Geçen haftaların birinde New York Times'ın, her ne kadar yenilense de, o kadar çekici bulmadığım magazin ekinde, eski dünya ağır sıklet boks şampiyonu Mike Tyson'la bir röportaj yayımlandı.
Tyson, gelmiş geçmiş ağır sıklet şampiyonları arasındaki en ilginç tiplerden biridir. Şişman, pasif, okuma yazma bilmeyen bir sokak çocuğu olarak başladığı hayatta karşısına Cus d'Amato diye bir boks bilgesi çıkınca, her şey değişti. Günün birinde düştüğü çocuk ıslah evindeki hoca, Tyson'ın kavgalarını görüp içindeki cevheri hissedince onu bir parça eğitip d'Amato'ya haber verir. Üstat, Tyson'da geleceğin şampiyonunu görüp onu sadece kendi boks kulübünde yetiştirmekle kalmadı, evlat da edindi. Tyson, 20 yaşında dünyanın en genç ağır sıklet şampiyonu unvanını almıştı.
D'Amato ölene kadar her şey iyi gitti.
Ardından şampiyon sapıttı. Kadınlı, alkollü, uyuşturuculu bir hayatta olmadık işler yaptı.
Tecavüzden içeri girdi, bir maçı kaybedeceğini anlayınca Holyfield'in kulağını ısırıp kopardı, 300 milyon doları harcayıp üstüne 30 milyon dolar borca girdi, unvanını kaybetti. Şimdi yeniden tutunmaya çalışıyor hayata. Evlenmiş, farklı kadınlardan çocukları var, içindeki canavarı uyandırmamak için et yemiyor, kahve içmiyor.
Ama bir deli, daha edepli bir ifadeyle nörotik olduğu muhakkak. Ruhsal yapısı her an değişiyor. Ne yapacağı belli değil.
FUTBOL, TEPEDEN TIRNAĞA ŞİDDETTİR
Bilenler bilir, bilmeyenler biraz şaşırır ama benim, sadece ağır sıklete ve sadece dünya şampiyonları düzeyinde bir merakım, bir ilgim vardır. Eşim dostum bunu duyunca biraz şaşırır.
Ne bileyim, estetikle, siyasetle, edebiyatla uğraşan birisinin boksla ilgilenmesi biraz 'uygunsuz' görülür. Nedeni bellidir: İnsanların büyük birçoğunluğuna göre boks şiddetle iç içe bir spordur. Daha beteri şiddetin bizatihi kendisi kabul edilir boks.
Boks şiddet içermesine içerir ama mesela futbol kadar kitleyle ilgili olmadığından boksun içerdiği kitlesel/toplumsal şiddet ve faşizm çok sınırlıdır. Ringde şiddet vardır, ama ring dışında yoktur. Halbuki, şiddete dayalı olmadığı düşünülen futbol, tepeden tırnağa şiddettir ve onun en karanlık hallerine sahiptir. Fakat bütün bunlardan soyutlanarak boksun bir şiddet alanı olarak görülmesinin, insanlara ürkütücü gelmesinin nedeni boks değil, boksörlerdir. Düğüm gerçekten de boksörlerde saklıdır.
Boksu ilginç yapan onlardır. Çünkü, boksör dediğimiz insan, diğer sporculardan farklı niteliklerle donanmıştır. Bunların önemli bir bölümü kenar semtlerden, sokaklardan, kaldırımlardan gelmiş insanlardır. Zamanla birçoğu yer altı dünyasına bulaşmıştır. Gece hayatı, karanlık ilişkiler, uyuşturucu, kumar, kadın, alkol git gide ikinci hayatları olur. Dünya şampiyonu olup bar kapılarında fedailik yapanlar vardır, uyuşturucuyla ölenler vardır, mafya tarafından öldürülenler vardır.
KATİL İÇGÜDÜSÜNE SAHİPLER
Gene de tümünden daha önemlisi boksörlerin kişilik özellikleridir. Bunların çoğu 'katil içgüdüsü'ne sahiptir. Ölüm duygusu, bu insanların bilinçaltında sıradan bir insanda oynadığı rolden daha farklı bir role sahiptir. Freud'un meşhur makalesi Zevk İlkesinin Ötesinde'de tanımladığı 'ölüm dürtüsü'dür bu insanları harekete geçiren. Neredeyse tümünde kendilerini yok etme, kendilerine zarar verme eğilimi vardır. Bir noktadan sonra da bu dürtü ayakta kalmak maksadıyla karşıdakini yok etmeye yönelir. Ya da tersi: Karşıdakini yok etmek, insanın kendini yok etme dürtüsüdür.
Yok olmak; yani şiddetin en son noktası. Yok olmak; yani hazzın en uç noktası. Nasıl cinselliğin son aşaması olan haz duygusu, orgazm, zevkle insanın kendinden geçmesi veya kendinden geçerek en büyük zevke erişmesiyse, ölüm ve öldürme arayışının altında da aynı dürtünün yatmadığını kimse söyleyemez.
Sonsuz bir yok oluşta en büyük hazzı yaşamak...
Biz boksu değil, onları izliyoruz, ringde. Beni ilgilendiren bir boksörün ringe yürüdüğü andır.
Güç, bir noktadan sonra tanrısaldır. Bizde anıtsallık duygusu uyandırır. Öte yanda savaşa gidip gelmiş veya insan öldürmüş insanları, nasıl 'başka' bir insan olarak izliyorsak, bu, boksörler için de geçerlidir. Karşımızda ürktüğümüz, korktuğumuz şeyleri yapan, kendi ölümlerine, korkularına ve acılarına yürüyen ve onlara tahammül eden insanlar var. Biz bir tragedya kahramanına bakarız ringde bir boksörü izlerken.
Kendi bedeni üstünden kendi tarihini oluşturan insanlar. Boks bir 'insan öyküsü'dür, vesselam.