Doğan Avcıoğlu, Türkiye'yi anlamak ve dönüştürmek için ne kadar iyi niyetli olsa da, oynadığı 'askercilik' oyunu Türkiye'nin düne kadar siyaseten belini büken bir oyundu
O zamanlar bir kasaba havaalanından farksız Ankara Esenboğa Havaalanı'na inince, nasıl oldu, hatırlamıyorum, kendimi, kapının önünde İlhan Selçuk'la konuşurken buldum.
Fazla bir samimiyetimiz yoktu; tanışıyorduk sadece ama ne hikmetse bana bir ilgisi vardı.
Laf döndü dolaştı, Doğan Avcıoğlu'na geldi. İlhan Bey bir takım çok ilginç anılar anlattı. Ayrılırken, "Bana bak Kahraman, bunları yazayım mı?" dedi; "Mutlaka yazın" dedim. O sahneyi hâlâ bütün canlılığıyla ve hâlâ biraz şaşkınlıkla hatırlıyorum.
O "Yazayım mı?" diye sorduğu hatıraların 'öznesi' Doğan Avcıoğlu'nun bu yıl 30. ölüm yıl dönümü imiş.
***
Toplumların tarihinde bazı kişiler vardır, onların mirası daha sonraki nesilleri de teslim alır. Avcıoğlu onlardan biridir. 1950'lerin sonunda ortaya çıkan '
Türkiye arayışları'nın bir uzantısıdır. 1950'lerin sonunda Paris'te sosyal bilimler okumuş bir genç adam olarak dönünce Türkiye'ye, henüz tarihi yazılmayan bir grubun içinde bulur kendisini. Kurum ise
CHP'dir. İçinde
Ecevit'in,
Feyzioğlu'nun, Güneş'in bulunduğu bu grup önce
İlk Hedefler Beyannamesi'ni yayımlar. Bu, aslında bir demokratik bildiri ve
1961 Anayasası'nın nüvesidir.
Nitekim bir iki yıl içinde 1960 darbesi olacaktır ve ipler kopacaktır.
***
Kopan
demokrasi ipidir. Avcıoğlu'nun başını çektiği bir genç insanlar grubu iki şeye gönül ve akıl yatırır:
Kemalizm ve sosyalizm. Sosyalizm dönemin büyük ideolojisidir.
Kemalizmi ise Avcıoğlu ve yakın çevresi yeniden keşif ve inşa etmektedir.
Bunun bir tek sebebi vardır.
1961'de çok koyu bir
devletçilikle ortaya çıkan
Yön ve bildirisi öne sürdüğü görüşleri temellendirmek için '
zinde kuvvetler'e ihtiyaç duyuyordu.
Bu kuvvetler
ordu ve bürokrasi idi. Yanına gençlik eklenmişti ama o destek bulmak için ortaya atılmış bir kavramdı. Avcıoğlu ve çevresi Kemalizmi hem
devletçiliği hem de
orduyu harekete geçirecek ideoloji olarak görüyordu. Ordu ve aydınların işbirliği olmadan '
devrim'in gerçekleşmeyeceğine inanıyordu.
Devrim... Bu Avcıoğlu'nun ütopist dünyasının
Yön'den sonra çıkardığı derginin adıdır.
Yön'le yönünü bulduğuna ve teorik hazırlığını tamamladığına inanan Avcıoğlu, Devrim'le artık eylem aşamasına geldiği düşüncesindeydi. Bunun neticesi ordu içinde örgütlenmektir.
Ordunun 192 kişiyi bir gecede tutuklayacağı, içlerinde Altan Öymen'in de bulunduğu isimlerin bakan olarak atanacağı, parlamentoyu ve partileri kapatıp ülke yönetimini
Devrim Konseyi'ne bırakacağı,
Baas Partisi programından mülhem
9 Mart 1971 girişimi bu arayışın sonucudur. Ama gerçekleşmemiştir. Onun yerine başbakan olarak düşünülen
Muhsin Batur'un kendilerini satmasıyla
12 Mart olmuştur ve Avcıoğlu da diğerleri de tasfiye edilmiştir.
Avcıoğlu'nun hayallerini
Milli Demokratik Devrim tezi biçimlendirmiştir ve Türkiye'deki
siyasetdemokrasi ilişkisinin kopmasına yol açan girişimdir bu. O nedenle 27 Mayıs'ı 12 Mart, 12 Eylül, onu 28 Şubat ve 27 Nisan izler.
Kemalizm, ordu eliyle yapılan
darbenin meşrulaştırıcı ideolojisine dönüşür.
12 Mart sonrasındaki tutukluluğunun ardından Avcıoğlu politikadan çekilir. Ne yazık ki ardında yanlış bir miras bırakır. Türkiye'yi anlamak ve dönüştürmek bakımından ne kadar iyi niyetli ve gayretli olsa da, oynadığı '
askercilik' oyunu Türkiye'nin daha düne kadar siyaseten belini büken bir oyundu.
Demokrasiyle alay eden, '
cici demokrasi' diyen bir mirasa nasıl iyi diyeyim?