Türkiye'nin en iyi haber sitesi
CEM SANCAR

Asmalı Mescit Virüsü

Yüz yıl, insanların bıyığıyla, sakalıyla; kılığı, kıyafeti, inancı, örtüsüyle; kadınların etek boyuyla uğraşıldı. Diller, tarzlar, yorumlar ve özlemlerle çatışıldı. Çatışma büyüdü, göz gözü görmez oldu. Bankalar asker prenslerce soyuldu, ekonomi sivil prenslerce ilhak edildi. Eski büyük günahlar, yeni büyük günahlara karıştı. Bizans'ın oyunu hiç bitmedi...
Milenyumun en başında, o kaybedilmiş darbeli yılların moda tabiriyle Beyoğlu Eyaleti'nde, manzara böyleydi.
Daha sonra? Sonrası, Beyaz Türkler, ecnebiler ve ateş suyuyla beynini yakmış yerli emlak komisyoncuları; Cumhuriyet'in Birinci Yağma Yılları'nda, Gayrimüslimlerden derin provokasyonlar yoluyla indiragandi yapılmış binaların sahiplerini, onların torun torbasını kandırdılar ve üç kuruşa bütün Galata'yı, Asmalı'yı filan kapattılar...
Eskilerin deyimiyle, 'Men Dakka Dukka' hadisesi hasıl oldu. Haydan gelen huya gitti, eden buldu! Haksız mülkiyet sahipleri dış mahallelere sürüldü.
Galata'ya akın eden pek çağdaş beyazlar, acilen büyülü hanları kulüp, sihirli Ceneviz mekanlarını bar, moda evi, fantastik meydanları meyhane, eski imparatorluğun şaşalı binalarını post-şirket merkezi yaptılar.
İşin komik yanı; şehrin ikiyüzlü ahlakının pür timsali, şekli dinlerin, kadınları sözde yücelten piyasa ahlaklarının dibindeki bomba, Uzak Doğu'ya -büyük ayıplara- giden iyi aile babaları kadar terörist bir gerçek; orada, hemen aşağıda sırıtmaktaydı. Yasal olarak kadın satılan yer; genelev, Galata'daydı!
Çok geçmedi, beyazlar tuhaflığa uyandılar. Ne kadar kazulet varsa anlaştı, genelevi, yeni seçkinlerin merkezinden uzaklara, vicdan kameralarının göremeyeceği kara noktalara taşıdılar. Hayat kadını annelerin günde 24 saat tükenerek okuttukları babasız çocuklarının, onların saman kağıdı defterlerinin süprüntüsünden kurtulan Yeni Galata, İngiliz, Alman, Fransız dandy'lerinin 'Party House'ları haline geldi. Pera'nın tılsımına âşık olup koşa koşa gelip yerleşen ama yerleştikleri ülkenin dininden, kültüründen de tiksinen ecnebilerin ve de ecnebileşmiş zümrelerin bitmez nevrozuna fon oldu.
Modernlik ve çağdaşlık Pera'ya böyle gelip kuruldu. Muasır medeniyet seviyesine böyle erişildi...
Fakat şu, kutsalı bireycilik olan sinik ve narsist uygarlık boğuntulu bir şeydi. Beyazlar, gittikleri her yere sürükledikleri tatminsizliklerini Pera'nın serbest eşiklerinde de gideremeyince, her maymun iştahlı gibi bundan da bıkınca...
Kendilerini Asmalı Mescit Virüsü'ne verdiler! Asmalı Mescit, yine rastlantı bu ya; 1970'lerde -Galata'nın başındaki tavşan tüyü bir şapka!- "özel randevu evleri"nin en meşhur merkeziydi.
Evet ama, en eski ve en evvel, Necip Fazıl ile Nazım Hikmet'in, Tanpınar ile Hayalet Oğuz'un ayak izlerini tanıyordu ne de olsa! Belki de bundan, orası bilinmiyor, 90'lara gelindiğinde sistemi onaylamayan yazar ve ressamların sığındığı, tahkimli sanatçıların takıldığı, yeni fikirleri teşvik eden bir Saklı Kent olmuştu. Fakat çok geçmemiş; İstiklâl Caddesi'nin görünmez köşeleri para etmeye başlayınca, kafa koparıcı tüccar sürüsü bu ağır bohemleri çeşitli katakullilerle bölgeden postalamışlardı.
Büyük yatırımların yıldırımıyla gece hayatının merkezi haline getirilen Asmalı; İngilizce öğretmenleri ve finans danışmanı Frenklerle birlikte, uygun bir kredi kartı bulabilmiş Tiki'lerin içip dağıttığı kozmopolit bir kırmızı nokta mertebesinden mezun olmuş, Magazin Ligine çıkmış, şiirsiz bir alkolizm ve kaba bir poligami gösterisiyle kışkırtılarak, gürültücü bir bulantı semti dibinden esir almıştı. 24 saat sürdüğü için övünülen bir mide kalkması.
Asmalı Mescit'e anlamını veren fikir arayıcıları, filozof ruhlu zanaatkarlar, derdi olan basit insanlar kaçırtılınca, zibidiliği iyice ortaya çıkan dar sokaklar yay gibi gerildi, sonunda koptu.
Asmalı Mescit Virüsü sahneye işte o zaman çıktı! Virüs, dipsomaniyle geçiyor, şişelerin dibi göründüğünde, saatler gece yarısını geçtiğinde insanlar direkt karşısındakinin gırtlağına dalıyorlardı! Ahali, sabaha dek birbirini ısırıp, kanatıp, parçalayıp duruyordu.
Bu hastalığa bir kere yakalanan bir daha iflah olmuyordu.
O nedenle mikrobun tedavisi bulunana dek çok insan kan kaybından gitti. Isırma Tarikatı, söz konusu illetten mebzul miktarda perişan oldu, nesil epey bir zayiat verdi. Ne köşe yazarı kaldı ortada, ne avukat, ne de reklamcı. Öyle tehlikeli bir virüstü yani bu!
Pera'daki etobur kudurma kesintisiz devam etti. Sonları kesin fena olacak, zürriyetleri tükenecek, obur saray ulemaları gibi ortalarından çat diye çatlayacaklardı. Ki, deprem geldi!
Neyse ki deprem kurulu düzeni salladı da, Pera şımarıklarının imdadına deprem yetişti de, soluk benizli nüfus, A'dan Z'ye heba olmadan bu işe bir son verilebildi.
Deprem, çürümenin enfeksiyonlarını, çöküşün yalandan mülkiyetini toptan berhava ediverdi.
Mikrop ancak böyle yenilebildi, böyle gömülebildi. İnsanlık bir tür vampirlikten kurtulmuş, İkinci Yağma Yılları da böylece son bulmuş oldu...
İNDİRAGANDİ,
adlı romanımdan düzenleyerek alıntıladım...

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA