Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Bu Amerika bir mucize

DC-NY arasında bile sanayi yapılarını, devasa köprüleri, elektrik santrallerini, araba mezarlıklarını, kutu gibi dizilmiş evleri, kamyon parklarını, nehirleri, sazlıkları, duvar yazılarını, devasa çöp yığınlarını, kasabaları geçiyoruz. Amerika bir mucize! Sonra NY. Sokakların ateşi, karmaşa, koşuşturma. Hem bunca devinim hem bunca şeyin yerli yerinde olması, bu akıl almaz bir başarı

24 Şubat 2017

NY'ta sıkılmak mümkün değil

İnsanın NY'ta sıkılması diye bir şey söz konusu değil. Akşam üstü Yukarı Şehir'de, Doğu Nehri kıyısındaki evlerinde kaldığımız dostlarımızla birlikte çıkıp Soho'da dolaştık. Bir cumartesi günü, hava anormal denecek kadar sıcak ve NY adeta patlamış. İlk geldiğimden bu yana geçen 30'dan fazla yılın sonunda dahi NY benim için sokaklardaki insanlardan ve yarattıkları o coşku veren karmaşadan çok vitrinlerde kendisini gösteren yaratıcılık demek. Aklın, zekanın, yeniliğin kenti burası. Her zaman böyle oldu. Aslında bir cehennem olduğunu kabul etmek gerek NY'un. Her bakımdan. Gene de bu yenilik dünyası onu bambaşka bir çizgiye çekiyor. Üstelik daha öncekilerle mukayese edilemeyecek bir yenilik döneminden geçiyoruz ve NY'un sokakları o buluş zenginliğini sırtlanmış götürüyor.

25 Şubat 2017

Kodlar ülkesi Amerika

Sabah erkenden ömrümün uzun bir döneminde beni NY'a bağlayan köprü saydığım Penn Station'dan kalkan trenle önce Baltimore'a gittim. Akın'la buluştuk. Sadece bir kaç saat geçirdim bu güzel üniversiteler şehrinde. İstasyonda bagajlarımızı bırakmak istediğimizde ücret almadılar. Derken, tam çıkarken, "Şu köşedeki Mor Otobüs'e binin sizi gideceğiniz İç Liman'a ücretsiz taşır" dediler. Hemen iki şey: bir, Amerika bir 'kod'lar ülkesi. İşte, Mor Otobüs bütün kentte bilinen bir tanım. İki, sınırsız hizmet. Madem Amtrack'le buraya geldin, o zaman bu hizmetleri de verelim sana! Aslında sürekli devinen, bir yerden bir yere akan, zenginliğini bu yoldan sağlayan bir ülkenin galiba 19. yüzyıldan kalma alışkanlıkları bunlar. 1940'ların Amerikan filmlerini bu nedenle seviyorum. Şimdi unuttuğumuz bir çok alışkanlık ve uygulama görülüyor. Baltimore'da, su kıyısında bir deniz ürünleri lokantasında öğle yemeği! Oradan görünen Aşağı Kent'e baktım. Bu da Amerikan 'kodlaması'nın bir başka boyutu: hepsi birbirinin aynı, cam ve çelikten oluşan gökdelenler. Son 30 yıldır üstlerinde kentin görüntüsünü taşımayı başka bir ilke haline getirdiler. Hava kapattı. Yağmur başladı. Bir otobüs durağına sığındık. Tuttuğumuz taksiyle Akın'ı oteline bırakıp Baltimore Sanat Müzesi'ne gittik. Avrupa sanatı ve Amerikan sanatı-iç içe. Bu ikisi bir bireşim üretiyor mu sorusunun cevabı meçhul. Elbette Amerika da Avrupa'dan öğrendi 'Batı tarzı' resim yapmayı, 19. yüzyıldan sonra. Buna modern resim diyelim. Fakat modernleşmeyi bir bilinç ve uygulama olarak en uç kertesine Amerikalılar taşıdı. Avrupa bunu yeterince benimsedi mi, kavradı mı, kullandı mı, meçhul. Bugünse tartışmasız bir başka dünya Amerika, sanat söz konusu olduğunda. Çıkınca gene dehşet bir yağmur altında döndüm istasyona. Bileti değiştirip erken bir trenle vardık DC'ye. Akşamı karşılamanın olağan ritüelleri: otele yerleşmek, kısa bir yürüyüş ve yemek.

26 Şubat 2017

Her şeyi kusursuz yapan Amerika'nın kusuru!

DC bir müzeler şehri. Şu Ulusal Sanat Müzesi bir mucize. İki şeyi aklım almıyor. Bir, neden insanlar sadece Louvre diye çıldırır? Onun kadar geniş ve zengin bir birikim var burada ve ücretsiz. İki, Türkiye'den şunca insan gelir ABD'ye NY'ta yer içer, alışveriş yapar. Amenna. Diyeceğim yok. Ama bir tek Allah'ın kulu, evet bir tek kişi, çıkıp şu müzeleri gezmez mi? Ben 30 yıllık hayatımda gezeni görmedim. Nasıl bir iştir bu? Gidip Metropolitan'da opera dinleyeni de görmedim. NY Filarmoniyi izleyeni de görmedim. Tiyatro seyredeni de görmedim: Başka söyleyeceğim yok hakim bey! Gene aynı şey; devasa iki yapı, biri tıka basa Avrupa diğeri Amerikan sanatı dolu. Avrupa sanatı gezmekle bitecek gibi değil. Resmin, sanatın yapısından kaynaklanıyor bu durum. Çağdaş sanata akan çizgide ise durum değişiyor. O resme başka bir gözle bakmak gerek. Elbette onu daha çok seviyorum. Bambaşka bir ufuk o. Gene de, işte, gördüğüm Fra Angelico'ları unutamıyorum. Ve bunun nedeni ona güncel sanatın gözlüğüyle bakabilmem, onun da bu optiğe direnebilmesi. Ama asıl güzel olan şey saat müzede 15.30'da başlayacak konserin erken provasıydı. Bu ABD'lilere hayran olmamak imkansız. Ne yaparlarsa mükemmelini, kusursuzunu yapıyorlar. Hata kabul etmemek ve uzmansa bir insan o alanın en üst düzey birikim ve becerisine sahip olmasını beklemek bunların şiarı. Nefis sopranoyla çıkışta karşılaştık, sohbet ettik. Bir de o nezaketleri, insancıllıkları! Yorgunluğu Çin lokantası alabilirdi ama onca yemek ayrı bir yorgunluk demek. Asıl şaşırtıcı olanı, üç saat süren Oscar töreninide gelen hata. Olmayacak bir şeydi oldu. Hele ki, yukarıda 'kusursuzluk' demişken! Artık asırlarca anlatılacaktır bu yanlışlık.

27 Şubat 2017

Abartılmış bir sanatçı Kusama

Hirshhorn Galeri'nin önünde kuyruk. Efendim, insanlar Yayoi Kusama'nın sergisini görmek istiyorlar. NY'ta görmüştüm, birkaç yıl önce, Guggenheim'da. Burada giremiyorum. Bence abartılmış bir sanatçı. Kurgularına diyeceğim yok ama o noktalamalar, o balkabakları, artık dekoratif sanatın büyük sanat adı altında sunuluşunun daniskası. Asıl Hirshhorn güzel ama küçük bir galeri. Gene de etkileyici. Hele çağdaş/güncel yapıtlar daha da öyle. Neler yapıyor insanlar, olanak bulunca. Beyaz Saray polis barikatlarıyla çevrili. Zamanında başkanın evi halktan yüksek olamaz denerek zemine hiç yükseltilmeden inşa edilen ve bir bahçenin ortasında yer alan, gelip geçenlerin gördüğü, izlediği mütevazı yapı şimdi polis barikatlarıyla halka kapatılmış. Trump sonrası dünyanın gerçeği. Tepki gösterileri artınca aynı koruma barikatları Trump yapılarının etrafına da kurulmuş. Ne yapalım, yeni dünya böyle! Akşama Kennedy Sanat Merkezi'nde St. Petersburg Filarmoni konseri! Bin yıl yaşasam bir gün, onca hayranlık duyduğum şef Yuri Temirkanov'u izleyeceğim aklıma gelmezdi. Muhteşem bir konser oldu. Önce Nikolai Lugansky ve Rachmaninov 2. Piyano konçertosu, ardından Şostakoviç'in tartışmalı 5. Senfonisi. 80 yaşında 'Türk' Temirkanov mucize yarattı diyemem ama nefis bir konser yönetti. Bir günde bu kadar sanat insana bir ömürlük saadet sağlıyor.

28 Şubat 2017

Akıl almaz bir başarı

Gene New York. Yolculuk. DC-NY arasında bile ovaları, sanayi yapılarını, devasa köprüleri, elektrik santrallerini, araba mezarlıklarını, terk edilmiş binaları, kutu gibi dizilmiş evleri, kamyon parklarını, nehirleri, gölleri, sazlıkları, büyük gökyüzünü, duvar yazılarını, devasa çöp yığınlarını, büyük hastane binalarını, kasabaları geçiyoruz. Bu Amerika bir mucize! Sonra NY geliyor. Sonra Penn İstasyonu. Sonra sokakların ateşi, sonra karmaşa, çılgınlık, koşuşturma. Hem bunca devinim hem bunca şeyin böyle yerli yerinde olması, bütün hizmetlerin aksamaksızın yürümesi: asıl akıl almaz başarı bu.

1 Mart 2017

Bir kadın kadar karmaşık

Bunca şey nasıl oluyor da bir güne sığıyor demenin alemi yok, burası NY: Sabah Armory Show, sanat fuarı. Eski kafalarıyla yeni köye nizam vermek isteyenler gözlerini açıp dünyaya baksın. Sanat artık bu minval üzere gelişiyor. Elbette kapitalizmin oyunlarını biliyoruz. Ama, yapılan kuramsal çalışmaları, panelleri günü gününe izledim, o oyunların altında yatan gerçekler de var. Bugünün sanatı ve piyasa ve galeriler ve müzeler artık bir yumak, bir örüntü. Çok güzel şeyler gördüm fuarda. Bugünün sanatı ve öteki bina da yer alan 20. yüzyıl sanatı. Çok şeyim var söyleyecek. Akşama bir sürpriz: Feridun ve Ayşe söyledi, haberim oldu. Cate Blanchett, Çehov'un Platonov isimli aslı beş saat süren ve bitirilmemiş oyununun The Present adlı versiyonunda oynuyor, Barrymore Tiyatrosu'nda. Sadece Broadway'e gitmek, o hengameden geçmek, o 1928 yapımı binanın içinde solumak, oyundan önce bir sosisli sandviç yemek bile bir 'olay'. Ve sahnede Blanchett. Ne diyebilirim ki? Oyun hakkında 'kuşkularım' var. Ama Blanchett'i zaman zaman hayli kalınlaşan sesiyle izlemek bir zevk. Müthiş bir enerjisi var. Üstelik bunca şöhretli bir Hollywood yıldızının, dünya yıldızının bunca kalabalık bir oyunu kabul etmesi de ayrı bir meziyet. Ah bir de karşı kaldırımdaki tiyatroda Sunset Bulvarı'nda oynayan Glenn Close'u görebilseydim. Dünya sinema tarihinin en önemli karakterlerinden biri saydığım Norma Desmond'da herhalde mucizeler yaratmaktadır. Ama ne yapalım, NY'ta da olsa günler sayılı. Fakat, nerede bu Türkler yahu, neredeler? Bir tekini görmedim bu oyunlarda, konserlerde, sergilerde. Gecenin NY'u: Bir kadın kadar karmaşık!

2-3 Mart 2017

NY'a hayran, LA'ye aşığım

Sadece Armory Fuarı değil mesele. Bir de yan fuarlar var: Independent, Volta, Nada, Art on Paper. Gezmek sadece bir niyet işi olsa bile zor ki, dolaşınca bunca fuarı insanın fizik yorgunluktan ve zaman darlığından yüreği sıkışıyor. Her şey çok güzel. Ama bunca 'imaj' acaba insanları bunaltmıyor mu diye düşünüyorum ki, bir de Chelsea'da bazı galerilere gittim, görüştüm, işlerim vardı, onları hallederken birinden ötekine girdim. Ne zaman hazmedeceğiz bunca görüntüyü? NY soğudu. Hava cam gibi, güneşli, berrak. Ama dehşet soğuk. Hele bir de o rüzgarın usturası insanın sağını solunu budamıyor mu, akıl almaz bir şey. Kentin iyice aşağısında, epey güneyinde, su kıyısı yapılarında geçti bugün. Buralardan başlayarak kuruldu kent. Şimdi bambaşka bir dünya. Artık bitiyor NY. Her zamanki coşkusu ve zenginliğiyle kalacak bende. Kısmetse mayısta gene geleceğim. Ama o zaman bir de LA'e gitmek istiyorum. La La Land yüzünden değil, tersine hiç sevmedim o filmi. Ama ideal koşullarda LA'de yaşamak istediğim için. NY'a hayranım ama LA'ye de aşığım galiba. Ne yapalım, herkesin bir çelişkisi var işte! Gene de çok yaşasın ve teşekkürler NY!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA