Türkiye'nin en iyi haber sitesi
CEM SANCAR

Keçiboynuzu

Ara ara, iklim her ne kadar fırtınalı olsa da gündem dışı yazmayı seviyorum. Hem genel algı seviyesinin yükseldiğini biliyorum, hem de bir öğrencinin gayretiyle ve de farklı edebi üsluplarla okuru -ki zaten köşe yazısı dediğimiz şey bu anlamda edebiyat ürünüdür- tanıştırmaktan zevk alıyorum.
Fakat tabii büyük değişimin zillerinin çaldığı günlerde seçim gözlemlerimizi yazmazsak olmaz. Orası malum...

***
Türkiye bilakis her türden medyanın özgürce yayınlandığı bir yer. Her sabah bütün medyalara bakar, köşe yazılarını tarar, gündemi elerim.
Yayın organlarını ve siteleri, ulusalcı, sakil, düşman, dost filan diye ayırmadan izlerim.
Çünkü kereste gibi gözükse de keçiboynuzunu severim. Sabredip çiğnersin ve eğer içi kurtlu değilse bir tat alırsın. İçi çürümüş olanı da atarsın çöpe, gider. Yutmak zorunda değilsin.
Biz de yutmuyoruz!
Radikal ulusalcıların medyalarında enteresan şeyler oluyor.
Öyle öfkeli, öyle küfür kâfur şeyler yazıyorlar ki inanılmaz. Bir ara azınlıklar hakkında tahripkâr sözler etmişler, sonra o günlere denk gelen Hrant Dink cinayetinin ardından pişmanlıkla ekrana çıkıp ağlamışlardı, o günleri hatırlıyorum.
Yanılgılarından hiç ders çıkarmamışlar. Abuk sabuk bir hiddet, bitmez tükenmez bir hınç. 'Üstüm başım b..k kokuyor' diye övünüyor biri. O kokuyu seviyormuş...
Diğeri, 90'ların karanlıklarından zengin olup çıkan öteki, darbe dinamiğinde yerini kaybetmiş kurnaz tilki. Yerli otomobile takmış. Bitmez tükenmez bir 'Erdoğan kini'.
İster istemez 'Ne diktatörlükmüş be mösyö! Her türlü cılkı çıkmış tip her gün hönkürüp durmakta. Daha ne olacak? Alıp başımıza koyacak halimiz yok ya' diyesi geliyor insanın.
***
Neyse, ardından Fox TV'yi açıyorum. HDP çıkmış. Pervin Buldan ile sakallı bir bey ekranda. Bütün önyargılarımı bir kenara bıraktığımda, haberciler doğru sorular soruyorlar diyebilirim. Hatta çanak sorular!
Hanım politikacının yanındaki zat evlere şenlik. Şahıs hiçbir soruya cevap veremiyor. Sürekli "Özgürleştirme, demokratikleştirme" diye geveleyip duruyor. 80'li yılların sıkıcı Ankara solculuğu. Ne bir vizyon, ne de hayata değin bir öneri. Neyi özgürleştireceksin birader desen, PKK diyecek büyük ihtimal...
Pervin Hanım'ın durumunaysa karşısındaki gazeteciler bile üzülüyor, tatsızlaşıyorlar. Öyle bir hâl ki bu, tümünün yüzü düşüyor. 'Yuh artık!' diye geçiriyorlar âdeta içlerinden. Pervin Hanım da dizayn edilmiş 3. sınıf bir militanın slogan galerisi.
Hele "Ekonomik projeleriniz nedir?" diye sorunca biri, iki eş başkan birbirine bakıyor. Sinirlerim bozuluyor, kahkaha atıyorum o an ekran karşısında: "Ne ekonomisi ya? Özgürleştirecekler ya işte!" diyorum...
***
Ne kolay sözler: Özgürlük-demokrasi- barış! Ruhunu ecnebilere satmış seri katiller örgütü bile bu kavramları kullanıyor. Kendi insanlarını takır takır infaz etmiş bir totaliterlikten bahsediyorum. Son kullanma tarihi sakıt kokmuş Stalinlerden.
Öte yandan düşünceye katı yasaklar koymuş, hapislerde çürütmüş darbeci bir vesayetin artıkları da 'İnsan Hakları' diye konuşabiliyor.
Postmodernizm böyle bir şey demek, diye geçiyor aklımdan. Her kavramın içi boşaltılmış. Her kelime paspas yapılmış!
Bu çağ vasatlığın çağı, onu biliyorum. Biri sahnede sirk tadında bisiklete biner, maço kabalığın kadın hali; 15 Temmuz'da halkın şehitler vererek yıktığı FETÖ yuvalarını geri getireceğim der, öteki döviz yükseldi diye kendini Castro zanneder...
Evet, bana göre de seçim çoktan yapıldı, bitti. Kimin kazanacağını anlamak için müneccim olmaya gerek yok.
Finalde biz biliyoruz ki: 24 Haziran ülkeyi dipten buralara taşımış olanların zaferi olacak. Her şeyi yeniden konuşacağız. İçi boşaltılmış kavramlara yeni muhtevalar kazandıracak bir zihniyetin her alanda kuruluşuna tanık olacağız.
Böyle diyor ve tatsız keçiboynuzlarını münasip bir yere bırakıyorum...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA