Satranç deyince aklınıza ilk ne gelir? Ya da kim gelir? Antik Mısır'ın. satrancın doğduğu yer ve zaman olması mı… Altıncı yüzyıldan beri İran'da oynanıyor olması mı… Ya da günümüze gelelim; Deep Blue adı verilen satranç bilgisayarı (ben yapay zekâ demeyi tercih ederim) ile son şampiyon Garri Kasparov'un yaptığı maç mı… Yoksa direkt Kasparov'un ismi mi…
Size satrançla ilgili muhtemelen bilmediğiniz bir şey anlatacağım. Bilenler elbette vardır, ama ben bilmiyordum. Ruslarda bir satranç deyimi varmış. 'At hamlesi' deniliyormuş. Hatta Kazakistan'daki bir haber kaynağı, deyimi Kiril alfabesiyle de gönderdi: Ход конем.
At hamlesi, satrançta beklenmedik hamleye verilen isim. Rus satranç ustası Karpov, satrançta at ile beklenmedik hamle yapmasıyla ünlüymüş. O dönemden kalan Rusça bir deyim bu. Meşhur Kasparov değil yalnız, karışmasın. Anatoli Yevgenyeviç Karpov'dan söz ediyorum. Bu, daha eski bir büyük satranç ustası. 1975-1985 yılları arasının dünya satranç şampiyonu. Ve şampiyonluk unvanını da zaten 1985'te Garri Kasparov'a yenilerek kaybetti.
Rusya'nın da, şimdi Kazakistan üzerinden Batı'ya 'at hamlesi' yaptığı söyleniyor. Ayrıntısına gireceğiz. Bu hafta Üç Boyutlu Portre'nin konusu Kazakistan'daki son olaylar. Çok fazla haber geliyor, ancak konunun derinlemesine analiz edilmediğini görüyoruz. Ya da şöyle söyleyeyim: Haber ve komplo çok, ama analiz pek az bu konuda.
'ANALİZ', KOMPLO'YU ÖNLER
Henüz 'komplo' ile 'analiz'in, 'bilgi' ile 'dezenformasyon'un günümüzdeki gibi birbirine karışmadığı çok yakın geçmişte, bir olayın nihai olarak hangi güce yaradığı üzerinden ayakları yere basan analizler yapılırdı. Bu işin Türkiye'deki öncüsü eski MİT mensubu rahmetli Mahir Kaynak'tı. Kaynak, Teşkilat'a çalıştığı dönemde de bakış açışı pek anlaşılmayan, hatta aykırı yöntemiyle 'Ortodoks (katı gelenekçi) istihbaratçıları' ürküten bir 'entelektüel'di. Kelimenin hem zekâ, hem de istihbarat anlamında… Zira istihbaratın Anglosakson dillerindeki anlamına (intelligence) boşuna erişmediğini bilir ve istihbaratla zekânın güçlü sentezlerine ulaşmaya çalışarak dünyayı okurdu. Mahir Kaynak, şimdi Kazakistan'da yaşanan olayları görse, muhtemelen olayların, günün sonunda Rusya'ya yarayacağını da öngörürdü.
Misal Türkiye'de solun -genele teşmil etmeden söylüyorum- Sovyetler'den ziyade, Batı gizli servislerince kullanılmaya çalışıldığını ve yer yer de kullanıldığını söylerdi. Batı'ya kör bir hayranlıkla değil, rekabet güdüsüyle bakardı. Ya da şöyle ifade edeyim: Sakallı Celal'in o meşhur "Türkiye, durmaksızın doğuya giden bir gemidir. Bazıları bu geminin güvertesinde batıya doğru koşarak batıya gittiklerini sanırlar" alegorisindeki gibi doğuya giden gemide batıya koşanlardan olmadı Mahir Kaynak.
Uzun yıllardır tanıdığım eski istihbaratçı Cemal Alparslan Ertuğ, Mahir Kaynak'tan daha farklı analitik yöntemleri kullanan, sahayla daha içli-dışlı bir 'entelektüel'. Üstelik Ertuğ, Rus devlet yapısını Sovyetler Birliği döneminden bu yana yakından bilen bir istihbaratçı. Ve de bir 'eski solcu'.
2011'den bu yana Suriye İç Savaşı, Kırım'ın ilhakı gibi Rusya'yı ve bizi ilgilendiren konularda ne dediyse tutturdu Ertuğ. İç savaş patlak verdiğinde "Esad, kolayından gitmez, Rusya buna izin vermez" dedi. "Rusya Kırım'a el koyacak, Batı da hiç sesini çıkaramayacak" da dedi.
Şimdi Kazakistan'daki olaylar (Kırgızistan ve Kazakistan onun çok iyi bildiği ülkeler) konusunda ne diyor biliyor musunuz: "Bu iş kesinlikle Rusya'ya yarayacak. Putin, Sovyetler Birliği'ni canlandırıyor." Ve ekliyor:
"Putin, SSCB'nin dağılmasını ülke için trajedi olarak gören biri. Bunu, ideolojik bir motifle, solcu ya da 68 Kuşağı'na mensup biri olduğu için söylemiyor elbette. Devletçi bir bakışla söylüyor. Gizli servis yıllarından bu yana Rus devletinin kodlarını çözdü. İdeolojisi ne olursa olsun Rus devletinin kendi hinterlandında ve giderek dünyada daha etkin olmasını istiyor. SSCB'yi diriltmeye çalışıyor, tek fark ideolojisinin sosyalizm olmayacak olması."
Ertuğ'un söyledikleriyle örtüşen pek çok karine var. Rus Ortodoks Kilisesi Patriği'ne "Çok yakınımız Kazakistan'da kan dökülüyor. Tarihi Rus topraklarında olanlara kayıtsız kalamayız" açıklamasının yaptırılması boşuna değil. Patrik, yalnızca Çarlık dönemini değil, SSCB dönemini de kast ediyor; aksi zaten tarihsel gerçekliğe aykırı olur. Patrik, Ortodoksluğun, yani dinin bastırıldığı SSCB dönemini bile referans olarak gösteriyor yani.
OLAYLARDAKİ TDT FAKTÖRÜ
Yazıyı yazarken (cuma günü) konuştuğum Ertuğ, Kazakistan'daki olayların bastırılacağını, hatta zaten büyük oranda da bastırıldığını söylüyor. "Göstericiler, bazı askerlerin elinden teçhizatları almışlardı, bu silahları kullanıyorlardı, bunları geri aldı Kazak güvenlik güçleri" diyor.
Gelelim şu 'at hamlesi'nin ayrıntılarına… Önce şu sorunun yanıtını bilmeliyi: Rusya neden Kazakistan konusunda bu derece hızlı ve agresif hareket etti? Rusya'nın böyle davranmasının sebebi, Ukrayna meselesi.
"NATO, Ukrayna'yı kaşımasaydı Rusya da SSCB'yi canlandırmak için bu kadar aceleci olmazdı" diyor Kazakistan'daki haber kaynağı. Olaylara Ukrayna prizmasından bakılması bana da tutarlı görünüyor.
Rusya'nın Kazakistan'daki krizi fırsata çevirmek istemesinde ABD ve AB'nin Ukrayna'yı Rusya'ya karşı kullanmasının etkisi olduğu muhakkak. Bizim Ukrayna'ya İHA ve SİHA satışı yapmış olmamızın da bunda dolaylı etkisi vardır, ancak asıl mesele elbette bizim savunma sanayii ihracatçılığımız değil. Rusya, bir SS ihracatçısı bir ülke olarak ülkemizin bu konuda gösterdiği büyük başarıyı dikkat ve biraz da kaygıyla izliyor. Ancak Savunma Sanayii ihracatçılığının da doğası böyle. Rusya, Türkiye'nin artık bir SS ihracatçısı olduğunu kabullenmek zorunda.
Ukrayna'ya da satılan Bayraktar İHA ve SİHA'ları Türkiye'nin en önemli SS ihracat kalemlerinden. TUSAŞ'ın projeleri ise ortada. TUSAŞ Genel Müdürü Temel Kotil, haklı bir gururla "Üzerinde güneş batmayan şirketiz" dedi, zamanında sömürgeci Büyük Britanya için söylenen "Üzerinde güneşin batmadığı imparatorluk" söyleminden mülhem.
BİR 'ORTA ASYA BAHARI' ZEMİNİ YOK
Kazakistan'a dönelim. Batı, Rusya'nın doğusunda yeni bir cephe açmış oldu ama Rusya da buna hızlı bir taktik hamleyle yanıt verdi. At hamlesiyle… Son hamle ise Rusya'nın, şayet başarabilirse güçlendikten ve tek federasyon olduktan sonra Ukrayna'yı deyiş yerindeyse 'yutması'. Rusya, bunu kendi açısından 'vacip' görüyormuş. Bütün bu süreçlerin iki yıla yakın bir sürede tamamlanması bile planlanıyormuş. Ancak Rusya'nın da en büyük korkusu, hinterlandındaki ülkelerde şimdi Kazakistan'da olduğu gibi halk ayaklanmalarının çıkması ve dış güçlerin bunu kullanması. Bir tür 'Orta Asya Baharı'… Ben Orta Asya'da bir bahar zemini görmüyorum. Girişilse bile başarıya erişmesi güç.
Kazakistan'daki haber kaynağına göre, Özbekistan haricinde tüm Orta Asya ülkeleri SSCB'nin yeni formatla geri dönmesine razı görünüyor. Kazakistan'a askeri kuvvet gönderen Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü'ne (CSTO) üye ülkeler arasında Azerbaycan'ın durumu önemli. Azerbaycan, jeopolitik olarak Rusya ile İran arasında sıkışmış durumda. Ama Türkiye ile birlikte hareket ediyor. Ve Türkiye'nin Azerbaycan'a desteği hayati önemde. Azerbaycan'ın eskiye dönmek isteyeceğini hiç sanmıyorum. Hele de Karabağ Zaferi'nden sonra SSCB türevi bir projeye dâhil olacağını düşünmüyorum. Hatta bunu ihtimal dâhilinde bile görmüyorum.
Alparslan Ertuğ'a Kazakistan'daki kaynağın analizlerini de sordum. "Rusya'nın Kazakistan konusundaki tavrından ne anlamalıyız" diye de bir soru yönelttim. Şöyle yanıt verdi:
"Herkesin gözünden kaçtı ama Rusya hokey takımı, geçen ay Kanada maçına 1956 Sovyetler Birliği formasıyla çıktı. Yine geçen ay Tataristan'ın bağımsızlığı kaldırıldı. Belarus'la birleşiyor. Bir diğer önemli ayrıntıyı da söyleyeyim: Putin'in Kazakistan'a giden barış gücüne Ermenistan'ı dâhil etmesi Türk Devletleri Teşkilatı projesine mesaj. TDT işinin Kazakistan'daki olaylarla bağlantısı var, hem de çok belirgin biçimde... Ülkemizde sanılandan bile fazla… Öte yandan işin Çin boyutuna bakalım: Rusya, Çin'in Kazakistan'da toprak satın alıp tarım yapmasını da engelledi. Çinlilerin bölgede çoğalmasını istemiyorlar. Türki Cumhuriyetlerle birlikte Rubleye de, daha önemlisi Kiril alfabesine de dönecekler. Planları bu."
'ANALİZ'İ DOĞRU YAPMADAN 'KOMPLO' ÖNLENEMEZ
Ertuğ, yaklaşık yirmi yıldır tanıdığım biri. Analizlerine ve istihbari sezgilerine güvenirim. Kazakistan'daki olaylarda ABD ve hatta FETÖ parmağı olup olmadığını da sordum ona. Cevap şöyle: "FETÖ, ABD talimatıyla her isteneni yapar ama bu olayda sanmıyorum. İşin bir kısmında FETÖ olabilir, ABD talimat vermiş olabilir bu konuda FETÖ'ye. Ama tek parametre bu değil. Bu olay çok daha büyük. ABD, Rusya'nın Çin'le bölgesel nüfuz rekabetinin de farkında. Bunu da Çin'e karşı kullanmaya çalışıyor. FETÖ, bu resimde küçük kalır."
FETÖ üzerine en fazla yazıp çizen gazetecilerden biri olarak Ertuğ'un bu açıklamalarına katılıyorum. Ertuğ'un bana açıklamaları haricinde Rusya'nın Kazakistan'daki olaylardan rahatsız, şekvacı olmadığını, hatta bilakis krizi fırsata çevirmeye çalıştığını gösteren emareler var. Kazakistan'daki Barış Gücü Kuvvetleri Komutanlığı'na Andrey Serdyukov adında bir general atadılar. Bu general, 2014'te Kırım'ın ilhakında rol aldı, 2019'da Suriye'deki Rus birliklerine komuta etti. Daha evvelinde, Rus-Çeçen savaşında da deneyimi var. Yani Rusya'nın baskıcı, emperyal askeri politikalarını sahada uygulama konusunda mahir, deneyimli biri.
Toparlayalım: Türkiye'de Rusya'yı ve SSCB'yi en iyi tanıyan adamlardan biri olan Ertuğ, "Putin, Sovyetler Birliği'ni canlandırmaya çalışıyor" diyor. Sizce 'komplo' mu, 'analiz' mi? Bana kalırsa 'komplo' ile 'analiz'in, 'bilgi' ile 'dezenformasyon'un birbirine karıştığı bu hibrit çağda bile ayrım net.
Ve dünden beri yaşanan gelişmeler dahi Rusya'nın duruma el koymaya başladığını gösteriyor. Belli ki, 'Kazakistan'ın Gezisi' (Bizdekinden farklı dinamiklere sahip olsa da ve sonuçları farklı olacak olsa da bizdeki Gezi sürecine benzetebiliriz) Rusya'ya yarayacak. 'Kazakistan'ın Gezisi'nin, TDT'ye ve Türkiye'ye muhtemel olumsuz etkilerini de hesaplamak zorundayız. Malum, 'analiz'i doğru yapmadan 'komplo'yu boşa çıkarmak kabil değil.