyin içine egzersiz de giriyor elbette. Kişi sadece yediği içtiği konusunda değil, egzersiz konusunda da abartmaya meyilli oluyor. Tam bu noktada sorunlar çıkıyor. Atletlere danışmanlık yapan egzersiz koçu Özkan Ünlüer, günlük hayatına sporu dahil ederken yapılan yanlışları şöyle anlatıyor: "Sporda aşırılığın geri dönüşü tamamen sağlık kaybıdır. Bir noktada odağını kaybeden kişi, çöküşe geçiyor. Eğer profesyonel bir atlet değilseniz, profesyonel bir atlet gibi antrenman yapamazsınız. Çok çabuk hedefe ulaşan kişi çok çabuk uzaklaşmaya başlıyor. Bir hedef belirliyorlar, bu hedefe çabuk ulaştıkları zaman, hedef büyüyor. Ama bu bir noktadan sonra atlet değilseniz mümkün değil. İleri hedeflere ulaşamayınca takıntı haline geliyor. Çok ileri hedefler bu işi profesyonel yapanlar için, bir bankacının atlet gibi yaşaması mümkün değil. Bunu yapmaya çalıştığınız noktada yaşamınızı düzenlemeniz, yiyip içtiklerinizi profesyonellerle belirlemeniz, uykunuzu bile ayarlamanız gerekir. Bir bankacı niye böyle yaşasın! Bu takıntı. Bunu yapamadığı noktada durum ters tepebiliyor, her şeyi salarak, eskisinden kötü duruma geçebiliyor. Bunu sürdürebilen insanlar profesyonel atletler, diğerleri için belli sınırlar var. Her gün ağır spor yapmak doğru değil, zorlamanın da bir anlamı yok. Ben danışanlarımı uyarırım, belli kurallarım var. Spor haftanın minimum üç günü, maksimum beş günü yapılır. Bu işi kuralına göre yapmazsanız, abartırsanız, bir gün önce az su içtiğiniz için antrenmanda rahatsızlanırsınız. Hatta fazla yapılan spor, kas kaybına yol açar. Doğru beslenmediğiniz için mutsuzluğa bile yol açar."
BAŞKALARINA KARIŞIR HALE GELİYORLAR
Sağlıklı yaşam takıntısı hayatı yaşanması zor hale getiriyor.
Bazı normlar yüzünden, moda dergileri ve TV'deki beden ölçüleri 90/60/90 olan ya da sıfır beden pompalaması nedeniyle özellikle genç kızlar kendi bedenlerinden nefret ediyor.
Suçluluk duygusu yaşayan bireyler, bedenleri üzerindeki denetimi daha çok artırıyor. Kontrolü kaybettiklerinde de yaşamında başarısız olacağı kaygısını beraberinde getiriyor.
Kişide denge kaybı ve beslenme alışkanlığını değiştirmesi sebebiyle sosyal yaşamdan geri çekilmeye sebep oluyor.
Etrafındaki kişilerin yaşam tarzına, yeme alışkanlıklarına müdahale etmeye başlıyorlar.
Doğru bulmadıkları beslenme tarzına karşı hoşgörüsüzler. Sağlıklı yaşama kaygısı olmayan kişilerle aynı ortamı masayı paylaşmak istemeyebilirler. Bu kişileri sağlıksız olarak yargılayıp dışlayabilirler bile.
Psikolojik anlamda çöküntü yaşarlar. Amaç, kişinin sağlıklı beslenme ve sağlıklı yaşam tarzını benimserken, zaman zaman rutininden çıkabilen, sosyal ortamlara da uyum sağlayabilen, taviz verdiği zaman suçluluk hissetmeyen, kaçamak yiyecekler yediğinde ya da egzersizlerini aksattığı günlerde kendini cezalandırmadan yaşamını dengeleyen ve en önemlisi bunları yaparken mutlu hissetmesi önemli.