Ayıptır söylemesi, bende pek nostalji duygusu bulunmaz.
Anlayamadığım duyguların başında o gelir. Geçenlerde bir arkadaşımla konuşurken eski yıldızlardan, etkilendiği şarkıcı ve sinema oyuncularından söz etti. 1970'lerden bu yana gelemiyordu. Sanki bugünkü dünyada hiç güzel kadın, yakışıklı erkek, güçlü oyuncu, etkileyici şarkıcı yokmuş gibi geçmişin isimleri arasında dolaşıp durdu. Anladım ki, dostum geçmişle değil, kendi geçmişiyle ilgilidir. Zaman içinde bıraktığı kendisini aramaktadır. Bunu bir dereceye kadar tahayyül edebiliyorum. Asıl sorun insanların içinde hiç yaşamadıkları hayatları özlemesidir. Onlara da akıl ve fikir niyaz ediyorum.
Bu görüşmeden sonra kendi kendime kaldığımda, yani hayatın benim için en güzel anlarından biri başladığında, bu 'yıldız', 'ikona' meselesinin zihnimi tırmaladığını gördüm. Acaba sorun şu 'star' denen kurumun kendisinde miydi; acaba içinde yaşadığımız dönemde star yok muydu, bugünkü sistem starın doğmasına engel mi oluyordu?
DEVRİMCİ OLANLAR ÖNE ÇIKAR
Önce şunu belirteyim: Eğer kapitalizmin en önemli sermaye birikim alanlarından, hatta endüstrilerinden biri olan eğlence endüstrisi bugün mevcutsa ve yarın devam edecekse stralar hem bugün vardır hem de bu ortam sürdükçe üretilecek, ayakta kalacaktır. Bu, eşyanın tabiatı gereğidir. Star dediğimiz 'şey' son kertede satılan bir metadır. Onun etrafında sistem büyük bir endüstri inşa eder. Öyle bir nokta gelir ki, insanlar, izleyenler, artık starın 'icra ettiği' maharete değil, doğrudan onun kendisine yatırım yapar. Popüler kültürden çok eğlence endüstrisinin öne çıkardığı isimler kesinlikle kendi alanlarında mutlaka 'devrimci' olmuş isimlerdir. Bir Michael Jackson'ın, Madonna'nın, Zeki Müren'in ilginçliği sadece görsellik alanında, kimlik olarak sundukları değişiklikten değil kendi profesyonel dünyalarına getirdikleri büyük katkılardan ötürüdür. Hepsi kendi performans alanında çığır açmıştır. Bun a rağmen o nitelikleri bir süre sonra önemini yitirmese bile geriye itilir, doğrudan şahsiyetleri güç kazanır, her şeyi örter.
Zaman bu insanların o yeteneklerini, yeterliliklerini aşmaz. Fakat onları dönüştürür, dediğim gibi, bir ikon haline getirir. İsimlerinin etrafında Walter Benjamin'in deyimiyle bir hale örer.
İkonaya dönüşmüş star hem herkesindir hem artık hiç kimsenin değildir.
Hem insanın elinin altındadır hem erişemeyeceği kadar uzaktır ona.
İkona, sözcüğün kökenine gidince de anlaşılacağı gibi, tanrısal bir kat veya düzeydir.
İnsanların onu sevmesi demek, bir hiyerarşi ilişki kurmaları, kendilerini o merdivenin en altına yerleştirmeleri ve stara tapınmaları demektir.
Yukarıda Benjamin'i andım. 'Hale' konusuna değindiği meşhur yazısında sanatın mekanik yoldan çoğaltılmaya başlanmasıyla birlikte halenin yitiminden söz ediyordu.
Benjamin yazısını 1936 yılında yazmıştı. Sanat yapıtının bu dokunulmazlık, erişilmezlik, biriciklik halinin fotoğrafın devreye girmesi ve diğer çoğaltma yollarının gelişmesiyle kaybolduğunu söylüyordu.
Bu tanım star sistemi için bir hayli geçerlidir. Şu benim hayalperest dostumun, yaşının da verdiği olanakla (yoksa kısıtlama mı?) hatırladığı yıldızlar, görselliğin henüz bu derecede yaygınlaşmadığı bir dönemden kalmaydı. Dergilerin, magazinin çok daha kısıtlı olduğu, hele TV'nin bugünkü imkanlarla kıyaslandığında ancak cirmi kadar yer yaktığı bir dünyada 'celebrity' elbette bir Tanrı gibi dolaşacaktı ortada. Nerede bulup nasıl izleyecek, nasıl 'dokunacaktınız' onlara?
BATI MUHAFAZAKARLAŞIYOR
Şimdiyse durum tepeden tırnağa değişmiştir.
İnternet sonrası dünyanın getirdiği 'erişim' ve 'temas' olanakları artık herkesi diğerinin uzanabildiği bir mesafeye yerleştiriyor. Bu 'hale'nin yitimine denk geliyor, tamı tamına.
Kimse artık 'şah değil, padişah değil'.
Medyaların yaygınlaşması herkesin, hiyearşi ötesinde, iyi kötü eşit sayıldığı bir dünyada yıldızların şöhretine indirilmiş büyük bir darbe.
Bütün bunların ötesindeyse bambaşka bir sebep var: Muhafazakarlaşmak. Bu kavram sadece bizim toplumda öne çıkmıyor. Bütün bir Avrupa ve Batı, 1979 sonrasında giderek artan bir derecede muhafazakarlaşıyor. Bu, ailenin, çocuğun, geleneklerin geri dönmesidir. Benzeri bir durum misliyle bizde de cereyan ediyor.
Starların cirit attığı yer olan magazin dünyasına bakın.
İstisnasız hepsinde star kabul edilen kişilerin, bilhassa kadınların, ne kadar evlenmek ve çocuk istedikleri, ne zaman hamile kaldıkları, ne zaman doğum yapacakları haber olarak yer alıyor; doğurduktan sonra çocuklarının ceste ceste resimleri yayınlanıyor. Belki arada bir 'değiştiriyorlar' ama gene de hepsi sevgilileri ve eşleriyle birlikte görülüyorlar.
Dediğim gibi evlenmek hepsinin hayali, hülyası. Hepsi 'ailemizin starı' olmuş durumda. Dolayısıyla bu muhafazakarlık bildiğimiz muhafazakarlık da değil. Sıradanlık, orta sınıfın halleri, içe kapanıklık.
Oysa yıldızlık, hele o mertebedeyse, öncelikle 'aykırı olmak'la ilgili bir durumdur. Star rahatsız eden, kitlenin, toplumun içinde saklı kalan karanlık yanı ona gösteren, onu, bütün o özdeşleşimi içinde bile irkilten birisidir. Star yeri geldiğinde toplumla alay eder, onun değerlerini hiçe sayar. Bu ona saygı göstermesine engel değildir; söz konusu saygı bir ters köşe vuruşudur. Zeki Müren'i hatırlamak ne dediğimi anlatır. Bugünün dünyasında artık o derecede büyük starlar yok. Bu 'üzücü' durumun tek tesellisi belki ileride kimsenin bir stara özlem çekmemesi olacaktır. Eh, boşuna mı ikonadan 'ikoncan'a geldik?