"1917'de Ekim Devrimi sırasında Çarlık Rusyası'nın son günlerinde başlayan bir hayat… İkinci Dünya Savaşı'nın başlarında bir Kızıl Ordu neferi olarak Hitler Almanyası'na karşı çarpışma… Nazilere esir düştükten sonra ideolojik meşruiyet sağlamaya yönelik 'Türkistan'ın bağımsızlığı' mottosuyla Almanya saflarında Kızıl Ordu'ya karşı lejyonerlik… Almanya kaybedince Ruslar Avrupa'nın içlerine doğru ilerlerken savaşın asıl galibi ABD'ye yanaşma ve sonra yarım asır boyunca Avrupa, Ortadoğu ve Orta Asya başta olmak üzere dünyanın pek çok bölgesinde 'Okyanus Ötesi' adına casusluk… Yönetim sembolleriyle ifade etmek gerekirse Krasnaya Ploşçad'dan Hitler Reichskanzlei'ına ve oradan ABD Capitol'ünün saflarına geçmiş, yani hayatında üç ayrı güç merkezi hesabına çalışmış bir adamın öyküsüdür anlattığımız."
Bu haftaki Üç Boyutlu Portre'nin 'konuğu' olan istihbaratçı, nüfuz casusu, Sovyetolog, Sahte Bayrak operasyonları erbabı Enver Altaylı'nın kitabını yazdığı CIA'ci Ruzi Nazar'ın tuhaf öyküsünü 10 Mayıs 2015'te bu köşede yayınlanan Adriyatik'ten Çin Seddi'ne Amerikan rüyası başlıklı yazıda bu cümlelerle özetlemiştim. (Meraklısı için yazının linki: https://www.sabah.com.tr/yazarlar/pazar/ferhat-unlu/2015/05/10/adriyatikten-cin-seddine-amerikan-ruyasi)
Yazının vesilesi de Altaylı'nın bir gri propaganda şaheseri olan CIA'in Türk Casusu adlı kitabı idi. Nazar'ın ömrüne üç Rus rejimi sığmıştı: Çarlık Rusyası, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) ve post-SSCB dönemi. Nazar, bu süreçte üç kere saf değiştirdiği için fazladan faşizm ve ABD emperyalizmi gibi iki ayrı rejimin de kara kutusuna dönüşmüştü.
Gelgelelim Enver Altaylı'nın, üstadı gibi saf değiştirdiği pek söylenemez. Başından beri CIA ile bağlantılıydı, şimdilerde adının tekrar gündeme gelmesine vesile olan iddianamedeki suçlama gereği FETÖ'yle iltisakı da yine CIA bağlantısının ürünü.
CIA'DEN ONAYLI KİTAP YAZDI
Bu o kadar öyle ki, CIA'in Orta Asya'daki operasyonlarını yürüten Ruzi Nazar'ın kitabını yazarken Amerikan Merkezi Haber Alma Teşkilatı'ndan onay aldığını itiraf etti. "Ruzi 45 yıl CIA'da görev yapmış. Böyle bir insanın biyografisi yayınlandığında CIA'in karşı çıkmaması lazım. O tedbiri aldık" diyerek...
Yine bir röportajında "Ruzi Nazar, kendisi hakkındaki kitabı yazma ve kitaptan film yapma haklarını dünyaca meşhur bir yazar olan kızına değil, bana vermiştir. Bunun bir anlam ifade etmesi gerekir" diyerek "Neden Altaylı?" sorusunu da otomatik olarak yanıtlamıştı.
Meşhur yazar derken kast ettiği, filmi de yapılan Akıl Oyunları kitabının yazarı Sylvia Nazar. CIA casusu Ruzi Nazar'ın, anılarını kızıyla değil de Altaylı ile yazmasının sebebi ise Altaylı'nın, Nazar'ın PR ajansı gibi çalışmış olması.
Enver Altaylı'nın 16 bin küsur vuruşluk bir yazıya bile hakkıyla sığmayacak öyküsünü anlatırken onu ilk keşfeden yazıya atıf yapmamak olmaz. Bu vesile ile o satırların yazarını da analım. (Katledilişinin 27. yıldönümünde andığımız gazeteci Uğur Mumcu'dan söz ediyorum.)
Mumcu; 26 Nisan 1992 tarihinde Enver Altaylı'nın bir yandan Alman ve Amerikan istihbarat örgütleri ile bir yandan da Milli İstihbarat Teşkilatı'nda görevlendirildiğini anlatıyor ve 'Bu adamın MİT'te işi ne?' diye soruyordu.
Elhak, haksız değildi. Bugün artık bu sorunun yanıtını net biçimde verecek bilgilere sahibiz çünkü. Özellikle Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesi'nin geçtiğimiz günlerde kabul ettiği 2020/662 numaralı iddianamede sayesinde… (İddianamenin Altaylı'nın dışındaki şüphelileri; damadı Metin Can Yılmaz, Mehmet Barıner ve Seda Chamatzoglou.)
Mumcu'nun yıllar evvel sorduğu sorunun cevabı, tamamını okuduğum iddianamede mevcut: İddianamenin ihbar eden kısmında Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanlığı yazıyor. Yani MİT, bundan uzun yıllar önce beş yıl kendi bünyesinde çalışmış bir eski personelini, Türkiye'ye yönelik False Flag (Sahte Bayrak) operasyonunun öznesi olduğu için ihbar ediyor.
SOVYETOLOG, BİR CIA'Cİ TABİRİ
Enver Altaylı 1 Kasım 1944 Adana Ceyhan doğumlu. Baba adı Şakir, ana adı Melek. İddianameye göre Adana Merkez'deki Karasoku Mahallesi nüfusuna kayıtlı. Karasoku; rahmetli babamın, 1983-93 arasında çırak olarak çalıştığım çay ocağının bulunduğu Kalekapısı'nı, Ulu Cami'yi, Büyüksaat'i ve Küçüksaat'i de kapsayan eski Adana semtlerinden biridir.
Hoş, Enver Altaylı Adana'da pek kalmamış. Zaten o kadar hareketli bir yaşam, tek bir şehirde uzun süre kalmayı kaldırmazdı ki… İfadesindeki anlatımlarına göre 1958-61 yılları arasında Bursa Işıklar Askeri Lisesi'nde eğitim aldı Altaylı. Bu lise kapatılınca Erzincan Askeri Lisesi'ne geçti. 1962-1963 yıllarında Ankara Kara Harp Okulu'nda öğrenim gördü. 1963 yılında Talat Aydemir'in başarısız darbe teşebbüsünden sonra bin 459 Harp Okulu öğrencisi ile birlikte askeriye ile ilişiği kesildi. Hımm, demek ki adının karıştığı ilk başarısız darbe girişimi 15 Temmuz değil.
1963-67 yılları arasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde okudu.
1968 yılında MİT'e girdi, teşkilatta 1973'e kadar çalıştı. Dönemin MİT Müsteşarı Fuat Doğu'nun 12 Mart Muhtırası'nın ardından Lizbon'a büyükelçi olarak atanmasından sonra MİT'ten ayrıldı. Ama "İstihbarattan emekli olunmaz" klişesi gereği MİT ile değil, ama istihbarat işiyle bağlantısı her daim sürdü. CIA namına çalışarak…
Altaylı lisan yeteneği olan biri… Almanca, Rusça, İngilizce ve ayrıca Orta Asya Türk lehçelerini biliyor. Altaylı'nın toplamda MİT'le ilişkisi beş yıl. Ki o zaman bile esasında CIA ile çalışıyordu. Doğu Avrupa hukuku ve Sovyetoloji konusunda Almanya ve Avusturya'da eğitim almıştı. Zaten MİT'e o dönemde CIA adına sokulduğu 'Sovyetolog' unvanından belli. Çünkü 25 yıldır istihbarat üzerine çalışan bir gazeteciyim, MİT'te Altaylı'dan başka Soyvetolog görmedim, duymadım. 1960'lı yıllarda MİT'in, maalesef CIA'den bağımsız bir kurum olmadığı da izahtan vareste. Tıpkı yine o yıllarda Türkiye'nin ABD'den bağımsız bir ülke olmadığı gibi…
Bu arada… Enver Altaylı'nın Ruzi Nazar'a yazdığı övgü kitabı gibi kendisi hakkında yazılmış gri propaganda kitabı da var. Kitabın adı Büyük Oyundaki Türk: Enver Altaylı. 'Büyük Oyun'da Türkiye adına faaliyet gösteriyormuş! Neyse kitabın yazarı İrfan Ülkü vefat ettiği için bu kısmı uzatmayalım. Malum, ölülerin tekzip hakkı yoktur.
Bu noktada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, şu günlerde Türkiye'de olan Almanya Başbakanı Angela Merkel'le 28 Eylül 2018'de Berlin'de düzenlendiği basın toplantısında sorulan maksatlı bir soru üzerine verdiği yanıtı hatırlatmak yeterli:
"Acaba ben sorsam Enver Altaylı'yı tanır mısınız diye. Geçmişinde bu kişinin neler olduğunu bilir misiniz diye. Türkiye'nin istihbarat sistemi içinde de dolaylı olarak yer aldığını bilir misiniz diye sorsam acaba siz bilir misiniz? Bu istihbarat sisteminde ne gibi işlevler görmüş? Türk yargısı bu kişiyi acaba niçin tutuklamış? Onun için biz yargıya saygı duymak zorundayız."
"Türkiye'nin istihbarat sistemi içinde de dolaylı olarak yer aldığını bilir misiniz" cümlesine dikkat. Çünkü Erdoğan, bu cümleyle Altaylı'nın Türkiye'ye değil, başka ülkelere çalıştığını söylemiş oluyor.
GİZLİ FİRAR PLANI
İddianamede Enver Altaylı'ya yöneltilen suçlamalar şu ana başlıklar altında toplanmış:
- Silahlı Terör Örgütü Kurma veya Yönetme
- Devletin Gizli Kalması Gereken Bilgilerini Siyasal veya Askeri Casusluk Amacıyla Temin Etme.
İddianamedeki somut suç atıflarına bakıldığında ise şu cümleleri yazmak mümkün:
- FETÖ'nün parmağının olduğu Necip Hablemitoğlu suikastından önce maktul ile görüşmek: Altaylı Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nda Ekim 2016'da verdiği ifadede eski siyasetçi Halil Şıvgın'ın ofisinde Hablemitoğlu ile FETÖ'nün Türkiye imamı Mustafa Özcan'ın bir araya geldiğini öğrendiğini, ama kendisinin orada olmadığını söylemişti. Ancak HTS kayıtları ve tanık anlatımları, Altaylı'nın bu konuda doğruyu söylemediğini ortaya koydu. Altaylı'nın, Hablemitoğlu ile üç ayda birden fazla kez görüştüğü belirlendi. Bu görüşmelerde Mustafa Özcan da vardı.
- Damadı Metin Can Yılmaz ile birlikte 15 Temmuz'dan sonra MİT'ten ihraç edilen Mehmet Barıner'i yurtdışına kaçırmaya çalışmak: Altaylı'nın damadı ile tutuklanma gerekçesi bu. Birazdan alıntılayacağım Altaylı ve Yılmaz'ın ifadeleri arasındaki yaman çelişkiler firar planının gerçek olduğunun somut göstergesi.
- Örgütün Mustafa Özcan gibi önemli yöneticilerinden olan Bilal Ekşi ile de irtibatlı olmak. Bir dönem CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun başdanışmanlığını yapan ve 'kontrollü darbe' söyleminin mimarı olduğu öne sürülen FETÖ'cü Rasim Bölücek'le sık sık (Yaklaşık bin kez) iletişim kurmak.
- Mustafa Özcan ile özellikle ülke gündemini meşgul eden Gezi Olayları, dershane problemi, 17-25 Aralık 2013 operasyonları gibi olayların hemen öncesi veya sonrasında müteaddit defalar görüşme yapmak. Eşi Lütfiye Onur Altaylı adına kayıtlı sabit hattan ise, biri 17-25 Aralık 2013'ten önce, diğeri sonrasında olmak üzere Mustafa Özcan ile iki kez irtibat kurmak.
- Amerikan Merkezi Haber Alma Teşkilatı, yani CIA ile bağlantılı olmak. Ruzi Nazar gibi tecrübeli CIA'cilerden öğrendiği soğuk savaş metotlarını Türkiye'de uygulayarak ülkede kaos çıkmasına çabalamak. Devletin gizli bilgilerini CIA bağlantılı kişilere servis etmek.
- Global 17-25 Aralık olarak nitelendirilen ABD'deki Halkbank davası için FETÖ ve ABD müesses nizamı lehine delil aramak. FETÖ'cü polis Hüseyin Korkmaz gibi Mehmet Barıner'i de itirafçı olarak Halkbank davasına dâhil etmeye çalışmak.
Korkmaz'ın Türkiye'ye ihaneti karşılığında FBI'dan 50 bin dolar aldığını itiraf ettiğini hatırlatalım. İnsanın aklına A Fistful of Dollars (Bir Avuç Dolar İçin) filmi geliyor.
İRAN MASASINDA ÇALIŞIYORDU
Peki, Barıner, hangi özelliğinden ötürü davaya dâhil edilecekti? Cevabını kendi ifadesinde yer alan özgeçmiş bilgilerinde bulmak mümkün. Barıner, MİT'te İstihbarata Karşı Koyma Başkanlığı (İKK) bünyesindeki Ortadoğu Dairesi'nde İran Masası'nda çalışıyordu. Belli ki, Halkbank davasında Türkiye'nin İran ile ABD'ye göre sözüm ona yasadışı ticaretinin MİT ayağını deşifre edecekti! Plan buydu.
Mehmet Barıner, devlet-paralel devlet savaşının başladığı dönemde kripto örgüt mensubu olarak MİT'e girdi. 17-25'ten sonra pasifize edildi, 15 Temmuz'un ardından da ihraç oldu.
Enver Altaylı ise 15 Temmuz hain darbe girişiminden 13,5 ay sonra 28 Ağustos 2017'de Antalya Manavgat'taki evinde gözaltına alınmıştı. Şu anda Sincan Cezaevi'nde yatıyor.
Mustafa Özcan'ın, Altaylı'nın kızı Dilara Altaylı'yı Metin Can Yılmaz adlı FETÖ'cüye isteyen kişi olduğunun da altını çizelim. Damat Metin Can Yılmaz ifadesinde Mustafa Özcan'la irtibatı olduğunu kabul ederken "Özcan'ın benimle görüşmeyi kabul etmesinin asıl sebebi Enver Bey'i tanıyor olmasıdır" diyor. Yani FETÖ'nün iki numaralı isminin, kendisi ile kayınpederinin referansı sayesinde görüştüğünü kabul ediyor.
Şu kız isteme meselesindeki ifade çelişkilerini iddianameden takip edelim. Altaylı ifadesinde şöyle diyor:
"2005 yılında kızım Dilara'yı istemek için şu anki damadım Metin Can Yılmaz ve ailesi geldiğinde yanlarında Mustafa Özcan da vardı. Ancak ben ve eşim bu durumdan açıkçası çok rahatsız olduk. Her ne kadar rahatsız olsak da kızım bu evliliği istediği için rıza göstermek durumunda kaldık. Bu süreçten sonra çok nadir görüşmelerimiz oldu.
***
Damadım Metin Can Yılmaz'ı kızım vasıtası ile tanıdım. Kızım evlenmeden
yaklaşık bir yıl önce tanıdım. Bana göre örgüt ile bir bağlantısı yoktur."
Altaylı gibi 'tülek' bir istihbaratçı, müstakbel damadının FETÖ'cü olduğunu anlamayacak, bilmeyecek! "Hadi oradan" derler adama. Devam edelim:
Altaylı, Mehmet Barıner'le görüşmesi konusunda ise kendisini şöyle savunuyor:
"Mehmet Barıner'i tanımıyorum. Kendisi ile bir kez görüşmem olmuştur. Bu görüşme güvenli hat üzerinden gerçekleşmiştir. Tam hatırlamıyorum, ancak WhatsApp üzerinden olabilir.
Sonra damadım Metin Can Yılmaz beni aradı, MİT'ten atılan bir arkadaşının olduğunu, kendisini üniversiteden tanıdığını, FETÖ'den ihraç edildiğini söyledi."
Altaylı, ifadesinin devamında Barıner'in yurtdışına çıkışına yardımcı olduğu yönündeki bilgileri yalanlarken Barıner tam aksi yönde ifade veriyor. Yani Altaylı'nın yalanını gözler önüne seriyor:
"Metin'in (Can Yılmaz) kayınpederi Enver Altaylı WhatsApp üzerinden beni aradı. Bana 'Sıkıntı yapmayın, müsterih olun, yolculuğunuz iyi bir şekilde geçer' dedi. Ben de kendisine teşekkür ederek telefonu kapattım.
***
Sonra ben Metin'den haber beklerken telefon ile aradı ve bana 'Şu anda yolculuğun olmayacak, bilahare sana bilgi vereceğim' dedi. Ben de tekrar kendisinden haber beklemeye başladım. Görüşmelerim bundan ibarettir.
***
Sonra beni Metin WhatsApp'tan aradı. Bana 'İstiyorsan yolculuğu yeniden ayarlayabiliriz' dedi. Ben de kendisine 'Düşünmek istiyorum' dedim. Ancak düşünmeye fırsat kalmadan polis beni tekrar gözaltına aldı ve çıkarıldığım mahkemece tutuklandım.
***
Metin görüşmelerimiz esnasında bana 'Sen yurt dışına çıkıp nihai olarak bir ülkeye yerleştikten sonra kayınpederim seni arayarak bir teklifte bulunacak, bunu kabul edersin veya etmezsin onu bilemem ama etmediğin takdirde orada hayatını sürdürürsün, yollarımız ayrılır' dedi. Bunun haricinde kaçış planı ile alakalı olarak da "Merak etme Bodrum'dan çıkıştan sonra Yunanistan tarafında bir sıkıntı yaşamayacaksın, seni götürecek adamların Yunan güvenlikçileri ile arası iyidir, herhangi anormal bir durum olmaz, rahat ol' diye de söyledi.
***
Metin Can Yılmaz ile kayınpederi Enver Altaylı'nın Fetullahçı Terör Örgütü ile bir bağlantılarının olduğu görünüyor, ancak bu bağlantının örgütsel olup olmadığını bilmiyorum."
Bu ifadelerden öyle anlaşılıyor ki davanın şüphelileri arasında en açık konuşanı Mehmet Barıner. Firar planı ile ilgili epey ayrıntı vermiş. Bu konuda gerçeği gizleyen Enver Altaylı'yı da yalancı çıkarmış. Daha ne desin.
İddianamenin espiyonaj, yani casusluk kısmı ile ilgili bir alıntıyla devam edelim ve ardından kayınpederini yalanlayan damadın ifadeleriyle yazıyı toparlayalım:
"HP YEDEK ibareli DVD'ye ait kütük içerisinde yer alan 'MUHTEREM
EFENDİM' başlıklı 11.10.2008 günü saat 12.47 oluşturma tarihli, 12.10.2008 günü saat 12.35 son değiştirme tarihli doküman tespit edildiği, şüpheli Enver Altaylı tarafından yazılan mektubun başlık kısmında FETÖ/PDY Terör Örgütü Lideri Fetullah Gülen'e 'Muhterem Efendim' şeklinde FETÖ/PDY Terör Örgütü mensuplarının hitap şekliyle birebir aynı hitap edildiği, mektup içeriğinde 'Haddimi aşmak istemiyorum, affınızı istirham ediyorum' diyerek özür mahiyetinde FETÖ/PDY Terör Örgütü'nün yaptığı, sözde hizmete karşı düşmanlar olduğunu '…bunlar hizmet yolunun basamakları' diyerek örgütten övgüyle söz ettiği, 'Hizmet kervanınızda benim de payım olursa bu da Rabbimin bana bir büyük lütfu olacaktır' diyerek FETÖ/PDY Terör Örgütü lideri Fetullah Gülen ile birlikte hareket etme iradesi ortaya koyduğu, Rusya Federasyonu hakkında kısa bir bilgi verip Rus İstihbarat Teşkilatı'nın '…Korkunç İvan'dan günümüze uzanan tesirli ve kanlı bir geçmişi vardır', '…Rus istihbaratının en güçlü yanı 'sızma-infiltrasyon'dır diyerek yabancı haber alma teşkilatları MI6, CIA, Mossad, BND, Fransız haber alma teşkilatlarına Rus haber alma teşkilatının sızdığını ve buradan yumuşak bir geçişle 'MİT kurulmadan önce Türkiye'de devlet içinde yakalanan birçok Rus ajan vardır' ifadesiyle de MİT içinde Rus ajanları olduğunu belirttiği, 'MİT'in en kısa zamanda revize edilmesi, yeniden yapılandırılması gerekir' şeklinde ifadeye rastlandığı, bu ifadelerle şüpheli Enver Altaylı'nın Rus düşmanlığından dolayı mektup içerisinde özellikle Rusya Federasyonu'nu hedef aldığı, bu ülkeye karşı olmasını bahane ederek FETÖ/PDY Terör Örgütü lideri Fetullah Gülen ile Milli İstihbarat Teşkilatı'nın yeniden yapılanması için ile birlikte hareket etme iradesi ortaya koyduğu,
anlaşılmıştır."
DAMAT, 'BABA'YI YALANLADI
Son olarak finalde Enver Altaylı'nın damadı Metin Can Yılmaz'ın ifadelerine bakalım. Zira en ilgi çekici kısım orası:
"Mustafa Özcan isimli şahsı tanırım. Ben Dilara Altaylı ile evlenmeye karar verdikten sonra kendim ile ilgili olarak her şeyi ona anlattım. Cemaat sohbetlerine gidip geldiğimi, bu yapı içerisinde olduğumu açık ve samimi olarak söyledim. Dilara Hanım da benim anlattıklarımı babası Enver Bey'le paylaşmış, Enver Bey de kendisine 'Ben onların büyük abilerinden Mustafa Özcan'ı tanırım demiş.'
O LaLa! Damadı bile Enver Altaylı'yı yalanlıyor. Zira Altaylı, Özcan'ın kız isteme merasimine geleceğinden haberi olmadığını söylemişti. Kazın ayağı öyle değilmiş. Buraya bir mim koyup devam edelim. İfade çelişkileriyle işler daha da karışacak gibi görünüyor.
"Mustafa Özcan kız istemeyi yaptı. Enver Bey Mustafa Özcan'ın kız isteme merasimine katılacağını biliyordu. Ben aileye geleceği konusunda bilgi vermiştim.
***
Mustafa Özcan'ın benimle görüşmeyi kabul etmesinin asıl sebebi eşim
Dilara Hanım'ın babası Enver Bey'i tanıyor olabileceğidir."
Demek ki merasime katılacağından bihaber olduğu da yalandı. Metin Can Yılmaz, açık biçimde kayınpederini yalanlıyor. Kayınpederi ile Mehmet Barıner'i irtibatlandırdığını da kabul ediyor.
Ne diyelim! Allah kimseye, ahir ömründe kendi 'öz damadı' tarafından bile yalanlanabilecek bir hikâye nasip etmesin. Ömrü boyunca CIA'ci Ruzi Nazar'ın izinden gittiği için şimdiki sonuç şaşırtıcı değil. İstihbaratçı kayınpederin FETÖ'cü damadı başlıklı öykümüzün ana fikri bu.