Her yıl sizi benliğinizden biraz daha uzaklaştırır. Geriye, zamanı anlamlandıracak, somutlaştıracak unsurlar kalır: Sanat ve kültür
Bir yıl benim için sadece zaman demek değil. Öyle düşünülürse insan çıldırabilir. Çünkü son kertede zaman insanın kendisine yabancılaşması.
Her yıl sizi, kendinize ait saydığını, kendiniz diye düşündüğünüz benliğinizden biraz daha uzaklaştırır. Yaşlıların en büyük özelliği kendilerini tanıyamamalarıdır. O zaman geriye zamanı anlamlandıracak, somutlaştıracak unsurlar kalıyor. Bu da sanat ve kültürdür. 'Ars longa vita brevis', 'sanat uzun hayat kısa' sözünden daha anlamlı bir şey bilmiyorum bu nedenle. Geçen her yıla da böyle bakıyorum, ondan bana ne kaldı diye ve cevap elbette çok olumlu: Çok şey.
Nermin, sağ olsun, bütün yıl boyunca kucak kucak kitap, DVD, sergi katalogu paketleri taşıdı bana postadan alıp.
Zaten üç büyük alan var hayatı benim için anlamlandıran; kitaplar, filmler ve sergiler.
***
Çok güzel filmler izledim bu sene.
Parkland, Kennedy suikastıyla ilgili olduğu için ayrıca önemliydi. Daha eski bir film olsa bile bu defa JFK'nin kardeşi Robert Kennedy'yi anlatan
Bobby de izlenebilir. Woody Allen, kesin olarak bir dahidir bana göre ve 20. yüzyılın en önemli sinemacılarındandır.
Son filmi
Blue Jasmine'di ve çok güzeldi.
Salinger, çok sevdiğim ve yapıtlarından çok kendisi ilginç bir yazara değişik bir açıdan yaklaşıyordu.
The Butler, Amerikan tarihini son derece ilginç bir 'mikro' ölçekte ele alıyordu.
Ama yılın filmi
The Mill and the Cross'tu. Sinemanın nelere kadir olduğunu gösteren muazzam bir yapıttı o. Aynı şekilde
Hannah Arendt'i de çok ilgiyle izledim. Gene biraz eski bir film ama arkada Bush dönemi var ve konu bana Bunuel'in
Gündüz Güzeli 'ni anımsatıyor
: The Girlfriend Experience.
Gene bu yılın 'indie/bağımsız' sinema çizgisinde biraz depresif olsa dahi
Museum Hours etkileyiciydi. Tarantino atlanmaz:
Django Unchained, kim ne derse desin, kendine göre bir filmdi.
Take This Waltz'ı romantik sinemacılar sevecektir.
Yılların çok sevdiğim sinemacısı Claire Denis, Fransız sinemasının namusunu kurtarıyordu ama
Bastards'ı sevsem bile o kadar çıldırtıcı bulmadım. Başka sinemalardan da iki örnek film
A Separation ve
The Past idi: Daima acı ve hüzün. Bir de komedi ekleyeyim:
Biraz eski,
Conception diye bir film.
***
Kitaplar daha kolay. Gördüğü film kadar okuyamıyor insan. Yılın edebiyat kitabı bana göre muhteşem Pascal Quignard'ın diğerleri kadar çarpıcı olmasa da lezzetten insanın zihnini kamaştıran
The Silent Crossing'i idi. Buna Jeremy Salt'ın
All That Is isimli romanını ekleyeyim. Şu sıralar iki biyografi okuyorum:
Biri
Herzl. Bir manada İsrail'in kurucusunun Osmanlı'da da geçen hayatı. Diğeri
Mitterand. "Sosyalist partinin başkanı olup İmparator gibi yaşadı" demek kafi ama daha fazlasını gene bu yıl gösterime giren
Haute Cuisine isimli filmde bulabilir merak edenler. Gene de yılın buluşu benim için aristokrasiden gelip bir Nazi'ye dönüşen Harry Kessler'in günceleriydi.
Avrupa'nın entelektüelleri önünüzden akıyordu.
Bir de sanat dünyası meraklıları için bir kitap yazayım, ben çok zevkle karıştırdım:
Breakfast at Sotheby's. Türkiye'den çok ilginç iki kitap. Biri Mehmet Perinçek ve Arda Odabaşı'nın kitabı:
Stambulskie Novosti'de Jön Türk Devrimi. Belki baştan başa okunmuyor ama İstanbul'da yayımlanan bir Rusça gazetede tarihin bir dönemi dersem ilginç olmaz mı?
İkincisi gene öyle bir kitap:
İştirakiyuncular, Komünistler ve Paşa Hazretleri. Emel Akal'ın kitabı, son derecede çarpıcı.
Bilge Karasu iki Fransız arkadaşına mektuplar yazmış:
Jean ve Gino'ya Mektuplar. Hem bir yazarın iç dünyasını hem de bir dönemi içten anlatan mektuplar bunlar. Bizde nadir bulunan bir yapıt. Ahmet Güner Sayar'ın
Abdülbâki Gölpınarlı kitabını da anmalıyım.
***
Bir iki de sergiden söz edeyim.
New York'ta gördüğüm
Richard Serra, Matisse, Basquiat sergileri çok etkileyiciydi.
Ama bizde de güzel sergiler oldu.
Anish Kapoor sergisi devam ediyor. 2013'ün en önemli etkinliklerinden biri
Contemporary Istanbul'du ve çok görkemliydi. Bu yıl kaçıranlar 2014 için hazırlansın.
İşte böyle... Herkese iyi seneler...