Sana gençliğimizi veriyoruz, sana terimizi, kanımızı, hayallerimizi veriyoruz.
En büyük aşkımız Allah, ondan kalan ne varsa hepsi sana...
Ey vatan, ey gözümüzün nuru. Ey ovaların, nehirlerin, kuğuların ülkesi, sana diyorum.
Duy sesimi.
Duy beni kahramanların diliyle konuşuyorum, kahraman değilim. 15 Temmuz Köprüsü'nde darbeyi durduran imanın, o nidanın, o yiğitlerin kolundayım.
Oradan konuşuyorum...
Mütefekkir bir âlim gibi ardında vasiyet bırakan koçlar, şehit maaşını yardım derneklerine bağışlayan, camilerini geceleri evsizlere açanlar...
Gönlü güzeller, kükremiş fırtına, eşref i mahlûkat.
Eski yarasalar, ortaya çıkan küflü dimağlar, senin siyasi ferasetine laf sokuşturanlar, o sansarlara bile gösterdiğin sabırla esaslı aile, vatanımın dibi.
Ah dünyanın bütün sokaklarında ezilenleri temsil eden vakar. Anadolu'm, irfanım, erenlerim. Çoğul türkülerim, en tepeden uçmayı bilenim, bırakılmışım, kendini bulmuşum, ayağa kalkmışım!
Anka kuşum, sürme gözlü canân, ah...
***
Tankların önüne yatan bir toprağın efradıyız.
İblisleri püskürten nasırlı ellerin tırnağı.
Aydın ne ki?
Topuklarından öpüyoruz bu deliyürek milleti.
Bilgi, gevezelik ise eğer, ümmiyiz Yunus Emre'nin eteğinde.
Dağların yamaçlarındaki sarp kayalar kadar dayanıklı gencecik filizlerin, o sınır koruyucuların, o delikanlıların kokusunu çekiyorum ciğerlerime.
Haklı bir bahar siniyor hücrelerime...
Anaların, babaların, çocukların arasında sıradan biriyim. İlmim o yiğitlere yetişmez.
Sözlerim sadece bir kır çiçeğidir belki, ayağa kalkmış koca ülkenin cebbar avuçlarında.
Sözlerim bir teskin, velev ki hatırlatmak bu medeniyetin sırrını. Sözlerim ne ki, senin yanında!
Cuntaları da yendin, Batının 'Müslüman' kılığındaki en tehlikeli son darbesini de.
Öyle bir şahlandın ki kudurdu ecnebi gökdelenlerin bilinçaltı keçileri.
Ruhunu zalimlere satan kiralık katillerin tepesine bindin. Herkes biliyor. Hakkaniyetin düşmanları, aldı ağızlarının payını.
Hem çok kalabalıksın, hem de çok yalnız.
Biliyorum. Yalnızlık, ceberutların taşikardisinde!
Panik-atak ettin onları, gezegen gördü.
Sen kalabalıksın işte yoksulların, kalbi kırıkların şu muhteşem sevgisinde.
İncinmiş bedenler sana bakıyor, Araplar, Afrikalılar, beyazlar, sarılar...
İnsaf sahipleri seni gözlüyor, umutsun sen. Bir ümitsin, yeni ve mutedil bir dünya için.
Onun için kendine mukayyet ol diyorum beş senedir bu köşede. Kendini sakın, 24 bin peygamberi, o ilmi hatırla. Dinlerin ve kimliklerin evi ol, peygamberler tarihi kadar mütebessim, Hz Ali kadar baştan ayağa sevda.
Ve kötülüğü çökerten gürzüyle bir 'gazi derviş', fütuhatta bir Abdal Musa!
Hoşça bak zatına diyorum iki de bir, duyuyor musun beni? 'Hoşça bak zatına çün zübde i âlemsin sen', âlemlerin incisisin.
Bunu unutma.
Ve biliyorum, şehadete yürüyen civan gençler kadar, kelimelerle kazanılacak bu kıyam!
Kelimeler, sihri mazimizde yatan bir definedir bize. Kelimelerimizin şehri, el yazması bir kitap kadar mukaddestir kavlimizce.
Şehir derken kalp diyorum, ümran diyorum, Medine, medeni diyorum.
İrfan ve ilim çıkartsın yeniden kanatlarımızı, bir Mevlana olalım. Ak Şemseddin, Hacı Bayram, Edebali, bir Şems, bir Niyazi Mısri, Ahmet Yesevi diyorum ve bize maşallah.
Bak, bayrağı sırtına bir harmani gibi almış, İbni Arabiler dolaşıyor sokaklarımızda...
***
Lakin yaşımız icabı şu da itiraf edilmeli:
Karanlık yıllarda çok kızgındık zatına! Sessiz kalıyorsun diye her cins mugalataya.
Fakat nasıl da dikildin koca ellerinle. Yaralarına tuz basarak bir aslan gibi, helal olsun sana.
Helal olsun belkemiğimizi yakan inanca, o derin aşka.
Merhametin ve direnmenin büyük ülkesi, inşallah yüzdük kuyruğuna geldik. İçim yana yana değil, içim cezbelene şahlana sesleniyorum sana: Az kaldı!
Kaldım.
Ama bir gülsen, bir gülsen...
Ağlayacağım.