Muaviye kendisini dini çağı sona erdiren kişi olarak sunmamıştı. Kendisini halife olarak adlandırmış ve seleflerinin gerçekleştirdiği büyük görevi devam ettirdiğini söylemişti.
Ancak ömrünün sonuna doğru, kendisinden sonra kimin geleceğine karar vermek üzere Arap kabile liderlerinden bir konsey topladı; görünüşte şura tarzında bir toplantıydı; Hz. Ömer'in topladığı gibi.
Kabile reisleri kendi görüşlerinin samimi olarak ciddiye alınacağını düşünüp şu veya bu adayın iyi-kötü yönlerini tartışmaya başladılar. Birden Halife'nin sadık yardımcılarından biri ayağa fırlayıp çemberin etrafında oturanlara ters ters bakarak, kaşlarını çattı: "Şu anda, müminlerin önderi budur" dedi Muaviye'yi göstererek. "O öldükten sonra, bu olacaktır!" İmparatorun en büyük oğlu Yezid'i gösteriyordu. "Eğer herhangi biriniz karşı çıkacak olursa bunu alacaktır" dedi ve kılıcını kınından çıkardı!
Reisler meseleyi anlamışlardı. Sonuçta Yezid'i bir sonraki halife olarak seçtiler. O gece evlerine döndüklerinde hepsi de biliyordu ki, bundan böyle Müslüman-demokratik yollar yaşanmayacaktı!
Yezid tahta çıktığında babasının isyancı unsurları yok etmediğini, sadece baskı altına aldığını biliyordu. Bu nedenle, kendi iktidarına meydan okuyabilecek herkesi yakın takibe almıştı, özellikle Ali'nin akrabalarını ve soyundan gelenleri...
Hz. Hasan, o çoktan öldürülmüştü ama 'Hüseyin' hayattaydı, güvenli bir yerdeydi. Hükümdar Mekke'ye bir sonraki hac yolculuğunda onu öldürtmeye karar verdi.
Hz. Hüseyin o zamanlar kırk yaşlarındaydı. Babasının taraftarlarının onu gerçek halife olarak görmek istediklerini ve dindar Müslümanların, onun 'manevi devrimi' diri tutmasını beklediklerini biliyordu. Ancak hiçbir insan bu ağır gömleği omuzlayamazdı.
Onu öldürmek için hazırlanan komployu ve Yezid'in suikastçılarının onu Kâbe'de öldürmeyi planladıklarını öğrendiğinde, Hz. Hüseyin daha fazla dayanamadı.
Bir birliği ve hiçbir askeri tecrübesi yoktu. Yezid'in bir casus şebekesi, hazinesi ve bir ordusu vardı. Bu şekilde bile Hz. Hüseyin, Yezid'e meydan okuduğunu ilan etti ve yetmiş iki kişilik bir kuvvetle (!) Medine'den çıktı.
Aslında, buna "kuvvet" demek biraz zordu: Bu yetmiş iki kişinin içinde karısı, çocukları ve eli ayağı tutmayan yaşlı akrabaları da vardı. Hz. Hüseyin ne düşünüyordu? Güçsüz grubuyla Emevileri alt edebileceğini mi? O harekete geçtikten sonra bir isyan fırtınasını ateşleyeceğini ve kabilelerin ona katılmasını sağlamayı mı umuyordu?
Son hutbesinde Hz. Hüseyin korkmadığını söylemişti. Çünkü onun için ölüm "bir genç kızın boynuna dolanan gerdanlık gibi Âdemoğlunu kuşatmıştır!"
İnsanlara, Yezid gibi adil olmayan yöneticilere karşı gelmelerini söyleyen Kur'an'dan bir ayet okudu. Eğer Ali ve Fatma'nın oğlu, Hz. Peygamber'in torunu bu tiranlığa karşı çıkmayacaksa kim çıkacaktı?
Yezid, onu alaşağı etmesi için 400 ile 40 bin kişi arası bir ordu gönderdi. 'Hüseyin' devlete gerçek bir tehdit oluşturmuyordu ama Yezid onu ibret olsun diye büyük bir kuvvetle ezmek istiyordu. Bu görkemli ordu onları Kerbela'nın çölünde yakaladı. Cehennemi bir sıcakta Fırat Nehri'yle bağlantısını kesti. Ancak Hz. Hüseyin, babasının yapmadığı bir hatayı yaptı. Anlaşmayı, ödün vermeyi veya pazarlık yapmayı reddetti.
Hz. Hüseyin'in grubundaki savaşçılar tek tek Yezid'in ordusuna hücum etti. Tek tek düştüler. Kadınlar, çocuklar ve yaşlılar; hepsi susuzluktan öldü. Son grup da öldürülünce, komutan Peygamber torununun kafasını kesti ve böbürlenen bir notla hükümdara gönderdi.
Kesik baş, Yezid bir Bizans elçisini ağırladığı esnada ulaştı. Bizans elçisi: "Siz Müslümanlar böyle mi davranıyorsunuz? Biz Hristiyanlar İsa'nın soyundan gelen birine asla bu şekilde muamele etmezdik!" dedi ve zindana atıldı.
Yezid'in şu problemi çözdüğünden şüphesi kalmamıştı: Hz. Ali'nin soyu bir daha başına iş açmayacaktı. Ancak yanılıyordu. Yezid, Hz. Hüseyin'i Kerbela'da katlederek Şiiliğin ateşini yakmıştı...
***
İslam'ın Bakış Açısından Dünya Tarihi/ Tamim Ensari (Kısaltılarak alınmıştır.)