Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

İki kere görsellik

Andre Malraux, fotoğrafın ortaya çıkmasıyla insanların hayali müzeler geliştirebileceklerini, fotoğrafın insanlara uzak kalmış sanat yapıtına kolay bir erişim sağladığını öne sürmekteydi

Andre Malraux, çok yıllar önce henüz Türkçeye çevrilmeyen, ne yazık ki çevrilmeyen ve bu nedenle çok ayıp ettiğimiz bir kitap yazdı ve 'hayali müze' (muse imaginaire) kavramını ortaya attı. Hâlâ benim gibi meraklısı kalmış mıdır bilmiyorum ama Malraux'nun o kitabı yazarken çekilmiş iki çok güzel pozu vardır. Attila İlhan'ın '20. yüzyılın ağrısı' diye tanımladığı bu büyük 'mitoman', büyük eylemci, büyük romancı ve büyük kültür adamı, sayısız sanat yapıtının fotoğrafını etrafına yaymıştır. Resimlerin birisinde ayaktadır ve fotoğraflar, onun çevresinde bir yarım daire meydana getirir. Ötekinde, Malraux, muhtemelen sonradan evlendiği üçüncü eşiyle birlikte yaşadığı 'şato'nun büyük salonunda boylu boyunca yere uzanmıştır, resimlere bakmaktadır. Bütün o fotoğraflar Malraux'nun temel iddiasının da anahtarıdır. Büyük romanlar yazdıktan sonra sanat tarihine ve felsefesine yönelen, de Gaulle'un Kültür Bakanı, fotoğrafın ortaya çıkmasıyla birlikte insanların hayali müzeler geliştirebileceklerini, fotoğrafın yüzyıllar boyunca insanlara kapalı ve uzak kalmış sanat yapıtına artık çok kolay bir erişim sağladığını öne sürmekteydi.

SANAT YAPITININ HALESİ
Savaş sonrası Avrupa'da bu çok önemli bir saptamaydı, bugün sıradan, basit ve hatta insanı gülümseten bir değerlendirme olsa bile. (Malraux'nun bu kitabı İngilizceye Duvarsız Müze (Museum Without Walls) diye çevrildi. Bu isim değişikliğinin manası üstüne Rosalind Krauss çok önemli bir yazı yazmıştır. Dileyen internetten bulabilir.) Fotoğrafa 'çekilebilmesi', fotoğrafla çoğaltılabilmesi, Malraux'ya göre sanat yapıtına, sanat tarihine ve sanat izleyicisine yepyeni boyutlar kazandıracaktı. Sanat yapıtı o güne kadar fark edilmemiş boyutlarıyla ele alınabilecek, sanat tarihi bu yeni keşiflerle yeniden kurulacak, izleyici, müzelerin dört duvarı arsında sıkışmadan, dilediği yapıtı izleyebilecek, daha da önemlisi, dilediği 'antoloji'yi meydana getirecek, dilediği müzeyi kurabilecekti. Malraux'dan önce de Walter Benjamin 1936'da kaleme aldığı bir denemede, fotoğraf-sanat yaptı ilişkisini (mekanik yoldan çoğaltılabildiği dönemde sanat yapıtı diyerek) irdeliyor ve bu yeni 'icat'la birlikte, sanat yaptının 'hale'sini (o, 'aura' diyor) yitireceğini, mekanik çoğaltmanın sanat yapıtıyla izleyici arasındaki mesafeyi ortadan kaldıracağını belirtiyordu. Benjamin'in meşrebine çok uygun karamsar bir yazıydı bu. Malraux'nun meselesi onunkinden bir hayli farklıdır.

SANAT SANAL BİR ŞEYDİR
Bu yazılardan, kitaplardan söz etmemin nedeni malum: Google, 17 müzeye internet üstünden erişim olanağı yarattı. İnsanlar bundan böyle yeni bir internet mucizesi olarak, diledikleri müzeye girebilecek, diledikleri yapıtı, çeşitli boyutlarda, kesit ve düzeylerde izleyebilecekler. Pahalı kitapları almaya, bu yeni gelişmeyle birlikte oralarda bile son derecede sınırlı kalan görüntülere mahkum olmaya, son verecekler. (Temel görüşüm değişmiyor: Bu hizmetler şimdilik ücretsiz ama bu ilanihaye böyle gitmeyecek. Mutlaka bu servisler bir süre sonra paralı olacak. Şimdilik avunalım, tadını çıkaralım.) Malraux, böylelikle bir kere daha haklı çıktı. Bu yeni olanağın önemi sadece bize sağladığı konfor değil. Ömrü müzelerde, sanat tarihinin içinde geçmiş bendeniz bile şimdi karşıma çıkan görüntüler karşısında hayrete düşüyor, onları hiç de görmemiş olduğumu anlıyor, her şeyi yeniden değerlendiriyorum. Nasıl Floransa'da, Mikelanj'ın Davut heykelinin yanında duran bilgisayar, üç boyutlu olarak, yüzlerce açıdan o heykele bakma olanağı veriyorsa ve büyük ustanın bir dolu gizemi bu yoldan çözüldüyse, aynı şey şimdi sayısız yapıt için gerçekleşecek. Bu büyük bir fırsattır. Müzelerin insanlık mirasına 'benim' diye sahip çıkmalarının da böylelikle sonuna geliniyor. O yapıtlar yeniden insanlığa iade ediliyor. Ayrıca da şu: Böylece, mekanın soyutlanmasında, aşılmasında, yeni anlamlara ulaşmasında biraz daha ileri gidildi ve daha önemlisi sanalın gerçekliğe dönüşümünde bir adım daha atıldı. Sanat sanal bir şeydir. Şimdi bir de sanal âlemde 'canlanınca' iki kere sanallaştı ki, bu da bambaşka gelişmelere gebe bir durum. Gelelim, mevlütün firaklı yerine. Deneyenler olmuştur ve fark etmiştir. Google'ın sanat projesine Türkiye'den girilmiyor. Akın'ın Amerika'dan linkini göndererek bana haber verdiği bu siteye girmeye çalıştığımda karşıma çıkan engelin nedenini kovuşturdum ve basından öğrenebildiğim kadarıyla bazı resimler üstündeki 'yasak' bu siteye girilmesine engel teşkil ediyormuş. Umarım doğru değildir. Böyle bir imkandan mahrum kalmanın mahcubiyeti her yanımızı sarmışken, bir de bunun 'teknik' değil de sansüre dönük bazı nedenlerle sınırlanması aklın alacağı bir şey değil. Aklımın yettiği, böyle bir erişimin Türkiye'den sağlanamaması. Yıllarca Youtube'u yasaklayan bir hukuk sistemi, bakarsınız şimdi de bunu gözüne kestirmiştir. Umarım aşılır tez zamanda. Bu 'yasakları yasaklasak' dünyanın her geçen gün çok daha güzel bir yer olduğunu ayrımsayacağız.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA