2001'de öldüğünde yazdığım yazıda Karanlıklar Prensi demiştim Balthus için. Hakkında neredeyse hiçbir şey bilinmeyen bir ressamdı. Kendisini öyle tanımlamıştı. Hayatını Fransa, İtalya ve İsviçre'de büyük şatolarda yaşayarak geçirmişti. Ölene kadar yapıt vermeyi sürdürmüştü. Kendisini dünyadan kıskanmıştı. Evlendiğinde çok genç olan karısı ve kızıyla yaşadığı şatoya kapanmış, modern resmin en ilginç yapıtlarından sayılan, sürrealizmle klasik resmi yani Rönesans resmini buluşturan çarpıcı, irkiltici, 'karanlık' görselliğini üretmişti.
1908'de doğmuştu. Paris'te. Çarpıcı bir ailede büyümüştü. Babası sanat tarihçisiydi ve muhtemelen daha silik bir kişilikti. Annesi Baladine ressamdı ve şair Rilke'nin metresiydi. Şair kısa bir süre sonra Balthus'un akıl hocası olacaktı. Kardeşi Pierre Klossowski ise Andre Gide'in sekreterliğini yapacak ama kendisi de Marquis de Sade'la bir tutulan, birlikte anılan, son derecede karanlık, gizemli bir felsefeci, romancı ve ressam olacaktı; Bataille ile birlikte anılacaktı.
Balthus'un asıl adı Balthasar Klossowski'ydi. Kendisine bir soylu/luk havası vermek için de Rola adını eklemişti adına. Balthus ressamlık adıydı. Şimdi New York'ta Metropolitan Müzesi'ndeki 'Balthus: Cats and Girls - Paintings and Provocations' başlıklı müthiş sergide izleyiciye ilk defa gösterilen 40 parçadan oluşan muazzam suluboya resimlerini 11 yaşında kedisi Mitsou kaybolunca yaptı. O resimleri kim görse yapanın müthiş bir ressam olacağını anlardı. Rilke de anladı. Resimleri bir kitapta derledi, önsözünü yazdı.
SÜRREALİST GEÇMİŞ
Balthus'un Metropolitan sergisinde bir araya getirilen genç kızlar ve kedilerle yüklü tablolarından önce bir sürrealist geçmişi var. Sokak başlıklı tablosu o dönemin en çarpıcı yapıtıdır. Durgun, dondurulmuş bir film karesi gibi duran resmin şaşırtıcılığı son derecede basit bir görüntünün karmaşıklığından kaynaklanır.
De Chrico'nun, Dali'nin, Magritte'in resimlerinde de insanı içine çeken ıssızlık duygusu resmin 'iticiliğini' ve itici gücünü oluşturur. Sonra görüntünün alegorik boyutu gelir.Yapılan uzun çözümlemeler bu resmin Hıristiyan mitolojisinin temel figür ve karakterlerini gösterdiğini aydınlatabilmiştir. Kereste taşıyan adam İsa'dır, örneğin. Yol Golgotha'dır.
Balthus bu resmin içerdiği derin, loş, kuytu, gölgeli, puslu anlatımı hayatının sonuna kadar devam ettirdi ama çok farklı bir noktada düğümledi her şeyi: Cinsellik ve karanlığı. Artık açık konuşalım: Hiçbir zaman yeterince aydınlatılmadı, daima muğlak, müphem ve meşkuk kaldı ama Balthus'un ergenlik dönemine gelmemiş veya henüz girmiş kızlara eğilimi, düşkünlüğü, iptilası vardı. Etrafında bu özelliği taşıyan her genç kızı bir esin perisi kabul etti ve onların resimlerini yaptı.
DİKİZLEYEN RESSAM
Bu resimlerde genç kızlar kendilerine ait gizemli bir havaya bürünürler. Etekleri sıyrılmıştır, kollarını kaldırmışlardır, iç çamaşırları görünür, çoğunlukla uykudadırlar, daima dalgın, çoğunlukla ilgisiz, arada bir de kışkırtıcı bir biçimde dik dik bakarlar izleyene. Örtük ve insanın doğal olarak kaçınmak istediği bir erotizm taşar tuvalden. Oyun da orada başlar.
Balthus bu kızları 'dikizlemektedir' resimlerini yaparken, biliriz. Gizlice bakılan bir pozisyondadırlar. Gözlemlenmektedirler. Bir kere bu yeterince rahatsız edicidir. İkincisi, bu defa biz, izleyiciler o mahremiyete ortak oluruz. Balthus bizi de o genç kızları 'izlemeye' iter, izlemek zorunda bırakır. Kendi sırrına ortak eder. Balthus, bu resimlerle insanın sırlarla yüklü yanını anımsatıyordu insana, cinsellik kültürel planda meçhul olanın adıydı. Bütün büyük yazarlar ve ressamlar bu 'kırkıncı oda'yı, kapısını açmak yasak olan odayı tahayyül ediyordu. O da bu gayretin içindeydi. Cinsellik söz konusu olduğunda hiçbir şey masum değildi. Ama bir şey daha vardı. Balthus, klasik resmin içinden gelmişti. Yıllar yılı İtalya'da büyüklerin en büyüğü Pierro della Francesca'nın yapıtlarını kopya etmişti. Bu resimlerde o dönem resminin perspektif öncesi zamandan devraldığı buz gibi soğuk, cam gibi saydam, ışık kadar kırılgan yüzeyleri vardı. Yani, cinselliği kullanarak yarattığı etki kendi başına değildi. 'İksir'ini bulduğu için o derecede etkileyiciydi.
Balthus 'ecza' ile yüklü bir resim yapıyordu. Acı, öldürebilen ama şifalı!