Gazeteciliğe bilgisayar dergilerinde başladığımızda karmaşık test yazılımlarından elde ettiğimiz sonuçları alt alta yazar editörün seçimlerini yapar nedenlerini sıralardık. O karmaşık tablolar için günlerce sabahlayan efsane editörlerle çalıştım. Yıldız tornavida Niso Levitas, Hakan Ünsal, Barış Nevres bugün de incelemelerini takip ettiğim @teknoseyir sitesi ve @DarkHardware adıyla tanınan Levent Pekcan gibi deneyimli editörlerle çalışma olanağı buldum.
Volkan Ersoy gibi keskin adalet terazisi ve mükemmeliyetçi yayın yönetmeni arkadaşımla çalıştım. O yıllarda her şey mühendislere göre tasarlanmıştı. Teknolojinin odağındaki insanı fark edemeyecek kadar detaylara meraklıydık.
SAÇLARA AK DÜŞTÜ
Endüstride her şey inceden inceye testler ve cihazların sahip oldukları fonksiyonlar üzerineydi. O gün uluslararası basın toplantılarında tanıştığımız ak saçlı editör ve muhabirler bizde henüz yoktu.
Şimdi endüstride benim gibi yaş almış, saçlarına ak düşmüş editör, muhabir ve yazar bulmak mümkün. Ancak yıllar geçti, durum değişti. Artık çantamızda teknoloji değil, kamyonların arkasında yazdığı gibi yılların deneyimini de taşıyoruz. Artık test sonuçlarıyla değil, deneyimlerle farklılaşmaya çalışıyoruz.
Artık teknolojik cihazların özelliklerini sıralamak yeterli olmuyor. Neden sorusunu sormanız ve insanlara yaşadığınız deneyimi anlatmanız gerekiyor. Çünkü artık teknolojiyi tüm insanlar farkında olmadan kullanıyor. Bu yüzden spor sayfalarında bile teknoloji yazmaya başladık.
FUARLARDA AĞIR İŞ
Ancak tüketici elektroniği ürünleri haline dönüşen akıllı cihazlar, dokunmatik ekranlar ve sosyal medya sonrasında teknoloji muhabirliği de dönüşüm geçirdi.
Artık hem gazete hem de internet sitesi için çalışmak zorundayız. Fuarlarda onlarca ürünün gürültüye kalabalığa rağmen çektiğimiz video ve fotoğraflarını çalıştığımız yayın organına gönderiyoruz.
Üstelik iş sadece bununla kalmıyor. Yazdığımız yazıyı, çektiğimiz fotoğraf ve videoları zenginleştirmek için sosyal medyada paylaşımlar ve canlı yayınlar yapmak zorundayız.
Dışardan bakanların "Ne güzel dünyayı geziyorlar" dediği yerlerde yarış halinde video ve fotoğraf çekmek, bu sayahatlerden deneyimlerle dönmek zorundayız. Çünkü okur veya izleyici "Yerim dardı" mazeretine sığınmanıza izin vermiyor.
Merak taşıyan dijital muhabirler
Tam 26 yıl önce küçük bir dergide bilişim muhabirliğine başlarken, sırt çantamın içinde analog bir fotoğraf makinem vardı. Şimdi benimle aynı merakı taşıyan genç veya orta yaşlı, internette ve geleneksel medyada oyun, tüketici elektroniği, kurumsal teknoloji, dijital girişim ekosistemi gibi farklı alanlara ilgi duyan onlarca arkadaşım var. Pek çoğu sırt çantası taşımayı seviyor.
Türkiye'de sadece medyada değil, pek çok endüstride uzmanlığa yatırım yapılması sevilmediği için aileler bugün bile çocuklarının müdür olmasıyla övünüyor. Çünkü maaş ve iş tatmini açısından sadece yöneticiliği ödüllendiren bir iş dünyasında uzmanlaşmaya çalışmak kolay değil. Merakı ve uzmanlığı destekleyen koşulların sadece medyada değil, mühendislik, hukuk, tarım, ulaşım, finans gibi dallarda, kısaca her yerde gelişmesine ihtiyacımız var. Üstelik ticari ilişkilerin, çıkarların ve merakın bu kadar çeşitlendiği bir çağda doğruyu görmek için daha fazla uzmanlığa ihtiyaç var.
Nasıl ki bir beyin cerrahının dişlerimize müdahale etmesini istemiyorsak, iş dünyasının her alanında benzer bir uzmanlığın gelişmesine destek olmak şart. Uzmanlığın olmadığı yerde bilgisi olmadan her konuda yorum yapanlar çoğalıyor. Bilgisi olmadan sağlık, spor, müzik, dil, tarih, hukuk her alanda yorum yapanların sayısının nasıl arttığını sosyal medyada görmek mümkün. Kişisel olarak çalıştığım kurumda uzmanlaşmama destek olan yöneticilerle çalıştığım için şanslıyım. Ancak bunun süreklilik kazanması, tüm sektörde ve ülkenin genelinde uzmanlığın değer bulması şart. Yıllar önce finans yazarı bir ağabeyim; "Timur senin kafan rakamlara çalışıyor. Gel daha gençken finans konusunda uzmanlaş. Medyada fazla tutunamazsın" diye öğüt vermişti. O büyüğüm yanıldığı için, mutlu olacağım işi ve uzmanlık alanını seçtiğim için huzurluyum.
En çok sorulan sorular
Teknoloji muhabiri ve editörlerine en çok sorulan soruların başında "En iyi hangisi?" geliyor. Ben de bu soruya hep şöyle bir soruyla yanıt verdim: "İhtiyacın ne ve hangi işte kullanacaksın?" Gerçekten insanın ihtiyacına göre ve ihtiyacı olduğu an ürünü alması en doğrusu. Yani ucuzlamasını beklemek her zaman doğru değil. Teknoloji artık lüks değil, bir ihtiyaç. Yıllar içinde pek çok arkadaşıma servis konusunda yardımcı olmaya çalıştım. Ancak insanlar binlerce lira vererek aldığı ürünlerin servisi konusunda araştırma yapmıyor. İnternetten kaynağına bakıp araştırmak yerine kestirmeden bir bilene sormak daha kolay geliyor. Yani "hangi marka" sorusunun yanıtı ben "Türkiye'de tüketici sorumluluğunu alan marka" şeklinde veriyorum.
İlk deneyimi yaşamak
Dokunmatik ekranları ilk kez Apple kullanmadı. Ancak dokunmatik ekranları doğru tasarım ve servislerle hayatımıza sokan Apple oldu. iPhone 3GS'ten bu yana Apple toplantılarını yerinde takip eden bir gazeteciyim. Apple'ın hikayesini 1998 yılında gittiğim ilk basın toplantısından bu yana izliyorum. Benim için Apple'ın en önemli farkı; her firmanın odaklanmak için çırpındığı dönemde ürün tasarımı, online servisler, mağaza deneyimine kadar toplam bir itibar yönetme başarısı oldu. iPhone çıktığında pek çok editör gibi ürünü deneyimlemeden sadece özelliklerine bakarak, "Bu olmamış" dedim. Ancak ilk kullandığım iPhone deneyiminden sonra her rakibine iPhone'u sormaya başladım. Sorduklarımdan bazıları bugün ortada yok. Biz hala deneyim paylaşmaya devam ediyoruz. Artık herkes birbiriyle ürün deneyiminden çıkardığı farklı izlenimleri paylaşmaya çalışıyor.