"Ölünceye kadar kederli olacağım" dedi bir kadın. Oğlunu kaybetmişti. Kalbim koptu yerinden...
Yaşlı bir adam Aile Hekimliği'nin kapısında merdivenlere oturmuş, bekliyordu. Neden sonra öğrendik grev varmış.
"Grev varmış abi beklemeyin boşuna," dedim.
"Kardeş" dedi, "Kadına, doktora şiddet diye bir ayrım olmaz. İnsana şiddetin önüne geçmeli, insana!
10 günlük bayram tatili var, reçete alması gerekenleri, milyonlarca insanı sağlık hizmetinden mahrum etmek, zırt pırt halkı cezalandırmak ne demek? Peki, 'Bu iktidar zamanında bu millet başımıza çıktı!' diye düşünen, hastalara kötü davranan doktorlar yok mu? Görmüyor muyuz? Kutsal meslek olmaz, kutsal olan insan..."
Haklıydı. Koluna girdim, karşı pastanede çay ısmarladım.
***
Acı hep vardı, olacaktı. Mesele şuydu, teskin olacağımız umutlu şeyleri, güzel şeyleri görmezden geliyorduk. Bunu görmenin bir tür aptallık olduğunu düşünüyorduk. Pozitif bakan iyimser insanlarla 'Pollyanna' diye dalga geçiyorduk. Etrafımızda akıp duran latif şeylere burun kıvırıp geçiyorduk. Kötümserliği otomatiğe bağlamıştık, hayatın burnumuzun ucunda cereyan eden iyi taraflarını es geçiyorduk.
Hep kendimizle, hep kendi tatmin olmayan ihtiraslarımızla ilgiliydik. Öylesine bencilleşmiştik, öylesine egoizm kuyusuna düşmüştük ki hiçbir şey bizi doyuramıyordu. Kederli ve öfkeliydik.
Gözlerimize karamsar gözlükler taktık. Her olaya bet, bedbin baktık.
İşte ondandır, hayatta çok şey kaçırdık...
***
Geçende arkadaşımın araba tamponunu yaptırmaya Sancak Tepe denen eskinin gecekondu, şimdinin ağaç gölgeli mazlum semtine gittik. Harap bir binanın altındaki dükkânın önünde Efendi Baba ile tanıştık.
Adı 'Efendi' olan ustanın çehresinden tebessüm adeta taşıyordu. Arkadaşımı önceden tanıyordu. "Siz" dedi, "Şuraya oturun ben yanınıza geleceğim." İkişer çay içtik içmedik yanımızda bitti, gitti çayları ödedi. "Çok basit bir şeymiş para istemez" dedi. Israr kıyamet üç kuruşu cebine zor sıkıştırabildik. Tok gözlülükle şereflenmiştik...
Efendi Baba, Tokat'tan 10 yaşlarında gelip bir kaportacıya çırak girmiş. Bekâr evlerinde kalmış. Neden sonra evlendiğinde, nice zaman kuru bir kilimle gecekonduda yaşamış. İki evlâdı olmuş. Ömrü boyunca haftalık kazanmış, haftalık harcamış. İki çocuğunu da okutmuş. Borç harç gecekondusunu da satın almış. "En büyük nasip" diyor, "Çocuklarımı okutmak. Kurban olduğum Allah..."
Emekli olmuş ama çalışmaya devam ediyor, çünkü köyüne ev yapmış, kredi ödüyor. Kızı sosyoloji mezunu, oğlu elektronik.
Ufacık bir adam. Göğsü geniş. Koca kalbi anca oraya sığıyor...
***
Bu dünyadan sessizce geçip giden o insan neslinin, Efendi Baba'nın şefkati yakamızda, Harem'de bir balıkçı barınağına doğru topukladık, oturduk sonra...
Radyoda Avni Anıl'dan "Biraz kül biraz duman, o benim işte" çalıyordu. Işıklarını yaktığı zaman, 'Hey yavrum be!' dedirten İstanbul şehri önümüzde göz süzüyordu.
Kız kulesi tadilattaydı. Bütün insanlık gibi...
***
Geç vakit arabamıza binerken iki tatlı ihtiyarcık, daha doğrusu küçümen bir teyze yanaştı. Merkeze gitmek için otobüs bekliyorlardı, gelmemişti. Onları da aldık. Mis gibi Yasemin koktu içerisi. Dedemiz vakur bir adamdı, fazla konuşmuyordu ama gözlerinde baldan dereler...
"Biz" dedi hanım teyze, kıkır kıkır bir kadıncıktı, "Zeynep Kâmil'de oturuyoruz, çatı katında. Martılar düşüp kalıyor orada. Alıp bakıyoruz, sonra bu sahile getirip salıyoruz. Pırrr uçuyorlar, ne güzel... Kütahya'dan geldik, Tavşanlı'dan. Oğlumuz burada işe girdi, biz de peşinden. Öyle diyorum benim adama, biz İstanbul'a kanadı kırık martıları toplamaya ve sokakta unutulmuş kedileri kollamaya geldik herhalde."
Ege lehçesiyle konuşuyordu, 'yapıvedik gelivedik' şeklinde. "Ne de güzel yapıp durusunuz be ya!" dedim. Neşe sirayet etti hepimize.
***
Şarkı sürüyordu beynimde. Kendi kendime, "Kerem misali yanan / O benim işte" dedim. Eğer şu nur yüzlülerin doldurup durduğu iyilik kadehi olmasa kurur be bu şehir de dedim.
Mahzun kalplerin güzelliğini bir tül gibi aldım da yorgun omuzlarıma serdim...
Tebrik
'İnsan tarikatının' Kurban Bayramı'nı tebrik
eder, kalpten sevgilerimi ve selamlarımı gönderirim. Mübarek ve feyizli olsun.