Ayna mühim metafor. Sarsıcı bir mecaz.
Medeniyetimizin büyük piri İbn Arabi bu mecaz üstünde çok durmuş. Tanrı ile insan arasındaki birliği bu nesne üzerinden anlatmış...
Nesneleri böyle uçmaklı kullanmak bilgelerimizin tadına doyulmaz marifetidir.
Çünkü kavramlarda sıkışıp kalmak, soyut konuşma şehvetinde kaybolmak anlamına da gelir. Filozofların bu alışkanlığı öyle bir iptilâdır ki laf kalabalığı arasında veciz sözlerin kayıp gitmesine neden olmuştur.
Velhasıl beşerin etine değmeyen, elle tutulur bildik şeyler üzerinden şaşırtıcı akıl yürütmeleri yapamayan düşünce sistemleri snop entelektüel bir öz-tatmin kuyusuna düşmüş, çıkarmak için çağrılan 'akademik itfaiyenin' merdivenleri de maalesef kırık çıkmıştır.
Ondandır Mevlânâ filozoflara tek kanatla uçmaya çalışan kuşlar demiştir. İrfan yani yaratıcının ilmiyle iliklenmemiş bir uçuş kendi etrafında dönerek düşmek zorunda kalmış ve daima da düşmüştür.
***
Batının büyük filozofları kim bilir belki de ondan huysuz ihtiyarlar olarak dolanmış ve seküler bir kelime spekülasyonunun ortasında nefessiz kalmışlardır.
Nietzsche'nin trajik hayat finali kadar, Heidegger'in tökezlediği Nazi çukuru, Wittgenstein'ın cinsi alaborası vesaire, felsefe tarihinin tuğla ciltlerine dip not olarak yazılmıştır.
Bir tek Althusser, "felsefe düşüncede sınıf mücadelesidir" demiştir de bize göre bu;
'Hakikati anlama mücadelesi' olarak anlaşılırsa eh bir ölçüde lezzetlidir.
Fakat Althusser de tek kanadıyla çırpınarak gark olduğu karanlıktan karısını, en sevdiği özneyi yok ederek kurtaracağını sanmış ve akıl hastanesinin duvarlarını üstüne kapamıştır...
***
Yazının bu civcivli sekansında bir hatıra nakletmek isterim.
Bir vakit latif kişilerle devam ettiğim Kur'an okumalarında bir ayetteki mecaz üstüne laf edecek olmuştum da...
"Haşa Allah mecaz söylemez!" diyerekten ızgaraya alınmış, bir güzel kızartılmıştım. Bu bendeki yanık kokusu büyük ihtimal oradandır...
Hakkını vermeli ki bu bir İbn Teymiye kafasıdır. İçimize sızmış, sizaki olmuştur. Onun takımı sadece lafzi olana, şekle kapılmış, hikmetin derin sularında havasız kalarak tıkanmıştır.
O kafa kök selefiliğin, Daeş'in, giderek Suud utancının dibinde durur. Tabii ki aynı Teymiye için İbn Arabi şeytanların en büyüğüdür...
***
Evet ayna başlı başına alengirli bir mecazdır.
Masallardaki cadı karakterli acuze, sihirle (estetik ve makyaj mı deseydim bilemedim) kendini güzelleştirir de sorar ya: "Ayna ayna söyle bana, benden güzeli var mı dünyada?" Ayna da gıcıklığına:
"Evet var! Masum bir sadelik var, adı Pamuk Prenses!" der ya o hesap.
Aynaya bakmasını bilmeli, mümkünse konuşmayı. Lâkin vereceği cevaplardan da korkmamalı. Öyle insanlar görülmüştür ki aynayı dinlemek yerine onu kırmayı seçmiş, gereksiz masrafa girmiştir.
***
Pir-ül âlâ olarak bilinen Arabi'ye göre insan Allah'ın aynasıdır. İnsan yaratılmadan önce kâinat puslu, paslı bir aynadır.
Âlemin cilası insandır.
O yaratıcının suretidir. İnsan yaratılış sürecinin o kadar kıymetli bir noktasıdır ki, "Gizli bir hazineydim bilinmek istedim" diyen âlemlerin rabbinin aynası iltifatına özne olmuştur.
İnsan hangi fikirde, inanışta olursa olsun kâinatın aynasında O'nu görür. İdraki buna yeter veya yetmez. Bu her insanın şahsi problemidir.
Aynanın arkasındaki karanlık tarafta ise zulüm vardır. Oraya odaklanan filozoflar, psikologlar görülmüş, orasını tek gerçek sananlar gelip geçmiştir.
Korku filmlerinde aynadan çıkan canavarların alt metni (modern değil) modernist insanın karanlık yanılgısıdır.
Ne ki insan, içindeki ejderhalarla savaşa savaşa yaratıcının aynasında sırrını görür.
Biz ona insan-ı kâmil desek, siz 'tamamlanmış insan' deseniz de fark etmez.
Âlemlerin aynasındaki mecaz, bizi aslımıza götürür...