Onlarla ilk kez geçtiğimiz hafta İstanbul'da Uluslararası Boat Show'da tanıştık. Hocaları Derin Karamanoğlu gezip görmeleri için fuara getirmişti. Üzerlerinde sporcu eşofmanları, göğüslerinde milli olduklarını gösteren ayyıldız işlemeleri... Derin, onlara fuarı gezdirdi sonra da alıp Yelken Federasyonu'nun ödül gecesine götürdü. Aklıma bundan yıllarca önce sayfamda kullandığım bir haber geldi. "Karacasöğüt Köyü'nün çocukları yelkenci oldular," diye yazmıştım. Dünyayı Sadun Boro'dan sonra yelkenliyle ilk gezen Türk yelkencisi Haluk Karamanoğlu, yeni bir dünya seyahati için yaptırdığı mükemmel yelkenlisini bir kenara çekmiş, kendisini ve ailesini ülkemize yeni yelkenciler yetiştirmeye adamıştı. Karacasöğüt'te kurdukları Gökova Yelken Kulübü'nde yaz-kış minik yelkencilere ev sahipliği yapıyorlardı. Ama hepsinden önemlisi köyün çocuklarına da burs vererek onları yelkenle tanıştırmışlardı. Hatta çocuklardan bazılarının babaları "Bize tarlada adam gerek. Bu yelken işi de nereden çıktı?" diye ayak diremişti. İlginçtir, denizin kenarında yaşamasına rağmen bugüne kadar neredeyse parmağının ucunu denize sokmayan köylülerin arasından inanılmaz yetenekte olanlar da çıktı. Kısa bir süre içinde kupaları bir bir toplamaya başladılar.
ÖNCE İMKÂN SAĞLAMALI
"Acaba dünyanın en yetenekli insanı, mesela bir tenor, bir dağ köyünde doğsa, kimse farkına varabilir miydi?" diye hep düşünmüşümdür. İşte örneği ortada. Bugüne kadar denize uzaktan bakan bu çocukların arasında yelkene inanılmaz yeteneği olanlar var. Mesele bunlara o imkânı sağlayabilmekte... Gelelim bizim küçük kahramanlara... Halil Demirel (14) ve Mehmet Türkmen (13) Gökova Yelken Kulübü'nün sporcuları ve optimist sınıfında yarışıyorlar. Hem okuyor hem yelken yapıyor hem de tarlada çalışarak ailelerine yardımcı oluyorlar. Bazen ailelerden biri kulübü arayıp "Bu hafta sonu antrenmana gelmeyecek, tarlada yardıma ihtiyacımız var," diyormuş. Halil'i ondan habersiz dayısı yelken okuluna yazdırmış. Yelkene 2003 yılında başlamış. Ve hocalarının söylediğine göre ilk yılda bu spor hiç hoşuna gitmemiş, kurallara ve disipline alışmakta zorlanmış. Denize çıkmaya başlayınca yavaş yavaş ısınmış. En büyük özelliği hırsı. Eğer bir yarışta geçilirse, ikincisinde performansını ikiye katlayıp mutlaka rövanşı alıyormuş... Mehmet ise yelken sporu yapan arkadaşlarını görerek bu spora merak salmış. Üç yıldır yelken yapıyor. Önce babasına söylemiş, babası da muhtara... Ve sonunda kulübün sporcusu olmayı başarmış. O da hırslı ve çalışkan bir yelkenci... Yaşıtları top peşinde koşup oyun oynarken onlar, denizde antrenman yapmışlar. Ama geldikleri nokta şöyle; yaşıtları yine oyun oynarken onlar İstanbul'u, Türkiye'nin herhangi bir köşesini geziyorlar. Yetmedi dünyayı dolaşıyorlar. Gittikleri ülkeler arasında Uruguay da var, Yunanistan da İtalya da... Küçük yelkenciler, Türkiye Yelken Federasyonu'nun 2007 yılının en başarılı sporcularını belirlediği tören için İstanbul'a gelmişlerdi. Yıl içinde ulusal ve uluslararası yarışmalarda aldıkları derecelere göre belirlenen sporcular, 15 Aralık'ta Olimpiyat Evi'nde yapılan bir törenle ödül ve plaketlerini aldılar. Türkiye Yelken Federasyonu tarafından 172 sporcunun yer aldığı optimist rank sıralamasında, aynı zamanda Türkiye Şampiyonu da olan Halil Demirel (Gökova Yelken kulübü) birinci sıradayken üçüncü sırada ise Mehmetcan Türkmen (Gökova Yelken Kulubü) yer aldı. Haluk Karamanoğlu'nun bu kulübü ve oradaki tesisi kurmak için bürokrasiyle, gereksiz işlerle ne kadar uğraşmak zorunda kaldığını iyi biliyorum. Pek çok kez "Al atını..." noktalarına geldiğini, teknesine atlayıp gitmeyi düşündüğünün de şahidiyim. Ama birileri bu işi yapacak. Yapmalı. Sağol sevgili Haluk ve Karamanoğlu ailesi. Sağolun...