Bu pazar sizinle iki öğretmen hanımın, iki vicdanlı genç öğretmenin bana yazdığı mektupları paylaşacağım.
Biri güneyden, güneşli bir Akdeniz şehrinden geliyor, diğeri Kadıköy'den.
Sürekli Erdoğan'ı diktatörlükle suçlayan insanların nasıl gözü kara birer faşist, birer Nazi olduklarını, küçük çocukları nasıl da vicdansızca kullandıklarını, aksine okullarda nasıl bir cüret, edepsizlik ve partizanlıkla davrandıklarını, mahalle baskısının şahikasını yaptıklarını görecek küçük dilinizi yutacaksınız.
Varan 1:
Oğlum benimle aynı okulda. Dolayısıyla öğretmeni arkadaşım. O öğretmen bir ulusalcı Kemalist. Okulda herkes benim AK Partili olduğumu biliyor. Ben sakin mizaçlı ve açık görüşlü bir insanım. Öğretmenimiz bu açıdan da tepkili. Bana, "sen nasıl desteklersin, inanıyorum bir gün doğru yolu bulacaksın" diyor, geçiştiriyorum. Neyse geçen gün derste oğlum Diriliş- Ertuğrul dizisinden bahsedince bu diziyi izlemenizi yasaklıyorum demiş. Sebep Osmanlıyı anlatması! Ona göre Osmanlının her şeyi kötü. Tarihimizde tek güzel olan şey var o da Atatürk...
Yılbaşında da evini süslemiş Noel ağacıyla. Sonra videoya çekip sınıfta çocuklara izlettirmiş. Oğlum eve gelince biz de alalım o ağaçtan dedi. Ben durumu izah ettim oğluma. Biz Müslümanız, adetlerimizde bunlar yok. Bunlar başka insanların adetleri, dedim. Oğlum ertesi gün öğretmenine, "annem dedi ki bizim adetlerimizde yok bunlar" diyor. O "olur mu canım Hz. İsa'yı seviyoruz onun için biz de kutlayabiliriz" diye ısrar etmiş. Oğlum eve gelince tekrar "anne ağaç alalım" diye tutturdu. "Öğretmen söyledi Noel'i kutlayabilirmişiz biz de!" diye sızlandı. Ben, öğretmeni kötülememek için "oğlum o ağaç çok pahalı alamayız" dedim.
Ertesi gün ağaç almayanları "niye ağaç almadınız" diyerek paylıyor. Çocuk hüngür hüngür.
Bir de aynı kişi gelip "neden ağaç süslemiyorsun?" diye bana hesap sormaz mı? Kadına tepki vermek istemiyorum. Okulun geneli aynı zihniyet! Tavır alırlar bana, çocuğuma, şikâyet falan edersem. Sonra okula gitmek işkence olur. Oğlumla konuşuyorum sadece. Öyle pervasızlar ki sürekli beddua ediyorlar sınıfta, bizim sevdiğimiz insan için. "Anasının yanına gitsin tez elden" diye. Susuyoruz, sabrediyoruz...
Varan 2:
Bir pazar günü Utku Erişik adında birinin Hoş Gelişler Ola oyununu öğretmen arkadaşımın ısrarı üzerine öğrencilerle birlikte izledim. Tek kişilik iki perdelik oyun, yaklaşık iki saat sürüyordu. Ulusalcı bir propagandayı 250 fotoğraf eşliğinde tiyatro sahnesine taşıyıp izleyenlere sunuyor. Ama nasıl bir kabalık, sloganlar!
Oyunun sloganı şu: "Önce Andımız, Sonra Oyunumuz!" Bu yüzden oyundan önce hep beraber ayağa kalkılıyor andımız okunuyor. Sonra oyun başladı. Öyle düşmanca bir oyun ki anlatamam. "Eğer korkuyorsan Atatürk'ün adını ağzına almayacaksın!" diye başladı ve devam etti. Ara verildiği sırada etrafa şöyle bir baktım. Salonda bulunan kişilerin genelde orta yaş üzeri olduğunu ve salonun dolu olmadığını gördüm. Oyuna rağbet eden kesim Cumhuriyet Kadınları Derneği Maltepe Şubesi'ydi. Oyun da Türkan Saylan Kültür Merkezi'nde sahnelendi.
Oyun sırasında gösterilen her Mustafa Kemal Atatürk'ün fotoğrafının ardından alkış tufanı ile birlikte sürekli olarak Recep Tayyip Erdoğan'a hakarete varacak söylemlerde bulunuldu. "Hükümet değişse sol bir parti iktidar olsa hepiniz ben de Kemalist'im derdiniz. Siz şimdi o kadar döneksiniz!'
Oyuna öğretmen arkadaşım yaklaşık 15 öğrencisinin de bilet almasını sağlayarak onları en ön sıraya oturttu ve izlemelerini sağladı. Çocuklar yaklaşık 12 ila 13 yaşlarında!
Sonunda, "hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa, askerin milletinle çok yaşa, salla bayrağı düşman üstüne!" türküsü tüm seyircilere önceden dağıtılan bayrakların sallanmasıyla sona erdi. Çıkışta Cumhuriyet Kadınları Derneği imza topluyor, bir başka gösteriye herkesi davet ediyordu. Çocukların şaşkın bakışları içime oturdu...
Sonuç: Kimse bize gelip "kutsal" öğretmenlikten falan bahsetmesin onu söylüyorum. Bu iki küçük mektup açıkça gösteriyor ki eğitim kurumları ve çocuklarımız bu kör cahil, sözde "çağdaş" öğretmenlerin şiddeti altında.
Gezi olayları sırasında küçücük çocukların eline, taş, sopa, şişe verenlerin kim olduğunu aramaya gerek var mı bilmiyorum!
Ha şunu eklemeden geçmeyeyim. Bana mektup yazan öğretmen hanımlar diğer despotların pek önemsediği "çağdaş" görüntüdeler!
Yani?
Yanisi görüntüyle olmuyor bu işler! Bazılarının kılığını, kıyafetini çıkardın mı altından farklı düşünüşlere tahammülsüz neo-faşist bir militan, kazma dişleriyle işte böyle sırıtıyor...