Şu abuk sabuk günlerde gelin biz sizinle sümbül koklayalım.
Boynu bükük mor külhanidir sümbül. Sümbül Efendi derseniz İstanbul Kocamustafapaşa'da bir büyük düşünür. Şehrin sahibi evliyadan bir zat.
Sümbül Sinan, Halvetiye yolunun yolcusu. Asıl adı Yusuf, şöhreti Sümbül. Bir güzel adam.
***
1475-1480 Merzifon'da doğmuş, süper zekâ bir çocukmuş. İlk tahsilini doğduğu yerde yaptıktan sonra İstanbul'a göçmüş, medreseye gitmiş.
Bir gün yolda Mutasavvıf Çelebi derler zarif bir zatla karşılaşmış. Yanındakinin kulağına; "Al sana pilavcı bir sufi daha!" demiş. Yanındaki arkadaş, "İnsan uzaktan anlaşılmaz. Gel bir sohbeti dinle, sonra karar ver" şeklinde itiraz edince muhabbete katılmış. O gece coşkudan, cazibeden evine gidememiş. Çelebi'nin yoluna dahil olmuş...
Bir gün hoca talebelerinden tekkeye çiçek getirmelerini istemiş. İstanbul o zaman bağ bahçe. Herkes birbirinden güzel demetlerle geri dönmüş.
İçlerinden bir tek Sinan'ın elinde solmuş bir sümbül!
"Efendim. Hangi çiçeğe elimi attımsa Allah'ı zikrediyordu. Koparıp da zikri kesemedim. Baktım biri kendiliğinden kopmuş, onu getirdim" deyince... Üstadı Sinan'a, Sümbül lakabını hediye etmiş.
Sinan, Kocamustafapaşa Dergahının başına geçmiş. 33 yıl taliplerle sohbet etmiş, muhabbet etmiş...
Sümbül Efendi Hazretleri bir taraftan çiçek gibi öğrenciler yetiştirirken diğer taraftan da Fatih ve Ayasofya Camilerinde Kur'an-ı Kerim tefsir ediyormuş. Yavuz Sultan Selim Camii inşa edildikten sonra, burada ilk vaaz verme şerefine nail olduğuna bakılırsa ne dediğimiz anlaşılır. Tefsir, hadis sahasında geniş bir bilgiye sahip. Tam bir alnı ışıklı bilge. Sümbül Sinan; eşyasız, küçücük bir odada yaşamış. Aynı odada sır olmuş...
***
Şeyhülislam Ebussuud Efendi derseniz, astığı astık, kestiği kestik.
Adeta paralel bir iktidar. Hırslı, celalli bir adam. Üç padişah eskitmiş. Elinde tekfiri, sanki bir ustura. Adını anmak öd telini titretir.
Tasavvuf ehlinin hâl ve davranışlarını beğenmez ve şeriatla bağdaşmayacağını söylermiş.
Öyle 'söylermiş' deyip geçilecek bir zat değil yalnız. Ebussuud'un idam fetvası verdiği üç Osmanlı bilgesi; İsmail Maşûki , Muhyiddin Karamâni ve Hamza Bâli!
Yunus Emre'nin şiirlerinin okunmasını 'açık küfür' görecek kadar katı bir kişi. Sufilerin semahıyla "kâfirlerin horoz tepmesi" diye alay ediyor...
Ebussuud Efendi Sümbül Sinan'ı her gördüğünde taciz eder, incitirmiş. Hatta bir defasında Sümbül Efendiye:
"Senin cenaze namazını papaza kıldırtacağım!" demiş. Yani sen kâfirsin, zındıksın demeye getirmiş.
Sümbül Baba ise mülayim, "Âmin, inşallah" diyerek yanıt vermiş, iyi mi?
Aradan epey bir zaman geçtikten sonra vadesinin geldiğini hissedip dervişlerine şöyle vasiyet etmiş:
"Beni Fatih camiine götüreceksiniz. Musalla taşından kaldırılıncaya kadar sarık ve cübbemi tabutumun üzerine koymayacak ve kimseye haber vermeyeceksiniz!" demiş.
***
Vefatıyla aynı gün camii avlusunda Osmanlı hanedanından bir sultanın cenazesi de bulunmaktaymış.
Ebussuud Efendi, sultan hanımın cenaze namazını kıldırmış. Bakmış orada bir gariban var, âdettenmiş onunkini de kıldırmış. Dervişler, namazdan sonra mübareğin sarık ve cübbesini tabutun üzerine koyuverince Ebussuud'da tabii şafak atmış! Bir bakmış ki mevtanın üstünde Sümbül Sinan'a has sarık ve cübbe! Aklına ettiği laf gelmiş...
Kimin inkârcı kimin mümin olduğu üstüne Halvetî Sinan'ın ona ölümüyle sağlam bir ders verdiği rivayet edilir...
***
Aslını astarını, gerçek finali biz bilmeyiz. Belki kaşı kıvrık olmayan bir tarihçi yazar bir gün.
Geçen bayramın ikinci günü oradaydım. Baba ile bayramlaştım. Bahçede hiç sümbül göremedim fakat!
Kim sevmez çiçek bahçesini? Kim korkar boynu bükük sümbülden?
Neden bir sümbül bahçesi yok burada, diye geçti aklımdan.
Mahrum kalmamalıyız diyorum, şu boğucu hınç çağında böyle güzel kokulardan...
Meraklısına:
2016'da yazdığım Kim Korkar Sümbül Sinan'dan yazımın üstünden geçtim.