Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin (SSCB) yıkılışını hızlandıran önemli olaylardan biri, hatta ilki olan Çernobil Faciası'nı anlatan beş bölümlük HBO (Home Box Office) dizisi Chernobyl'de hafızama kazınan bir sahne vardı.
Ukrayna topraklarından zaman içinde kimlerin gelip geçtiğini anlatan trajik bir sahneydi. Yaşlı bir teyze, facianın olduğu Pripyat'ın kırsalında radyoaktiviteden ötürü bölgedeki insanları tahliye etmek isteyen emir kulu bir Sovyet askerine aynen şöyle diyordu:
"Önce Çar vardı, sonra devrim geldi, sonra Alman askerler geldi, sonra da Stalin'in askerleri geldi. Hepsini gördüm. Hiçbiri geldiğinde buradan gitmedim. Şimdi, görünmeyen bir şey yüzünden mi buradan gideceğim."
Ukrayna'ya; Çar, Bolşevikler, Hitler'in Nazileri ve Stalin'den sonra şimdi de Putin geldi. İşgalci bir 'postmodern çar' olarak… Putin'e Türk basınında ilk kez 'çar' diyen sanırım benim. 14 Ekim 2012'de bu köşede yayınlanan 'Seçimle gelen Rus çarı' başlıklı yazıda… (Bkz (https://www.sabah.com.tr/pazar/2012/10/14/secimle-gelen-rus-cari)
Şu süreçte Ukraynalıların, özellikle de Kievlilerin hâletiruhiyesini anlamak için oranın yaşlı bir insanına, "Bu topraklardan kimler geldi, geçti. Sizi en çok öfkelendiren bunlardan hangisiydi?" sorusunu sormak lazım. Bu sorunun cevabı işgal sonrasının olası siyasi resmi hakkında da bize bir fikir verir. Şu anda yer yer direnişlerle topraklarını korumaya çalışan, ama işgale tam anlamıyla direnemeyen insanlar elbette korkuyorlar. Sivil halk, zaten kadınıyla çocuğuyla metro istasyonlarına sığınmış durumda.
SSCB'NİN ÇÖKÜŞÜNÜ HIZLANDIRMIŞTI
Ancak işgali zihnen kabullendiler mi, yoksa öfkeliler mi sorusunun yanıtı önemli. Mutlaka bir öfke vardır ve bu öfke, yeni rejim kurulurken Rusya'yı epey zorlayacaktır. Putin, Kiev'e iktidar değiştirmek üzere geldiğine göre…
Rusların gelişini kabulleniş ise; 2005-2014 parantezindeki anlaşmazlıklara benzeyen bir ortamın yeniden ortaya çıkması demektir. Hem zaman kazanmak için, hem de başkaca bir seçenek kalmadığı için bu seçeneğe boyun eğebilir Ukraynalılar.
Şunu not düşelim: Bu işgalin amaçlarından biri de Çernobil'i ele geçirmekti. Çünkü Ruslar bu işgali, SSCB'nin çöküşünü hızlandıran 1986'nın intikamı olarak da görüyorlar. Facia, 1986'da SSCB'ye bağlı olan Ukrayna'nın Pripyat şehrinin 14,5 km. kuzeybatısında bulunan Çernobil şehrinde konuşlu olan nükleer santralde yapılan bir deney esnasında meydana gelmişti. Dönemin Sovyet yönetimi, Çernobil Faciası'nı dünyadan gizlemeye çalıştı.
Tabii o zamanlar sosyal medya yoktu, Sovyetler kendi konvansiyonel medyalarını kontrol edebiliyorlardı. Hatta diziye göre kentten haber sızıntısı olmamasını bile sağlamışlardı. Ne var ki ilkel zamanların haberleşme metodu dumanın kilometrelerce öteden görülebilmesinde olduğu gibi gözle görünmez radyoaktivitenin İskandinav kıyılarına ulaşması engellenemeyince facia ifşa oldu.
SSCB'nin kazayı gizlemeye çalışmasının politik sebebini anlamak zor değildi: Ülke, Batı Bloku ile Soğuk Savaş'taydı ve bu savaş da nükleer dehşet dengesi dediğimiz hassas dengeye dayanıyordu. Ruslar, facianın duyulmasını bu dehşet dengesinin kendileri aleyhine bozulması anlamına geleceğini düşünüyorlardı. Bu yüzden gizlemeye çalıştılar. Gelgelelim yalanla gerçeği örtmek uzun vadede hiçbir zaman mümkün olmaz. Zaman, yalanın örtüsünü kaldırır çünkü. Dizide Legasov karakterinin ağzından dinlediğimiz şu replik bunu iyi anlatıyor:
"SÖYLEDİĞİMİZ HER YALANLA GERÇEĞE BORÇLANIRIZ. VE BU BORÇ, ER GEÇ TAHSİL EDİLİR."
Çernobil'den üç yıl sonra Berlin Duvarı'nın ve sonra 1991'de Sovyetlerin yıkıldığı göz önüne alınırsa felaketin SSCB'nin çöküşünü hızlandırdığı gönül rahatlığıyla söylenebilir.
Çernobil, elbette bir faciaydı, ancak bilinen ölü sayısı en fazla 200. Elbette hafife alınacak bir olay değil. Ancak o facia, nükleer korkusunun bir gerekçesine dönüştü/dönüştürüldü. 'Radyasyonlu çay' söylentilerini anımsayın. Yaşım yetiyor, ben hatırlıyorum.
Çıkmamasını dilediğimiz Rusya-Ukrayna savaşının ise önüne geçilemedi. Bu savaş, Türkiye'nin acil ihtiyaçlarından birinin milli nükleer enerji, daha ötesi nükleer güç olduğunun bir kez daha göstermiştir. Dehşet dengesi için bu, elzem.
Türkiye'nin, İstanbul Teknik Üniversitesi Nükleer Araştırmalar Ana Bilim Dalı Eski Başkanı Prof. Dr. Asiye Beril Tuğrul gibi hatırı sayılır fizikçileri, ülkemizin nükleer enerjiye ihtiyacı olan ve bunu maksimum güvenli kapasitede kullanabilecek bir ülke olduğunu düşünüyorlar.
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın verilerine göre dünyada 448 nükleer santral var. Yirmi dokuz ülkeye yayılmış bu santrallerin en çok olduğu ülke, tahmin edilebileceği gibi ABD. (99.) İkinci sırada 58 santral ile Fransa var. Japonya'nın 42, Çin'in 39, Çernobil'i yaşayan Rusya'nın ise 35 santrali var. Bunlar bir yana Brezilya'dan Pakistan'a, Litvanya'dan Çek Cumhuriyeti'ne pek çok ülkede reaktör bulunuyor. Türkiye'de bir santralin temeli atıldı. Dünyada ise yapımı süren 59 reaktör inşaatı mevcut.
GİZLİ SERVİS BELGE YAKIYOR
Ukrayna'nın işgaliyle ilgili son haberleri televizyonlardan izliyor, sosyal medyadan takip ediyor ve ertesi gün gazetelerden okuyorsunuz.
Bütün işaretler, Rusya'nın stratejik hedefinin Kiev olduğunu gösteriyordu zaten. Çünkü işgalin temel amacı, Ukrayna'da iktidarı değiştirmek. Yeni bir Yanukoviç rejimi kurmayı planlıyorlar. İngiliz istihbaratı MI6 göre de düşündükleri isim, Yevhen Murayev. Rusya'ya yakın milletvekillerinden bir kabine bile tasarlamış olmalılar.
MI6 demişken… Bütün bunlar olurken gizli servisler ne yapıyor? Ukrayna gizli servisiyle başlayalım: Adı SZRU olan servis, doğrudan Cumhurbaşkanı Volodimir Zelesnki'ye bağlı olarak faaliyet gösteriyordu. Halen de gösteriyor. Çünkü savaş devam ediyor ve malum, istihbarat askeri ihtiyaçlardan doğmuştur. (Yazı Cuma günü yazılıyor, Zelenski yazının yayınlanacağı pazar gününe kadar devrilmezse…)
Soruya dönelim: Peki istihbarat teşkilatları savaşlarda ne yapar? Artık savaş başlamış, gizli servisin fazla bir fonksiyonu kalmadı demeyin. İşgalin tamamlanmasından önce gizli belgeleri yakmak başta olmak üzere pek çok iş var. SZRU, Zelenski rejimi devrilmeden önce Yevhen Murayev'in nerede olduğunu araştırıyor olabilir.
Ukrayna'da gizli servis belgeleri yakılmaya başlandı. Ukrayna servisinin görevi; siyasi, askeri, ekonomik, teknik ve ekolojik alanlarda Ukrayna devlet politikasının oluşuma yardımcı olmaktı. İşte bununla ilgili gizli belgeleri yakıyorlar.
Bütün bunlar olurken CIA ne yapıyor, Rusya'nın yeniden saldırıya geçeceği anların bilgilerini paylaşıyor. Bu bilgileri Elektronik İstihbarat (ELINT) ile de edinmiş olabilirler, İnsana Dayalı İstihbarat (HUMINT) ile de… İlk seçenek daha büyük ihtimal, o işi de National Security Agency yapıyor, şu meşhur NSA. O kadar yatırım yapılan NSA'den söz ediyorum. Rusların saldırı anlarını da bir zahmet bildirsin.
Her ülkenin istihbarat servisini konuşuyoruz ama Çin istihbaratını hiç konuşmuyoruz. Niye… Ben de yeterince yazmıyor, konuşmuyorum. Hâlbuki alanım istihbarat örgütleri… Altan alta iyi çalışıyorlar çünkü. Çin istihbaratı MSS (Devlet Güvenlik Bakanlığı), şu sıralar Tayvan'a çökme planlarıyla meşgul. Rusya'nın Ukrayna'yı işgaline 'işgal' demediler ama "Ruslara desteğimiz söz konusu değil" demişler, o kadarcık da olsun!
PUTİN, YANLIŞ DÜĞMEYE BASTI
Gelelim işgalin olası sonuçlarına… Bu iş, Rusya'nın rejim daveti üzerine gittiği Suriye'de kalmasına benzemez. İşgal ne kadar uzarsa; yeni rejim ne kadar zor kurulursa orta, uzun vadede Rusya için, daha spesifik konuşursak Putin için bir bedeli olur. Bütün bunlar, Ukrayna'nın 'meskûn mahalde gerilla harbi' dâhil direnme kapasitesine bağlı. Görünen o ki Moskova; ya Zelenski'yle anlaşacak ya da yeni bir lider getirecek.
Aslında karadan daha fazla direnirdi Ukrayna ordusu, ama hava savunma sistemleri zayıf. Rusya yalnızca Ukrayna'nın doğusundaki Harkov, Dnipropetrovsk, Zaporizhzhia ve güneydeki Odessa'yı değil, başkent Kiev ve batısındaki Jitomir ve Lutsk'u da havadan vurdu. Ukrayna'nın hava savunma sistemi bunu durduracak kapasitede değildi.
Putin, işgalin başlarında Ukraynalılara "İlişkilerimizi kendi başımıza inşa edelim" diye seslendi. Bundan kastı güdümlü rejim kurmak. Tepesine füze yağdırdığı bir halkın kendisine tabii olmasını istiyor. Dedim ya, Ukraynalıların hâletiruhiyesi bu yüzden önemli.
Ukrayna'nın işgali, NATO'nun, her ne kadar Ukrayna NATO üyesi olmasa da gerçek yüzünü göstermesi açısından bir turnusol kâğıdı işlevi de gördü.
NATO'nun, günümüzde İkinci Dünya Savaşı'nın galibi üçlü çete (ABD, İngiltere, Fransa) haricinde kimseye bir faydasının kalmadığı görüldü. NATO'nun beyin ölümü zaten gerçekleşmişti, şimdi üzerine toprak da atılmış oldu.
Pastayı keserken Türkiye'yi çağırmayan NATO, kavgada bizi desteğe çağırıyor. Cesaret, bir yetenek meselesidir ve evet cesur milletiz, ama yeteneğimizi kendimizi korumak haricinde kullanmaya niyetimiz yok. Her şeyi olduğu gibi yeteneği de tasarruflu kullanmamız gereken bir zamandayız. Ve en önemlisi: Yerli uzun menzilli hava savunma sistemleri ve savaş uçağı Türkiye'nin en acil ihtiyaçları.
Rusya'nın Ukrayna'nın işgali, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi için söylediği "Dünya, beşten büyüktür" söyleminin gereğinin yapılması gerektiğini bir kez daha gösterdi.
Erdoğan, 2015'de Rus uçağı, Türk Hava Kuvvetleri tarafından düşürüldüğünde de Afrika seyahatindeydi. Rusya-Ukrayna savaşının başlangıcı da bir Afrika seyahatine denk geldi.
Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski, işgal öncesi Türkiye, Almanya ve Ukrayna'nın BM'ye katılması suretiyle çözüm aranmasını istemişti. İkinci Dünya Savaşı'nın üç galiba ve BMGK'nın üç Batılı üyesi ABD, İngiltere ve Fransa bu öneriye cevap vermedi. Çin, zaten Rusya'nın yanında yer alıyor.
NATO'ya komşu olmak istemediğini söylediği halde, sınırlarını NATO sınırlarına doğru sürekli genişleten Putin'e gelirsek…
Güçlü lider, evet. Ama ülkesinin haklılık sınırlarının ve hatta gücünün ötesine geçen bir liderlik; orta, uzun vadede o ülke için zararlıdır.
Putin'in birkaç seçeneği vardı. Yanlış düğmeye bastı. Kısa vadede elbette kazanacak. Ama liderlik imajı, gereksiz bir savaşı başlatan bir lider olarak tarihe geçeceği için büyük darbe yiyecek. Ve daha önemlisi: Putin, istihbarat terminolojisiyle söylersek meşruiyet motifi, yani zaafı olan bir lider. Meşru görülmemekten çekinen bir lider. Kiev'de istediği rejimi kursa bile yarattığı gayrimeşruluğu çok fazla sürdüremez. Bu da, onun ülkesini yönetme kapasitesine orta vadede darbe vuracaktır.