Tuğçe'ye doğru yöneliyorum, dünyaya Anadolu ne demek öğretene, gittiği yer belli olana, salih amele, onu doğuran anaya babaya, o tadından yenmez toprağa...
Esmer, karakaşlı bir kız! 22 yaşında. Güldü mü gözlerinin içi gülerdi...
Bir lokantada, Bosna'nın Sancak tarafından Almanya'ya göçmüş Sırp çocukları, kafalar bin beş yüz, beyin yerine kas geliştirmiş çapulcular, 13-16 yaşlarında iki kız çocuğuna sırnaştılar. Laf attılar, taciz ettiler, her türlü hayvanlığı yaptılar.
Pıstı herkes!
Ama kalktı bizim kız karşı masadan -medeniyetini ve cesaretini ülkemden almış- kibarca ağızlarının payını verdi heriflere. Kapı dışarı ettirdi çakalları.
Ama çakal bu! Bekledi kızın yolunu, kafasına yumruk attı haince. Ana kuzusu düştü yere. Onun insanlık onuru kokan vakur bedeni yaşamı durdurdu. Çiçek yapraklarını kapadı...
Öyle bir rüzgar estiki fakat o anda!
On binlerce insan toplandı onu uğurlamaya.
Ve Almanya ve Avrupa ayağa kalktı 'kahraman Türk kızı' diye. Almanya'nın küfürbaz gazeteleri bile diz çöktüler Türkiye gülünün önünde.
Diz çöktük hepimiz.
Mekanın cennet olsun, şanın kalbimize bayrak olsun Tuğçe!
Her gece gökyüzüne baktığımda gördüğüm kandillerden biri de sensin.
Ülkemin güzeller güzeli yıldızına, erkek-kadın değil "insan" varoluşunun nadide timsaline Tebareke...
Nuru insin inşallah bizim de yüreğimize...