Bizim bilgelerimiz "insan kâinatın özetidir" demişti. Ondandır kâinatın özü, düşüncesi insanda ortaya çıkar. Beden bir giysidir, biz vakti zamanı geldiğinde bedeni askıya asar, yolumuza devam ederiz...
Darwin tekamülün kabuğunu, elbiseyi gördü, her şeyi o sandı. Doğal ayıklanma var dedi, ayakta kalanlar güçlülerdir dedi, zayıfların şansı yoktu. Zaten 19. Yüzyıl orman kanunuydu. Tanrı ölmüştü, Nazım'ın dediği gibi; millet "trum tırak trum tırak traktörleşmek" istiyordu. Öyle zamanlardı...
***
Hepi topu insan, kozmos çorbasından rastlantıyla doğmuştu. Sarmısaklı paça çorbasından Platon çıkmıştı. Çıkardı. Determinizm vardı. Ama Yaratıcı yoktu. Zaten gen bencildi, o nedenle her türlü bencillik gelişmenin motoruydu. Darwin, kapitalizme cuk oturmuştu. Sonraları bu kafayla palyaço kılıklı Führer'in üstün insanı ortaya çıktı, kim bilir kaç milyon beşer yok oldu gitti.
Gitmeyenler de aşağı ırklar dediklerini uşak etmeye giriştiler. Darwin'in takipçileri gariplerin topraklarına kezzap döktüler, evleri, mabetleri, aileleri yaktılar kül ettiler. Ne yaparlarsa haklarıydı. Evrim buydu. Filistinli dedelerin zürriyetini kesmiş, gözünü Kudüs'ten ileriye dikmişti. Dikerdi. Evrimdi. Buna karşı çıkan zaten gerici miydi, antisemitist miydi neydi?
Semiz otu gibi bir şeydi...
***
Peki bu angut vahşet nasıl oluyor da günümüz iletişim dünyasında halkların büyük öfkesine rağmen bu denli cüretkâr olabiliyor? İşte orası bizi ilgilendiriyor. Eksiğimiz var! Çünkü asıl savaş daima kelimelerle, kalemle, felsefeyle yapılıyor. Şunu demek istiyorum, evrim gerçekten de örtülü bir maymun türü yarattı mı? Darwin bunu mu demek istemişti? Tipi bize benzeyen, ama insan değil...
Yani savaş, hayatı nasıl tarif ettiğimizle ilgili. En başından başlamalı. Maymunlardan farkımızı ortaya koymalıyız...
***
İnsanda beden görünen, ruh ise görünmeyen âlem olarak yaratılmıştır. Bu nedenle beden; ruh ve aklın kendini gösterebilmesi için gerekli bir kaptır. İnsan kâinattan meydana gelir. Bu bedende 60 trilyon hücre, yüz bin kilometre damar ve her kadında 40 bin yumurta hücresi olduğu söylenir. Darwin ve şürekası sadece şekli görüp içteki kâinatı yani ilahi esintiyi görmemişlerdir. Biz bedenin bir elbise olduğunu söyleriz. Darvincilerin anlattığı o elbisedir. İnsanın bedeni ve bununla geçirdiği yaşamı Kur'an'da "Gece" olarak geçmektedir. Ruhu veya canı ise aydınlıklara aittir. Fakat karanlıklardan nur çıktığı için karanlık da gereklidir. Sır olarak topraktaydık. İnsan, insan haline gelmek için taş-maden, bitki ve hayvan âlemlerinden geçmiştir. İnsan hücresi, bir balon gibi şişmiş kâinatın sönüp ufacık bir yuvarda toplanışıdır. Nefs denen şey, kişinin kendidir. Orada kalben sevgi de vardır, keçi bacaklı ihtiraslar da. İnsanı insan yapan mutlak akıl dediğimiz nurdur.
Büyük alem küçük alem meselesi, makro kozmos mikro kozmos budur. İnsan kendi kadrini kıymetini anlamalıdır ki, o ölüsevici maymundan ayrılsın.
***
Bu noktada göbek deliği mühim noktadır. Onun aşağısı evet nesli sürdürmekten ama süfliden, yukarısı yüksek erdemden gelir denmiştir. Aşağıdan beslenenlere, bağırsaklarından seslenenlere maymun tabiatlı denir. Yani bunlar gerçekten de maymundur. O noktada belki de Darwin haklıdır...
Sayı saymayı ve bilgisayar kullanmayı öğrenmeleri hikâyedir. İnsanoğlunun nurlar saçarak yeniden kâinat olma, insan-ı kâmil, güzel insan olma istikametinde yürümesine düşmandırlar. Acımaları yoktur, kan onları çağırır, tırnakları şah damarımıza uzanır. Asıl amaç insana şah damarından yakın olanı, o ilahi kudreti kesmektir. Göbek deliğinin altına indirmek, insanı aşağının aşağısına çekmek için didinirler. İşte açığa çıkan savaş bu savaştır.
Gazze örneği budur. Maymunlar saldırmakta, "İnsan" direnmektedir.
Farkımız ruhumuzdur, aklımızdır, nurumuzdur. Asıl silahımız da zaten odur...
Meraklısına:
Lütfi Filiz-Noktanın Sonsuzluğu, okuyorum.