Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Karbüratöre şeker dökmek

Galiba kafamız epey karışık.
Nasıl olmasın? Bizim ana meselemiz modernleşmeyledir. Batı'da modernleşme, aşağıdan yukarıya bir değişimin zaman içinde şekillendirdiği bir yaşama biçiminin adıdır. O değişimlerin toplamıdır.
Yaşamın bütünüdür modernleşme. Kuralı koşulu yok mudur, elbette vardır.
Orada da bunlar tanımlanmıştır ama bizdeki gibi değildir hiçbir şey.
Bizde modernleşme dediğimiz 'şey' (gerçekten 'şey') bir modele göre kendimizi değiştirmektir. O model Batıdır. Bu kararı 19. Yüzyılda radikal bir biçimde ve 'resmi' olarak vermişizdir. Aydınlarımızın oluşturduğu bir 'bilinçlenmenin' sonucunda şekillenen bu kararın maksadı Osmanlıyı Batılı bir ülkeye dönüştürmektir. Bunun siyasal ve kültürel koşulları sıralanmıştır.
Bütün o Felatun Beyler, Bihruz'lar bu dönemin karikatürleri olsa da Batılılaşmanın 19. Yüzyıldaki adımları bir hayli büyüktür.
Son halka Kemalizmdir. Bu ideoloji kendisini 'Altı Ok'la temsil ve ifade eder. O Altı Oku meydana getiren unsurlar neler olursa olsun, Kemalizmin temeli batılılaşmadır.
Diğerlerini bir tarafa bırakalım, sadece giyim kuşamın, alfabenin, tartı ölçü sisteminin değiştirilmesiyle bile neyin maksat seçildiği ortadadır.
Böyle bir anlayışın altında önemli bir neden yatıyor. Kemalist kadrolar, parçası oldukları Osmanlı'yı Batı'nın yıktığını biliyordu. Batı, dünyanın efendisiydi onların gözünde.
Teknolojik ve bilimsel üstünlük onlardaydı. Onlar gibi olunursa onlara karşı koyulabileceğine inandı o insanlar.
Sonuç itibariyle ortaya keskin, sert, sivri, köklü bir 'modernleşme' çıktı. Bu modernleşmenin özünü 'eskinin ortadan kaldırılması', yok edilmesi meydana getiriyordu.
Bu gerçekleştirilirse, toplum modernleşecekti, yani köklerinden kopacaktı, yenilenecekti. Toplumun bu manada dönüşmesi gelenekle olan bağlarını koparmasından başka hiçbir anlam taşımıyordu. 'Olay' bu derecede basitti; çünkü büyük çoğunluğuyla din/sellik olarak anlaşılan geleneğin bilimselliği engellediği ve bilimsellikten 'mahrum kalmış' bir toplumun ilerleyemeyeceği varsayılıyordu.

EĞİTİM, İDEOLOJİK BİR SÜREÇ
Bu amaç laikliğin ilkeselleştirilmesiyle gidebileceği en uç noktaya kadar gitmiştir. Materyalist bir dünya görüşünün, dünyayı 'hurafelerle' değil, bilimsel düşünceyle anlamanın ve değerlendirmenin, o arada da biçimlendirmenin, hakimiyeti için devlet elinden geleni yapmıştır.
Ne yapabilirse onu yapmıştır ve bu konuda eğitim her şeyin önüne geçen bir kuvvet kazanmıştır.
Bundan daha doğal bir şey de olamaz. Eğitim dünyanın her yerinde, her rejiminde, ideolojik bir süreçtir. Türkiye de laik, bilimsel düşünceyi bu yoldan, bu araçla kurmak, sağlamlaştırmak istemiştir.
Öyle olmasına öyledir de sonuç nedir? Bu soru beni çok ilgilendiriyor. Çünkü bir toplum ve kültür sorunuyla karşı karşıyayız.
Yukarından inme bu modernleşme dalgasıyla acaba istediğimizi elde ettik mi? Şunu unutmayalım ki, arada farklar olmasına, farklı iktidarların değişik yaklaşımları bulunmasına rağmen, Cumhuriyet dönemindeki yönetimlerin hiçbiri bu ilkeden ödün vermemiştir. Daha da ileri gitmiştir. Sosyal bilimler lisesini ancak çok yakın tarihlerde açmasına rağmen fen liselerini 1960'ların ortasında kurmuştur. Fen eğitimi veren okullar 'prestij skalasında', sosyal bilimlerin her zaman önünde olmuştur. Daha fazlasını da belirteyim: Türkiye'de kendisini muhafazakar diye nitelendiren siyasetçilerin, yöneticilerin 1925 ve etrafındaki yıllarda doğmuş olanlarının neredeyse tamamı İstanbul Teknik Üniversitesinden mezun mühendislerdir. Daha sonraki kadrolar da gene teknik okullardan yetişmiştir.
Bu gerçekten şaşırtıcı bir tablodur. Çünkü değişen zihniyet çerçevesinde devlet bir süre sonra imam hatip okullarını açmaya başlamıştır. Ama oradan da öncelikle sosyal bilimler, ilahiyat, hatta hukuk veya tarih değil, mühendislik ve tıp okumak isteyen öğrenciler çıkmamıştır. Yani işin özü, Türkiye, Cumhuriyet döneminde yetiştirdiği sayısız kuşağı ve kadroyu pozitif bilimlerle ve onu da bir parçası olarak pozitif düşünceyle iç içe geçirmiştir. Sayılar, göstergeler, zihniyetler ortada iken başka türlü düşünmek güç.
Ama topluma bakınca durum değişik. Çok değişik. Bir hayli değişik. Toplum hiç değilse ilk okul eğitiminde söz konusu anlayışla
yüz yü

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA