Sıcaktı sıcak, sapı kanlı kör bir bıçaktı sıcak...
Temmuz, ağzından ateş fışkıran bir hayalet gibi üstümüze kapanmıştı. Son zamanda Ejderha bin türlü tuzak kurmuş, hepsinden çıkmıştık. Heyulanın altı başını kesmiştik ama yedincisini bulamamıştık!
Dur durak yoktu canavara. Kararlıydı, insanoğlunu bitirecekti.
Darbelerin dini, ideolojisi olmaz, cinayeti olur, bunu biliyorduk. Öyle bir ülkedeydik ki canımız yanıp durmuş, darağaçları kurulmuş, insancıklarımız heba edilmişti.
Tam artık bitti derken, tam 'Ejder' tarihin çöpüne atıldı derken oldu olan.
Yüz yüze olmaktan korkan, insanın eblehliklerinden beslenen iblis, karanlık köşesinden ortaya çıktı. Bu kez kendine 'din' kisvesi taktı, her cuntacı gibi cumhuriyetin kurucu sözlerine saklandı: Yurtta sulh!
Faşizme, despotizme, baskıya 'barış' diyenlerin dünyasındaydık artık. Katliamlara özgürlük, sömürgeleşmeye çağdaşlık adı takılıyordu.
Herkesi arkalarına almışlar, planları yapmışlardı.
Amerika oradaydı, Avrupa orada.
Hegemonlar oradaydı, içimizdekiler orada. Medya şu bu. Hazırdı bültenler.
İtidal çağrısı yapacaklardı, stadyumlarda halk kurşuna dizilirken! Demokrasi kazandı diyeceklerdi, memleket sevdalıları kelepçelenirken. Aramızdan egodan delirmiş birkaç aydın çıkaracaklardı, onlar da 'biz demiştik' diyeceklerdi. 'Çok insan öldü, ama kabahat onlarda!' Sonra Hans paşam, Corc beyim, ne kadar kazanımımız varsa heder. Bir yüzyıl daha karanlıkta çar çapul...
***
Ama o kız var ya, tanklara yürüyen sırt çantalı kız! O kendi halinde olanlar, mazlumlar var ya, köprüleri tutan.
O hay maşallahlar, amcalar, teyzeler, kız kardeşler, gençler, terli mintanlar.
Zifiri kara uçaklar havalanmasın diye tarlalarını yakanlar var ya, onlar çıktılar meydana.
Bu beklenmiyordu işte!
Seçilmiş lider, halkımı meydanlara çağırıyorum demeden, -ülke tarihinde bir ilk- darbeyi tanımıyorum demeden daha...
Ayağa kalkmıştı toplumsal vicdan.
Sonra bir sel gibi aktılar sokaklara.
Alt ettiler Ejderhayı. Temmuz ayı böyle şereflendi işte. Cumhuriyet kuruldu kurulalı ilk uyanıştı bu. Acıya verilen ilk cevap.
Acı ki olgunlaştırır insanı, hem halkı... Öyle oldu. İhanetin maskesini indirdik, olgunlaşmanın paslı kilidini kırdık, kapıyı açtık...
Fakat kapıdan içeri giremedik, büyük dönüşümü kavrayamadık, bu da var.
Bir ismi ne kadar çok tekrarlarsan ehemmiyeti o kadar aşınıyordu. Bunu yakın tarihimizde gözlemlemiştik.
Büyük işler yapmalıydık. 251 demokrasi şehidimizin toplu heykelleri mi dersiniz, ne derseniz, bilemiyorum.
Gelecek nesillere görkemli işaretler bırakmalıydık.
Heykelin artık put olmadığını, bu çağda putların dijital şeyler, pop diziler, borsalar, Bitcoin'lerle yürüdüğünü, yeni altın buzağıların bunlar olduğunu idrak etmeliydik.
Neyse konu bu değil...
Direnişin kutlamasını sivil halka bırakmalıydık, onların hakkıydı. Kuracakları STK'ları desteklemeliydik. Yapacakları abideleri desteklemeliydik.
Geniş yarışmalar açıp sanatın katılımını sağlamalıydık. O işlere siyaseti bulaştırmamalıydık. Yapamadık...
Darbeye direnenlerin şifresi Allah'ın adıydı. Öyle bir şifre idi ki bu, herkesi kucaklayan kapsayıcı, ferah bir şemsiye açtı. O şemsiyenin altına giren envaiçeşit insan birlikte yürümüştü.
O noktaya ihtiram etmeli, gözümüzü o noktaya dikmeliydik...
***
Ancak her şey bir yana, bir gerçek var ki asla unutulmayacak: Bu millet çıplak elleriyle daha dün koskoca bir darbeyi...
Şimdi artık eski bildik bir şiirin mısralarına tutunarak yazabiliriz:
O gece binlerce gariban, çocuklar gibi merttik.
O gece imanımızla dev gibi bir iblisi yendik...