Ortaokulda kelli ferli bir resim öğretmeni gelince heyecanlanmıştım. 'Sendikacı, solcu' diyorlardı. Böyle şık ve iri bir adamdı. Gömleği tiril, kravatı havalıydı.
Batı resmini biliyor, güzel anlatıyordu.
İlk ders tahtaya Atatürk'ün yandan profilini çizdi. Çizgileri öyle yerleştiriyordu ki, ezberletiyordu.
Bilgiye aç arka mahalle çocuklarıydık. Hepimiz resim defterlerine Ata'yı çizmeye başladık. Benim yaptığımın burnu biraz kötü olmuştu ama kaşları tanıdıktı, babama benziyordu. Orasını muhteşem çizmiştim.
Resimleri topladı, baktı. Dudaklarını büktü, bazılarını beğenmişti. Benimkini eline aldı. Dedi ki, "Bu da fena değil ama..."
"Bakın size Türk'ü tarif edeyim," dedi. Sarışın bir adamı tarif etti! Sonra, "Arkadaşınız Cem'e bakın, Türk o tipte olamaz!"
Şaşırmıştım, kulaklarıma inanamamıştım.
"Çünkü o biraz esmer, Arap gibi!" Ondan sonrasını duymadım. Kulaklarım zonkluyordu...
Ben ki Amerikan kovboy filmlerini izleye-düşleye kendimi en azından 'Kumral' filan sanıyordum! Demek zenciydim ha?
"Mesela soralım" dedi o, "aileni anlatır mısın bize?"
Büyük hayal kırıklığı yaşıyordum. Meselâ yerine 'örneğin' deyince, öz Türkçeci babamdan aldığım harçlıklarla büyüyordum. Bütün cumhuriyet bayramlarında en çığlık çığlık şiirleri, okulun önüne çıkıp hep ben okuyordum. Adam bana Türk tipi değil demişti!
Ayağa kalktım, hıçkırıklarımı içimde tutmaya çalışan bir ses tonuyla anlattım.
Dedim, "Anne tarafım Mora Yarımadasında gelmiş. Oraya Kayzer-Kayseri'den gitmişler. İstanbul'dan izin almışlar, sonra Balkanlarda Geylani Dergâhlarını kurmuşlar. Balkan isyanında buraya gelmişler, bütün cephelerde savaşmışlar. Sonra dedem vali vekili olmuş Mustafa Kemal'in" dedim. "Atatürk" diye düzeltti. Rahatsız olmuştu bir varoşta benimle karşılaşmaktan. "Baba tarafım" dedim. "1800'lerde Kafkasya'dan gelmiş. Çerkes onlar. Hep asker olmuşlar. Büyük büyük babaannem Sudanlı bir saraylı. Babam da ordudan ayrılmadır" diye ekledim.
Öğretmenin yüzü kızarmıştı. Gerdanını pırpırladı: "İşte karışık bir şeyler..."
Solcuydu evet! İlk orada tanışmıştım solcu bir ırkçıyla. Sonra bu meretin sağı-solu olmadığını anladım.
Akıllanmak için darbeleri beklemem gerekiyordu. O boğucu kâbusları.
Ülke karanlıktan kurtulsun diye yola çıkan her görüşten idealist gençleri bölerek, maniple ederek darbeleri hazırlayanları...
İşkencenin tillahi olan hapishanelerde bir işkence gibi, aile görüşmelerinde 'andımızı' bağırtarak okutanlar, ilerde ülkeyi ekonomik istikrarsızlığa ve seri cinayetlere boğacak kindar örgütlerin tohumlarını attılar.
Yani bu sadist eğilim bölücülüğün, giderek yabancı istihbaratların ağzını sulandırarak FETÖ'nün ebesi oldu.
Ta ki bir 'Uzun Adam' çıkana, faşist anayasaya göre yapılan göstermelik seçimlere arkasını dönen küskünleri devletiyle, bayrağıyla barıştırana kadar...