1854 yılında, henüz 36 yaşındayken inşa ettirdiği şatoyu ya da mütevazı deyişle 'kır evi'ni (country house) muzaffer bir edayla izleyen Mayer Amschel de Rothschild, Psikanaliz'in babası Sigismund Freud'un "En küçük erkek çocuk harikalar yaratır" tezine yaraşır biçimde ailesinin medarı iftiharı olmuştu.
Yukarıdaki cümle, 3 Mart 2024'te bu köşede yayınlanan ve 'Şatoları çürürken devletleri de çöküyor: Rothschild Ailesi' başlıklı yazının ilk cümlesinin devrik versiyonu.
Yazı beğenildiği ve ilgiyle okunulduğu için devam filmi mahiyetinde Volume 2'sini yazayım dedim. Ne var ki -istisnalar kaideyi bozmaz- her devam filmi gibi bu da ilkinden daha iyi olmayacak, baştan anlaşalım sevgili okur. Ya da nasıl baktığınıza göre değişir. Daha az bilgi, daha fazla analiz, alegori ve yargı içerecek çünkü.
İlk fanzin hikâyesini 1988 yılında; 13 yaşındayken yazmış, ilk haberini 18 yaşında hazırlamış, ilk romanını 25 yaşında kaleme almış; bugüne kadar 11 kitap ve binlerce makaleye imza atmış bir yazar olarak şunu söyleyebilirim: Paranın sanata en çok yaklaştığı insan öyküsü, Rothschild'ların öyküsüdür. Bu aile, paranın sanatkârıdır. Çünkü sanattan farklı olarak paranın hiçbir zaman tek başına yapamayacağı bir şeyi yapmışlardır: Kazandıkları paralar, kazanma yöntemleri ve sonra kazandıkları paralarla ne yaptıkları ile 280 yıldır tartışılmaktadırlar.
ROTSCHİLD'LARIN FELSEFE, EDEBİYAT, SİNEMA VERSİYONLARI
Neredeyse bu aile ile yaşıt; Laurence Sterne'nin, romanın ağababası Don Quijote'den esinlerek yazdığı Tristram Shandy'si roman için neyse Rothschild'lar da ekonomi için odur. Hatta daha iddialı ve net söyleyeyim: Rothschild'lar, ekonominin Don Qujiote'dur. Çok daha yakın bir yüzyıldan örnek verirsem John Fowles'un 'The Magus'udur bu herifler.
Eğer ekonomi bir sinema olsaydı Rothschild'lar kesinlikle ve kesinlikle Stanley Kubrick'in Eyes Wide Shut'ı (Gözleri Tamamen Kapalı) olurdu. Alternatif ararsak Christopher Nolan'ın Inception'ını muadil kabul edebilirdik. Daha farklı bir resim arıyorsak İngilizler'in picture, yani 'sinema resmi' dediği anlamda o zaman Francis Ford Coppola'nın 'Baba'sına başvurabilirdik.
Eğer ekonomi, bir felsefe olsaydı bu mezkûr aile, Kant'ın Saf Aklın Eleştirisi olabilirdi ya da belki Hegel'in Tinin Fenomenolojisi yahut Arthur Schopenhauer'in İrade ve Tasarım Olarak Dünya'sı; belki… Biz Türkler olarak 'gafamıza göre' istediğimizi muadil alabiliriz, ama Almanlar muhtemelen Saf Aklın Eleştirisi'ni alırdı. Böyle uzar gider bu liste.
Neden böyle düşündüğümün, tezimin neden bu olduğunun gerekçesini yukarıda birkaç cümleyle açıkladım. Ama ayrıntıya girmemiz elzem. Çünkü bilgi, ayrıntıda gizlidir.
BANKER VE BARONUN NÜANSLARI
1744 doğumlu Alman Yahudisi banker Mayer Amschel Rothschild'ın bizim ülkemizde en fazla Birinci MİT Raporu'na (1988) girmiş Bako'dan ya da Kadıköy'deki Boğa Heykeli civarındaki ofisinde intihar (intiharından yedi sene önce ofisinde röportaj yapmıştık, oradan biliyorum) eden Kastelli'den kategorik farkı şuydu: Bako ve Kastelli, kendilerinden bir sonraki alt neslin geleceğini düşünmek şöyle dursun, kendi zamanlarını bile yanlış hesaplaşmışlardı. Günü kurtarmışlardı, ki bugün paraperestlerin kahir ekseriyetinin de yaptığı odur. Kastelli'nin oğlunun Karacaahmet'teki mezarı başında havaya ateş açtığı hafızamda, tarih 2008'deki intiharından bir süre önce olmalı. İsteyen Google'a bakıp teyit edebilir. Demek istediğim, bizdeki bankerler ancak 'Banker Bilo'dur.
Rothschild'ların atasının attığı tohumların birer fidan ve ağaca dönüştüğünün kanıtlarından biri, ise ailenin Avusturya ayağının beş neslinin 1816 senesinde, yani ailenin köklerinin atılmasının üzerinden öyle çok da uzun zaman geçmeden normalde ancak genetik miras sistemiyle geçebilen bir şeyi başarmış olması, ayrıntılandırırsam Habsburg İmparatoru II. Francis tarafından baron ilan edilmelidir. Bunu ikna edici bulmazsanız ailenin İngiliz ayağının, Kraliçe Victoria'nın izniyle Fowles Baba'nın deyişiyle bitip tükenmez o berbat cüce Victoria'nın devrinde baron unvanını İngiltere'de de kullanma ayrıcalığına kavuşmalarıdır. Bu ikisi beni bile ikna etmedi, daha öte bir şey söyleyeyim; bugün Rothschild'ları halen "Zenginin malı züğürdün çenesini yorar" konseptinin ötesinde halen tartışıyor yazıyorsak banker/baron ayrımının nüanslarını görmüşüz demektir.
Bankerlikten baronluğa ve oradan paranın sanatkârlığa terfide bu lotaryası iyi ailenin Napolyon Savaşları'ndan (1803-1815) başlayarak savaşlar esnasında devletlere borç vermelerinin hatırı sayılır etkisi vardır tabii.
Yerim dar, hatta bitti ve zamanım da az sevgili okur. Gazetenin diğer işleri bizi bekler. Yazı, tıpkı yazılmış her şey gibi eksik kalacak her türlü. Ama aşağıdaki cümleleri de yazmazsam yazı, hiç yazılmamışçasına hükümsüzleşecek:
'SANAT ESERİ' AMA KİTSCH CİNSİNDEN!
Rothschild'lar bir sanat eseridir veya daha kapsayıcı bir tanımla bir entelektüel eserdir evet, ama yukarıda edebiyat, felsefe ve sinemadan verdiğim örneklerin hayatta olmayan ve halen yaşayan sahipleri beni affetsinler; teşbihte hata olmaz; berbat bir sanat eseridirler. Paranın yeryüzünde üretebileceği en büyük sanat eseri Rothschild'lardır ve 'kitsch'dirler. Bak hele bak bak; isimlerinin içindeki 'sch' ile bile örtüşüyor bu kelime. Siyaset açısından bakarsak çok daha şeytani ve günahkârlar. Yahudi zekâsına hakaret olacak kadar küçükler siyaseten basarsak.
Eğer kitap olarak yazılmaya değer bir hayatları olsaydı Stefan Zweig, lisandaşı Freud'u konu olan Mutluluğun Mimarı'nı değil, benim başlığını Paranın Sanatkârları olarak koyduğum bu yazının uzun versiyonunu kitap yapardı. Aslında bu gazete yazısı bile Rothschild'larınbizim Adana lafıyla ağzına da yüzüne de fazla. Haftaya gene görüşmek üzere. Hoş kalın, hoşçakalın, hepsinden önemlisi sağlıcakla kalın.