İLKER GEZİCİ

Polislik, felsefe ve yazmak... Bu muhteşem tezatlığı çok sevdim

8 yıl sürdürdüğü polislik mesleğini akademik kariyeri için sonlandıran Zeynep Merdan, içindeki yazma aşkına karşı gelemedi. “Yazmak aşktır, şirk istemez” diyen Merdan, Muhit Kitap’tan yayımlanan İçine Açan İnsan adlı ikinci kitabıyla selamlıyor okuyucusunu...

"İçine Açan İnsan içe dönük, içe vurumcu bir varoluşu kastediyor. Her insanın bir çiçek açma zamanı var" diyor Zeynep Merdan yeni kitabını anlatırken. Henüz 1990 doğumlu genç bir yazar O. İçini Açan İnsan, 2021'de çıkardığı Kendilik Cesareti'nden sonraki ikinci kitabı. Sabit Fikir, Lacivert ve Muhit dergilerinde yazıları yayımlanan genç kalemle yeni kitabı İçine Açan İnsan vesilesiyle konuştuk. Gümüşhane'de, öğretmen babasının gençlik kitaplarıyla dolu bir evde büyüyen Merdan, aslında Polis Akademisi mezunu. Hatta 8 yıl boyunca Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde komiser olarak görev yapmış. Şu an akademik kariyer yapıyor. İçini, dertlerini ise kitaplara döküyor. Özellikle İçine Açan İnsan'ı okurken, her sayfada farklı bir aydınlanma yaşıyorsunuz. 'İç seslere varmak ve orada zamansız bir yankı bırakmak. İstiyorum' diyor Merdan. Lafı fazla uzatmadan Merdan'la yaptığımız söyleşiyle baş başa bırakıyorum sizi.

- Yeni kitabınız hayırlı olsun çok okunsun... Edebiyata, kitaplara ilginiz ne zaman başladı?
Benim sadık tutkum yazmaktı ve şanslıyım bunu erken keşfettim. Gümüşhane'de, kitaplığı olan bir eve doğdum. Babam öğretmen, onun gençlik kitapları da miras oldu, başka bir dünyanın yolunu işaret ettiler bana. Hayatla aramın bozulduğu zamanlarda kitaplarla daha da güçlü bir bağ kurdum.

İÇ SESLERE VARMAK İSTİYORUM
- Kitap yazmaya nasıl karar verdiniz?

Yazmak benim için ontolojik bir ihtiyaç, varoluşsal bir yatkınlıktı. Okumak ve yazmak için teşvike ihtiyaç duymadım hiç bu yüzden. Çünkü kötücül hisler, acı deneyimler, yenilgiler bile keşfine varıldıktan sonra cümleye dönüşüyordu kendiliğinden. Yazmakla ilgili süreçler kendiliğinden gelişti. Ve vaktin gelişiyle açıklıyorum çoğu şeyi. Lise yıllarımdan beri yazıyorum, defterler, okul dergileri, bloğum Ruh Müzem ve en son edebiyat dergileri... Kitaba giden yolları sırasıyla yürümüşüm sanırım...Yazmak bir heykeli tutkuyla, sabırla yontmaya benziyor. Akla üşüşen cümleleri madırgayla (heykeltıraş çekici) fazlalıklardan kurtarmak, keski & yontma tarağı ile üslûp kazandırmak ve elmas kalem ile ruhun imzasını atmak...

- İlk kitabınız Kendilik Cesareti büyük ilgi gördü. Bunu bekliyor muydunuz? Ne hissettirdi size bu ilgi alaka?
Kendilik Cesareti'nin ithafı buydu: "Kitaplar yalnızca okurunu aramazlar. O kitabın sesine yankısını verecek hakiki muhataplarını da ararlar. Okurdan daha fazlası olan hakiki muhataplara ve kendisi olmaya cesaret eden herkese." Beni en mutlu eden şey hakiki muhataplarım dediğim kişilere ulaşmaktı. Kendilik Cesareti çıkalı 3 yıl oldu, yakında 4. Baskısı çıkacak. İlk eser ve deneme türüne göre okurda güzel bir yankı bıraktı. İçine Açan İnsan da henüz ikinci ayında 2. baskısını yapacak. Evet mutlu ediyor, en çok da kitabın sesini, ritmini, frekansını duyabilenlerle rastlaşması ümidini verdiği için mutlu ediyor. Baskı sayısından daha çok bunu önemsiyorum bu yüzden. Çünkü ben iç seslere varmak istiyorum. İç seslere varmak ve orada zamansız bir yankı bırakmak.
- Sonraki süreçte komiser olarak görev yapmanız ilgimi çekti. Ne kadar sürdü bu göreviniz? Nasıl bir tecrübe oldu sizin için?
8 yıl. Başkomiserlik rütbesine birkaç ay kalmıştı. Eş durumu, akademik planlarım ve mecburi bazı durumlardan dolayı da başka bir kuruma geçiş yaptım. Türk Polis Teşkilatı ve kattıkları çok kıymetli çünkü polislik yaşamın karanlık, kötü, kirli, acı ve sert tarafına temas etmeyi gerektiriyor. Çünkü cezada bile şifa vardır. Polis, kötülüğün ıslahındaki acı bir şifaya benziyor. Çünkü polislik, yaşamı disipline edebilmeyi, süpheyi, cesareti ve tetikte olmayı öğretir. Sadece silah kullanmayı değil "doğru" nişan almayı öğretir. Tam da bu yüzden Polis Akademisi (PAEM) ve Emniyet Genel Müdürlüğü hayatımın önemli ve özel deneyimlerinden biri olarak kalacak hep. George Orwell benim kendilik cesareti idolüm. Güzel ve manidar bir tesadüf. Polislik ve polis müfettişliği yapmış bir yazardı Orwell da.


YAZMAK AŞKTIR ŞİRK İSTEMEZ
- Komiserliği bırakıp akademik alana geçmekteki motivasyonunuz neydi?
Kendim olmak. Çünkü polislik bir vazifedir. Ve bir vazife içindeyken kendiniz olamazsınız. Size verilen vazifeyi yapmanız eksiksizce yapmanız gerekir. Hele de bir rütbeli bir polis iseniz bu vazifeyi hayatınızı merkezine almanız gerekir. 24 saatlik nöbetler, görevler, toplantılar, operasyonlar... Tüm bu öngörülemez ve riskli gündem içinde bir okuma ve yazma disiplini organize etmek çok zor. Ama polislik, felsefe ve yazmak... Bu muhteşem tezatlık beni çok besledi. Bu muhteşem üçlüyü çok sevdim. Fakat bir aşamadan sonra birini bırakmak zorundaydım. Çünkü yazmak öyledir; sizden her şeyinizi ister. Evet bir yere kadar götürebilirsiniz ama çok iyi yazmak bedel ister. Çünkü yazmak aşktır, şirk istemez.


İÇİNE AÇAN İNSAN SESSİZ BİR BİLGELİKTE
- Yazar kimliğinize dönecek olursak... Yeni kitabınız İçine Açan İnsan'da neyi vurgulamak istediniz? Yola çıkış noktanız ne oldu?
İçine Açan İnsan üç buçuk yıllık bir yazıların birleşiminden oluşuyor. Ve kitabın hazırlık süreci hamilelik sürecime denk geldi. İsmi bir kez daha içime sindi ve yeni bir anlam daha kazandı. Eş zamanlı bir bebeği ve kitabı dünyaya getirmek çok anlamlı bir deneyim. Kendilik Cesaretinin arka kapağında "İnsanın ilk eseri kendisi değil midir?" cümlesi geçiyordu. İlk kitaplarda bir eser olarak kendimizi ikincisinde ise kendi eserimizi yaratıyoruz sanki. Bu yüzden ilk kitabı aşma yükümlülüğü veriyor sonraki kitaplar. Kendilik Cesareti bir kanat çırpma hamlesiydi. Cesurdu ama esas vurgusu o kanat çırpma itkisindeydi. Yolunu bulmuştu ama İçine Açan İnsan, daha sessiz bir bilgelikte. Tohumu var ve tohumun açacağı o ana kadar bekliyor ve cesaretini içine ve derine doğru bu şekilde dönüştürüyor.


KENDİNİ ONARABİLEN İNSANLARA HAYRANIM
- İnsan ne zaman ne olunca içine açar? İnsan nasıl kendinin şifacısı olur?
Breaking Bad'de geçen "Kendi kendine iyileşen insan tehlikeli ve güçlüdür." repliğini çok severim. Kendini onarabilen insanlara hayranım. Yaralarını, en marazlı, kusurlu yanlarını en güzel şekilde şifalandırmayı bilenlere. Kendi eliyle kendine merhem; yarasından, kanından merhem çıkarabilenlere. Tıpkı böyle şifalı insanlar var. Varlıklarına temas ettiğinizde ruhunuza, zihninize, gönlünüze, bedeninize şifa getiren şifacı ruhlar. Şifalı bitkiler, süs bitkileri, zehirli bitkiler, dikenli bitkiler, yabani otlar... Hepsi aramızda. Ama meselenin bir de zehir boyutu var. Zehir ve şifa... İnsanların bazısında şifa, bazısında zehir var. Ruhuna dokunduğunu zehirler ya da şifa olur. Ve bazı ruhlarda ikisi: Hem zehir hem şifa var. İçindeki zehirden bile şifa devşirenler var bir de... Kendi zehrini bile şifaya dönüştürebileni kim öldürebilir ki? Şifasızlığın çaresizliği var bazen de. Masum hüzünler, sessiz, derin, gizli acılar var. Dile gelmez, şifa bulmaz, çare bulunmaz türden. Ve bu tip masum her hüzün için Allah'ın o hüznü verdiği gönülde; özel bir vasıf, güzel bir lütuf ve nadide bir armağan yeşerttiğine inanıyorum.


SAĞLIKLI BİR BENLİK İÇİN KABULLENME BİLİNCİ GEREK
- Günümüzde bilgiye ulaşmak çok kolay. Bir o kadar da bilgi kirliliği söz konusu. 'Sosyal medya izleri kimliğimizin sanal gölgeleri. İnsanların varlığını gösterme şekli ruhlarını ele verir' diyen biri olarak, sosyal medyada var olmakla ilgili düşüncelerinizi merak ediyorum?
Bir insanın stalkladığı insan profili, gizli saklı bakıp meylettiği insanlar, çarçabuk sildiği göz atma geçmişi, playlisti, instagram hikâye likeları, sildiği Dm'ler, online alışverişleri... Özünü, derinini, dibini, en karanlık tarafını ifşa ediyor, ki yalnız erkeklerin değil, herkesin. Stalk, ruhun gölgesidir... Birinin dışarıya sunduğu hâli "sosyal kimliği"ni, stalkladığı şeylerse "öz"ünü ifşa eder. Bunların hepsi isminden, cisminden, memleket bilgisinden, mesleğinden daha çok anlatıyor insanı artık. Sosyal kimlikler, sanal kimliklerin gölgesi artık. Çünkü insanların varlığını gösterme şekli ruhlarını ele verir. Çoğu zaman oldukları değil olmak istedikleri personaları hatta bir konsept gibi tasarladıkları kişilikleri görürüz. Sağlıklı bir benlik inşası için en önce kendini ve sahip olduğu her şeyi kabullenme bilinci gerekiyor; kendilik inkârı değil. Kimlik inşasında ilk durak yüzleşmedir. Toplumca ve ferdi olarak hepimizin en önce bu yüzleşmeye ihtiyacı var. En önce de kendi yüzümüz ve sosyal medyadaki sanal personalarımızla.


SİNSİ BİR KÖTÜLÜK VAR ARTIK
- 'Sahte ve ithal gündemler' başlıklı bölümde dikkatimi çekti. Binlerce insanın katledildiği Filistin konusu bile sosyal medyanın sansürüne uğruyor. Hakikatin gizlenmesi konusundaki düşünceleriniz nedir?

İsrail'in 7 Ekim'den beri yaklaşık 46 bin 537 Filistinli öldürdü. (2025 ocak itibarıyla) Üstelik çıldırtıcı bir yok sayma ambargosu var. Filistin'e dair kurduğunuz her cümle, her post hayalet gönderilere dönüşüyor algoritma tekeli tarafından. Yeterince dolaşıma girmiyor, popüler olmuyor, akışa düşmüyor, görüntülenmeler düşüyor, like'lar ve RT'ler azalıyor. Çünkü kötülüğün, şeytaniliğin yüzü artık "düzgün" Diksiyonu düzgün. Kılığı, kılıfı "meşru". Beden dili "münasip". Kötünün apaçık, canavar, cadı imgesi bitti. Kudretli, güvenilir duran; makul, rasyonel cümleler kuran; kravatlı, takım elbiseli, en sinsi kötülük var karşımızda artık. Sosyal medyayı akıllıca kullanmak büyük önem taşıyor bu yüzden. Sosyal medyayla, tepkiyle, boykotla mı olur? Evet, bu aşamadayız, durum bu kadar vahim artık. En küçüğüne kadar her tür tepkiyi göstermek zorundayız. Kötülüğü engelleme gücümüz olmasa bile dünyaya ifşa etme gücümüz var. Kötülüğü, kötüleri ifşa edeceğiz. Meşrulaştırılmış şeytaniliklerini, estetize edilmiş pisliklerini ve makul gösterdikleri iki yüzlülüklerini aşikâr edeceğiz. Ve gözlerimizi tanık, kalemi şahit kılacağız.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.