"Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Önümüzdeki örtü ortadan kalkıyor ve 'Ebedi Rusya' örtünün altından yeniden ortaya çıkıyor. Biz 'kathekon'uz, imparatorluğuz, Roma'yız. Yaşamakta olduğumuz an yalnızca jeopolitik bir çıkar çatışması değildir, bir medeniyetler çarpışmasıdır."
Yukarıdaki cümleler; Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in gayri resmi danışmanı olan Prof. Dr. Aleksandr Dugin'e ait. Dugin, bu cümleleri Rusya'nın Ukrayna'yı işgal harekâtına başladığı 24 Şubat'tan bir gün sonra Rus orijinli mesajlaşma servisi Telegram'daki hesabında yazdı.
Dugin, 2009'da Moskova Devlet Üniversitesi'nde soğuk bir Şubat günü yüz yüze röportaj yaptığım günden beri yakından takip ettiğim bir akademisyen ve düşünür. Dugin'i takip etmenin, Rus devletinin bilinçaltını ve olası eylemlerini takip etmek anlamına geldiğini söyleyebiliriz.
Putin; normal koşullarda bir tür 'ihtiyarlar heyeti' gibi çalışan ve ortak akla önem veren Rus devletini yönetirken resmi danışmanlarının (Igor Sechin gibi) ve kendisine son derece yakın Roman Abramoviç gibi oligarkların fikirlerini önemsiyor, onlara danışıyor elbette.
Ama ülküsünün, daha ziyade Dugin'in hayalleriyle örtüştüğünü söylemek mümkün. Boşuna değil; Putin'in bir Rus çocuğuna sorduğu "Rusya'nın sınırları nerede biter?" sorusuna "Bering Boğazı ile ABD'ye kadar uzanıyor" cevabını aldıktan sonra bu cevaba "Rusya'nın sınırları yoktur" diyerek mukabele etmesi ile Dugin'in 'Ebedi Rusya' söyleminin örtüşmesi. Boşuna değil…
RASPUTİN ÇAR'I UYARMIŞTI, DUGİN İSE PUTİN'İ TEŞVİK ETTİ
Üstelik Dugin'in; daha gerçekçi olan devlet adamları ve para kaybetme korkusu olduğu için çoğunlukla ürkek hareket eden oligarklardan farklı olarak müdanasız ve meydan okur bir yönü var. Ayrıca, Stoacıların yerine göre 'yakışıklı eylem' ve aynı zamanda 'asli işlev' olarak çevirebileceğimiz 'kathekon' kavramını kullanmasından anlaşıldığı kadarıyla Rusya'yı sonuna kadar 'iyi, doğru ve güzel' gören bir megalomaniye de sahip.
Dugin, bu yönüyle Putin'in Rasputin'idir sözünü gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz. Nitekim 'hazret', görüntüsüyle de Rasputin'i fevkalade andırıyor. Grigori Rasputin, Çarlık Rusyası'nın son döneminde gayri resmi, hatta hanedanın bir kesimine göre gayrimeşru danışman olarak görev yaparken muazzam bir güce erişmiş ve bir tür paralel ya da matruşka devlet kurmuştu. (Ayrıntılar için bkz: https://www.sabah.com.tr/pazar/2014/06/01/paralel-vaizin-matruska-devleti)
Bununla birlikte Rasputin; Romanovları Rusya'yı Birinci Dünya Savaşı'na sokmamaları, aksi takdirde Rusya'nın parçalanacağını söyleyerek uyarmıştı. Dugin ise, Putin'in Ukrayna'yı işgali konusunda uyarmak şöyle dursun bilakis teşvik etti, ediyor. Esasen Dugin, Rusya'nın jeo-stratejik olarak bir kara uygarlığı olduğundan mülhem sınırların sürekli genişletilmesi gerektiğine inanan biri. Dugin'e göre Ukrayna, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Hitler Almanyası Berlin'den nasıl ikiye bölündüyse ikiye bölünmeli! Özel statülü Kiev'in doğusu Rusya'nın, kalanı Ukrayna'nın olmak üzere… Bu fikirlerden daha tehlikelisi, Dugin'in 'Ebedi Rusya' için gerekirse Üçüncü Dünya Savaşı'nı bile göze alan bir anlayışa sahip olması. Sırf, Rusya'nın ülkülerine hizmet eden bir Avrasyacılık fikrinin mimarı olduğu için bile Dugin'i Rus derin devletinin batıni yüzü olarak nitelendirmek mümkün.
Putin'in, "Aramızda bazı hainler var. Bunlar, üst sınıfa çıkmak için annesini bile satar. Üstün ırk olarak gördükleri Batılılar gibi olmak istiyorlar" sözünün de Dugin'in kültürel anlamda anti-Batıcı çizgisinden izler taşıdığı muhakkak. Dugin, evet kültürel olarak anti-Batıcı ama yedi Batı dilini de konuşuyor.
Babası GRU'da ve KGB'de görev yapan Dugin, Putin'in ve yerine göre Erdoğan'ın Avrasyacı politikaları olduğunu röportaj yaptığımızda söylemişti.
Dugin ayrıca Putin'i tarihteki Rus liderlerden en çok 1. Petro'ya benzediğini de söylemişti. Rusya'yı dünyanın kaderinde söz sahibi devletler arasına sokan Büyük Petro, hegemonik siyaset anlayışından ötürü tarihçiler tarafından Deli Petro olarak da anılıyor. Ukrayna krizine kadar Putin de, Petro'nun 'deli' değil, 'büyük' sıfatına uygun davranmıştı. Ama 24 Şubat sonrası için aynı şeyi söylemek pek mümkün değil.
TÜRKİYE'NİN MERKEZİ ROLÜ
Rusya-Ukrayna Savaşı, Rus derin devletinin kodlarını daha yakından tanımamıza da vesile oldu. Aynı zamanda bir başka önemli gerçeği de gösterdi bizlere: Jeo-stratejik, diplomatik ve istihbari anlamında bütün olayların merkezinde olan, ancak buna rağmen tarafsızlığını doğal sınırları ölçüsünde muhafaza eden Türkiye'nin ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın; hem Birleşmiş Milletler, hem NATO ile ilgili söylem ve tavırlarının ne kadar doğru olduğu anlaşıldı.
Erdoğan, 1 ila 16 Mart tarihleri arasında yüz yüze ve telefonla olmak üzere pek çok ülke lideri ve yöneticileriyle önemli diplomatik görüşmeler gerçekleştirdi. Bu liderler ve arasında şu isimler yer alıyor:
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski, ABD Başkanı Joe Biden, İsrail Cumhurbaşkanı İsaac Herzog, Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko, Hollanda Başbakanı Mark Rutte, Avusturya Cumhurbaşkanı Alexander Van der Bellen, Kosova Cumhurbaşkanı Vjosa Osmani-Sadriu, Ürdün Başbakan Yardımcısı Ayman Safadi, İngiltere Başbakanı Boris Johnson, AB Konseyi başkanı Charles Michel, Litvanya Cumhurbaşkanı Gitanas Nauseda, Kanada Başbakanı Justin Tredeau, Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic, Moldova Cumhurbaşkanı Maja Sandu, AB Komisyonu başkanı Ursula Von Der Leyen, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Arnavutluk Başbakanı Edi Rama, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Kazakistan'ın Kurucu Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, Slovenya Cumhurbaşkanı Borut Pahor, Bosna Hersek Başkanlık Konseyi üyeleri Şefik Caferoviç ve Milorad Dodik, Bulgaristan Başbakanı Kırıl Petkov, Gine Bissau Cumhurbaşkanı Umor Sissoco Embalo, IKBY Başkanı Neçirvan Barzani, Nijer Cumhurbaşkanı Muhammed Bazum, Sierra Lione Cumhurbaşkanı Julius Maada Bio, Liberya Cumhurbaşkanı George Weah ve Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis.
Türkiye; Ortadoğu, Körfez ve Afrika başta olmak üzere asker veya yardım gönderdiği her yerde iyi karşılanıyor. Dışlanmak şöyle dursun, özellikle Afrika'da, "Bugüne kadar neredeydiniz?" sorusuna muhatap oluyoruz hatta.
Afrika demişken… Bunlar bir yana, tatil dışında kimsenin aklına gelmeyen Seyşeller'in Dışişleri ve Turizm Bakanı (Onlarda dış ilişkiler daha ziyade turizmden ibaret olduğu için iki bakanlık bir) Sylvester Radigund, bile "Türkiye ile Seyşeller arasındaki ilişkiler mükemmel. Türkiye'nin birçok uluslararası kuruluşta adaylığını destekliyoruz, ancak Türkiye de Seyşel Adaları'nı birçok alanda kalkınmasında destekledi" diyor.
TÜRKİYE, DUGİNCİ YAYILMANIN ANTİ-TEZİ
Ukrayna Savaşı'nın NATO'nun modifiye edilmesi gerekliliğini acil hale getirdiği de muhakkak. NATO güçlensin fikrini savunuyor değilim, zaten yeterince güçlü, ama işte gücünü işlevsel kullanmıyor. Terörle mücadele edeceği yerde en büyük ikinci askeri müttefikinin, Türkiye'nin hilafına terörü destekliyor mesela. NATO, hep yazdığımız üzere içinde bulunduğu varoluşsal bunalımı atlatmalı. "Neden varlık amacımın aksine işler yapıyorum?" sorusunu sormakla kalmamalı, kendini değiştirmeli.
Fransızlar, daha önce Rusya'dan ziyade, NATO üyesi olduğu halde Türkiye'yi tehdit olarak görüyordu. Evvelce "NATO'nun beyin ölümü gerçekleşti" diyen Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, "Rusya, NATO için bir uyanışa vesile oldu. Artık NATO'nun daha da zaruri olduğunu görüyoruz" demeye başladı.
NATO bu süreçten güçlenerek de çıkabilir, öte yandan Türkiye gibi NATO içinde olup da kendi başının çaresine bakan üyelerin sayısı da artabilir.
Her halükârda en iyimser ihtimalle Dugin'in hatırlattığı Samuel Huntington orijinli medeniyetler çatışmasının en azından kültürel ve ekonomik olarak devam edeceğini varsayabiliriz. Ve çatışmanın yönü artık Müslüman coğrafyasından 'Ortodoks Doğu'ya kaydı.
Yavaş yavaş toparlayalım… Bütün bunlara rağmen -Rusya-Ukrayna savaşı vesilesiyle daha net biçimde anlaşıldığı üzere Türkiye- Huntingtoncu medeniyetler çatışması ana fikrinin ve Duginci Rus yayılmacılığının anti-tezidir.
Türkiye de Rusya gibi imparatorluk varisidir ama Dugin'in Rusya'yı gördüğü gibi kendini yayılmacı Roma olarak görmemiş, konumlandırmamıştır. Türkiye'nin ebedilik anlayışı; Dugin'in Rusya için ima ettiği üzere bir toprak yayılmacılığı ana fikrine değil, zamansal anlamda ebedilik ana fikrine yaslanır.
Rasputin, Çarlık Rusyası yıkıldıktan sonra Bolşevikler'i,n olduğundan küçük ve de zararlı gösterdikleri bir danışman olarak tarihe geçti. Dugin'in bir gayri resmi danışman olarak akıbeti ise Putin'in savaşı kazanıp kazanmamasına bağlı…