Baktım millet Beyoğlu'nu konuşuyor. Meğer post Kemalist bir Hürriyet yazarı İstiklal'i dizi yapmış. Caddede İranlı müzisyenlerle konuşmuş. Türkiye İran olur mu diyor, eleman olabilir diyor filan. "Kadınların özgürleştiği bir yerdi" diyor Taksim Dayanışma şeysinden biri. İran'dan, Şah rejimi sırasında bira içen hanımlar fotosu da özgürlüğe örnek olaraktan eksik değil yazı dizisinde. Tabii, Türkiye laiktir laik kalacak mottosu alt metin. Sonra Belediye başkanına kadar gidilmiş. O da değişime karşı çıkılmaz demiş, olay tamam olmuş...
O değil de neymiş; Beyoğlu'nda kadınlar özgürleşiyormuş! Eski Beyoğlu özgürlüğün kalesiymiş. Esas mesele o.
İnsan, her ne kadar kimsenin ne içtiğine, ne giydiğine karışmayan bir meşrepten gelse de yeni öğreniyor; kadınlar alkole vurunca, barlara gidince özgürleşiyorlardı demek!
Cumartesi sabahları parklarda, köşelerde sızıp kalan delikanlılar, genç kızlar vesaire aşırı özgürleşmişlerdi demek!
Demek Hürriyet'in ileri görüşlü elemanları olmasa özgürlüğü idrak edemeyecek, karanlıklarda kalacaktık! Yazıktı bize.
Belediye başkanı, 2004'e kadar Galatasaray'dan Tünel'e insan geçmiyordu da demiş. Doğruydu. 14 yıl İstiklal Caddesi'nde oturmuş biri olarak söyleyebilirdim, caddenin en güzel zamanları yaşanmıştı, evet.
Taksim tarafında kalan eğlence ile Tünel tarafında süren mutedil hayat arasındaki dengeye tanık olunmuştu. Sanat atölyelerinde bilgiyle ve de ressamlarıyla, zanaatkârlarıyla, sakinleriyle ve ansızın karşımıza çıkan mimari görkemiyle, hatta bazı sabahlarda öten bülbülleriyle başka bir yerdi. Sonra Beyazlar hücum etti, arkasından gürültü ve karmaşa geldi.
Her yere ticari ruhsat verildi, sakinler gönderildi, kömürlükler bile bar oldu. İşin çivisi çıktı...
***
Ama şunu da itiraf etmeli: 90'lı yılların vesayet taassubunda Beyoğlu'nu o kadar çok yazmıştık ki, bu ahmak mitin yaratılmasında bizim de günahımız vardı.
O yılların medyası İstiklal Caddesi'ni -bir zamanların Bodrum'una yaptığı gibi- kültürel değeri varsa da hazcı bir tüketim nesnesine dönüştürmüş, alkolün yanında servis edilen tuzlu fıstık kıymetine indirgemişti.
Gergin laiklerin Beyoğlu'na kıble muamelesi yapmaları belki daha eskiydi. Gerçi bu hezeyanla dalga geçip durmuş, Erdoğan belediye başkanı olunca Cihangir'de Kuvayı Milliye toplantısı yapan elitleri tiye almıştık. Ama Beyoğlu illüzyonu şişmiş, gösteri toplumu herkesi ardında sürükleyerek ayyuka çıkmıştı bir kere.
Yani başından beri Batıcı özenti bizim ta içimizdeydi! Batı bizdik. Beyoğlu, Osmanlı'ya boynuzların takıldığı yerdi. Tarih boyunca tehlikeli bir serüvendi...
***
90'lı yıllarda 'Şeytana Tapanlar Cinayeti' diye bir haber yayınlanmıştı. Küçük kızlar, oğlanlar, mezarlıkta kedi köpek öldürmüşler, sonunda işi bir arkadaşlarını öldürmeye vardırmışlardı.
Yıllar sonra olaya karışmış bir hanımla karşılaşmıştım. Bana hikâyesini anlattı:
Şehrin varoşunda oturuyordu. Liseye gidiyordu. Babaları terk etmişti. Çok yoksuldular. Her türlü medyada cafcaflı Beyoğlu haberleri çıkıyordu. (Ne acayip özgürlüktü o!) Komşunun kızıyla anlaştılar, arkadaşlarına ders çalışmaya gidiyoruz diye plan yaptılar, gece Beyoğlu'nda bir barın kapısından girdiler.
Bir iki bira biraz müzik derken saat ilerledi, kalacak yerleri yoktu. Burada kalabilirsiniz dendi. Ve sabaha kadar kendilerini korumak için akla karayı seçtiler!
İlle velakin bir kere tuzağa yakalanmışlardı, Beyoğlu'ndan çıkamadılar. Ta ki anaları polisle onları bulana dek. Fakat yine kaçtılar, yine kaçtılar. Kendileri gibi olan gençlerle kaldırımlarda sabahladılar. Ta ki bir mezarlıkta delice şeyler yapıp hapsi boylayana kadar...
Beyoğlu onları özgürleştirmişti!
Lafı uzatmaya gerek yok, Beyoğlu; kabul edilebilir bir eğlencenin değil, bir içgüdüler hapishanesinin, düşkün, insan yiyici bir gösterinin yüksek kaldırımıydı zannımca.
İnsan asla böyle 'özgürleşmemeliydi'...