Dişçilerin söylediği budur...
Sana bir sır söyleyeyim mi: İnsan mütemadi bir bebektir, büyümek meşakkatli iştir.
Sinirli biri "İnsan Allah'ın belasıdır" yazmış! Hayır. İnsan Allah'ın nefesidir. Onu bozan bu dünya düzenidir.
Bize içimizden bakan biri var! İyi ki var. Bizim hatalarımızdan öğreniyor. Öğrenci, sakin, gözlemci biri. Uyarıcı bir vicdan, içimizdeki bilge. Bazen onun sesini duyarız. O olmasaydı biterdik biz...
İnsan bazı şeyleri bilmez ama hisseder. "Kafamda bir anda bir ampul yandı abicim!" deriz ya, öyle. Beşerde çok gizli güçler vardır. Bazıları bunu fark eder ve iyiliğe, bazılarıysa kötülüğe kullanır işte...
***
Okumayı öğrendiğimden beri mektup yazıyorum boşluğa. "Hey!" diye sesleniyorum dışımdaki yabancılara. "Hey, kimse var mı orda?" İstanbul kokulu bir
Samatya'nın loş evlerinden en uzak kaldırımlara. Kısa pantolonumun kıçında binbir yama. Sandıkta gizlenmiş yasaklı dergiler, elimde çizgi romanlarla...
Dışarıdan hüzünlü bir çocuğum ama gözlerimin içinden gülüyorum size. Beynimin tıpasından konuşuyorum ta ne zamandan beri, "Hey" diye. "Hey, ben buradayım, senin adın ne?"
***
Bence modern bireyin asıl işi: Şizofrenik bir dünyada Allah'ın ipine sarılarak şizofreniden kurtulmanın yollarını aramaktır.
İnsan, biliyorsunuz dini bir varlıktır... Onun için
sekülerizm de
ateizm de bir din gibi davranır. Onun da bir mâbedi ve bir haccı vardır. Zikir, kılık değiştirir ama bitmez...
Bu ülkede her şey ters iliklenmiştir. Sol sağcıdır, sağ da solcu. Kendine muhafazakâr diyen devrimciler vardır, kendilerini sağcı sanırlar. Militarizmi baş aşağı ederler, darbeleri durdururlar, garip gurebayla yardımlaşırlar. Bir sol efsanedirler aslında.
Yüksek yüksek tepelerde oturup halktan tiksinenler vardır bir de! Böyle büzük dudaklı şeylerdir onlar. Murdar bir egoizm akar bezginliklerinde. Onlar da solcu derler kendilerine, bal gibi sağcıdırlar nihayetinde.
Düşündüm de, muhafazakâr değilim fikrimce. Kendi çağını anlamaya çalışan kısa pantolonlu bir çocuk, Muhammedî zirvelerin eteklerinde...
***
İnsanlık kendini bir türlü 'insan' edemiyor ama robot etmek için çabalıyor. Buna bilim, bilimsel ilerleme falan diyorlar. Bilim adamlarının kendiliğinden felsefesi böyle ahmak bir hurafe. Korkarım, cehennem kapısı böyle bir şey olsa gerek.
Aman sakın o zili çalma!
İçinin gürültüsünü şiire dönüştüren insana kâmil diyorlar. Dışarıdaki gürültü de mühim tabii. Zararlı! Ama esas mesele iç gürültü!
Akıl bağdır, evet böyle düşünen Melami haklıdır. Ama akıl ipi tam koparsa insan ziyandadır. Kişi 24 saatte 24 bin hale girer. Bazı hâllerden çıkan söz sert, köşeli! Bazılarından ise bal pekmez sızan.
Hâlleriyle barışmalı insan...
***
Demem o ki, insan içinde ne besliyorsa onunla karşılaşıyor hayatta!
Paragöz hislerin varsa o hislerle hemhâl oluyorsun sokakta. Şemsi Tebrizî çıksa karşına görmüyorsun, geçip gidiyorsun yanından. Ne büyütmüşsen bahçende o kadar 'insan' oluyorsun. Sadece maydanoz ekmişsen bahçene, maydanoz kafasıyla bakıyorsun hayata. O kadar senin nasibin. Gerisi fasarya.
İnsan kaç kalibreyse öyle sevdaların mührüyle mühürleniyor. Sen büyük aşka çalışırsan, aşk da sana çalışıyor...
Onun için delice söylenirim arada kendimle: Her şeyin kilidi sende!
Böylesi, 'edebiyat' denen modern sızlanmalardan daha güzel hem de...
***
Sen neye gözlerini dikmiş bakıyorsan, o da sana bakıyor, onu diyorum. Mesela 'ete' çok bakanın içinden et bakıyor. Fakat et dediğin çürüyor. Dipfriz bile ilanihaye saklayamıyor onu. Kokuyor. Çürümeyen bir şeye bakanlar, içleri çürük kokmayanlar, onlar ne güzel!
Dişlerimi sıkmayı bırakarak, "Hey!" diye sesleniyorum onlara.
Hey güzellik, merhaba...