Türkiye'nin en iyi haber sitesi
CEM SANCAR

Gösteri dini

Etrafımız bir gösteri curcunası. Biz de -yalanı bırakalım- gönüllü olarak tam ortasındayız.
Hepimiz şovun parçasıyız. Bütün sıkıntımız oradan. Onun içindir bu içimizdeki eziklik. Bu huzursuz kalp!
Princeton Üniversitesi Orta Doğu Araştırmaları Bölüm Başkanı Şükrü Hanioğlu seviye yükselten yazılar yazıyor.
Geçende sosyal medya üstüne, beklenti ve hüsran ikileminde özetle şöyle yazdı:
Sosyal medyanın 'korkusuzca doğru söyleme kültürü' aracılığıyla 'sanal toplumsal sermaye' yaratacağı ve şekillenecek yeni 'sivil toplum'un, sınırsız ve istenildiği anda girilebilen 'sanalkamusal alan'da her türlü fikir, eleştiri ve tasavvuru tartışarak 'katılımcı' ve 'çoğunluklu' topluma geçişi sağlayacağı tezi kâğıt üzerinde kaldı.
Sosyal medya denen elektronik 'agora', sözde katılımcı demokrasinin temel unsurlarından birisi olacak, marjinalleştirilen, sansürlenen kesimlerin 'ses'i işlevini de görecekti.
Oysa sahte kimlikler, trol örgütlenmeler ve statü yükseltme amaçlı kullanım sosyal medyayı samimi vatandaşlar platformundan, rol kesmenin önplana çıktığı sanal linç ve saldırı alanı haline getirdi.
Sosyal medya, kutuplaşma, farklı görüşleri dinlememe eğilimi; çatışmacı, saldırgan ve sığ bir aktivizm ve empati yoksunluğu yarattı.
Hanioğlu, bu sonucu 'kötüye kullanma'ya bağlayarak bitiriyor. Gerçekten böyle mi? Neden sadece kötü insanlar mı?

***
Guy Debord, ta 1967'de Gösteri Toplumu'nda artık çıkışı kapatılmış bir gösterinin istekli aktörleri olduğumuzu, dünyanın böyle bir sahtelikle örtüldüğünü yazmıştı. 'İyiye kullanma' diye bir şey ancak arızidir, geçicidir.
Öyle 'Elektronik Agora'yla filan da kurtuluş yok. Her şeyi özenti bir şova döndürüp çürüten bir dünyanın sosyal medyası da elbette kötü kokacak!
35 yaşında 'Batıcıl' bir adamı düşünün. Adam her sabah arabasına biner, işe gider, dosyalarla uğraşır. İşten çıkar. Birkaç kadeh bir şeyler içer, eve gider. Çocuklarını öper, televizyon karşısında yemek yer. Yatar... Bu adamın hayatını şu acınası klişelere indirgeyen kim? Gazeteci mi? Siyaset mi? Piyasa mı? Hiçbiri. Bunu, kendi kendisine yapar. Gününü, pek de farkında olmadan hâkim klişeler yelpazesinden seçtiği bir dizi 'poza' böler. Poz vererek çürür gider.
Gösteri Toplumu, 21. yüzyılın adıdır. Kullanışlı yalanların çağı. En başta da, özgürlük şaşaalarıyla bize örnek gösterilen şöhret kültürü. Abuk sabuk hayat hikâyeleri tasvir ederek en üst hayatın bu olduğunu söyleyen genel kabul!
Doyumsuzluğun kuru gürültüsü. Dikkat etmediğimiz sürece yaptığımız hemen her şeyin dokunaklı bir gösteride yer aldığı gerçeği. Edinilmiş 'naylon' ve doğaldır ki bölünmüş kişilikler gerçeği...
Bizimkilerin Eflatun Efendi dediği Platon'un, mağara karanlığında oturup perdeye yansıyanı gerçek sananların dünyasıdır bu. Yalnızca artık 'gösteri' hepimizi kapsadı ve 'biz' oldu. Modern insan rüyada ama rüyayı sevdi.
İbn Arabi'yi izlersek, rüyada rüya gördüğünü bilen kimseye insan-ı kâmil yani 'tamamlanmış insan' denir.
Gösteriyi anlamak, dünyayı anlamaktır.
Mesele ciddi...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA