Ülkemizin yetiştirdiği önemli devlet görevlilerinden biri, geçtiğimiz Çarşamba günü Irak Bölgesel Kürt Yönetimi'nin kontrolündeki Erbil kentinde uğradığı silahlı saldırı sonucu şehit edildi. Dışişleri Bakanlığı personeli olan ve 2010 yılında açılan Erbil Başkonsolosluğu'nda çalışan şehidimizin adı Osman Köse. 36 yaşında ve bir çocuk babasıydı.
Köse için Ankara'da cenaze namazı kılındı. Cenaze namazına Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül ve MİT Başkanı Hakan Fidan da katıldı. Eşi Ankara'da yaşayan Köse'nin cenazesi memleketi Mersin'de değil, Ankara'da toprağa verildi.
Şehidimize Allah'tan rahmet diliyor, acılı ailesine sabırlar temenni ediyorum. Bu menfur saldırı yalnızca Osman Köse'ye değil, onun çalıştığı kuruma, Dışişleri Bakanlığı'na, Türkiye Cumhuriyeti devletine ve milletine yapılmış bir saldırıdır. Saldırının faili terör örgütü PKK'dır, ancak perde arkası salt PKK faktörü ile açıklanamayacak kadar derindir. PKK normal koşullarda pek 'terör alanı' olarak kullanmadığı bir bölgede saldırı düzenlemiştir. Devlet yetkililerinden aldığım bilgilere göre bu, örgütün içinde bulunduğu sıkışma halinin bir tezahürü. Ve bunun örgüt açısından çok ciddi maliyetleri olacak.
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin (IKBY) Türkiye'nin geçmişten kaynaklanan hassasiyetlerini bildiği için bu olayın kriminal, istihbari ve diplomatik arka planının aydınlatılması için Ankara ile tam işbirliği içinde olduğu bilgisini aldım. Pek çok olası şüpheliyi gözaltına almışlar ve ulaştıkları bilgileri Türkiye ile paylaşıyorlar. Saldırıyı gerçekleştirenlerden biri olan Diyarbakır nüfusuna kayıtlı 'Mazlum Dağ'ın yakalanması bunun bir kanıtı.
TERÖR SALDIRISININ 'BEŞ N 1 K'SI
Saldırının perde arkasını analiz etmeden evvel çeyrek asır öncesine gidelim. Aynı yere… Yani Kuzey Irak'ın Erbil şehrine… Şimdi anlatacağım pek bilinmeyen iki öykü bu haftaki saldırının karanlık noktalarına da ışık tutacak mahiyette çünkü.
İlk öykünün Beş N, 1 K'sı şöyle:
Ne: Dört MİT görevlisi şehit edildi.
Nerede: Irak'ın kuzeyindeki Erbil kentinde.
Ne zaman: 1995'te Nisan ayının beşinde, bir öğle vakti.
Nasıl: Biraz uzun, en iyisi aşağıdan okumanız.
Neden: Dönemin konjonktüründe birer istihbaratçı olarak bilinçli biçimde hedef seçildikleri için…
Kim: Yıldırım Muratlı ve korumaları Miraç Onuk ile Oktay Bilmez. Ve kabri Ankara Cebeci'de değil, bir başka mezarlıkta olan bir MİT görevlisi…
Yıldırım Muratlı da öldürüldüğünde tıpkı Çarşamba günü şehit edilen başkonsolosluk görevlimiz Osman Köse gibi 36 yaşındaydı. Bir kız çocuğu babası olan Muratlı, mesleğinin, istihbaratçılığın kadim gereklerine uyan bir 'case officer', yani sahadaki ekip şefi idi. Görevi Kuzey Irak'ta PKK ile ilgili her çeşit istihbarat faaliyetini organize etmekti. Kerkük doğumlu bir Türkmen olan Muratlı, ayrıca bölgede istihbarat elemanı da 'devşiriyordu'.
Yıldırım Muratlı'nın, edindiği istihbaratları Ankara'ya bildirdiği istasyon Mesut Barzani'nin karargâhının yanındaydı. Türk istihbaratçıları, bu binadan SSB denilen özel muhabere telsizleriyle Yenimahalle'deki MİT karargâhına haber geçiyorlardı. Kuzey Irak'taki MİT istasyonunun yanında TSK Özel Kuvvetler Komutanlığı'na bağlı subayların yeri de vardı.
Yıldırım Muratlı, şehit edildiği gün öğle saatlerinde korumalarıyla birlikte Erbil'den yola çıktı. MİT istasyonunun bulunduğu Selahaddin'e gidip KDP ve KYB arasındaki çatışmalarla ilgili son bilgileri Yenimahalle'deki MİT karargâhına geçecekti. Muratlı ve arkadaşları yolda, Erbil çıkışında bir benzinlikte durdular. Etrafta kimsecikler görünmüyordu.
MİT ekibi, arabaya benzin doldurduktan sonra yola çıkmaya hazırlanırken saldırıya uğradı. Ansızın, ilk anda nereden geldiği anlaşılmayan mermilerle Toyota cipin camları şangırdayarak inmeye başladı. Pusuya düşürülmüşlerdi. Telaşla arabanın içinde eğilerek siper aldılar. Otomatik silahlarını ve tabancalarını çıkarıp, en az on kişi oldukları tahmin edilen saldırganlara karşılık verdiler. Sonradan görgü tanıkları, çatışmanın yarım saatten fazla sürdüğünü söyleyeceklerdi. Dört MİT mensubu son mermilerine kadar çarpışarak orada şehadete erdi. Naaşları bir MİT ekibi tarafından gizlice Türkiye'ye getirilen şehitler, sessiz sedasız ebedi istirahatgâhlarına defnedildiler.
Yıldırım Muratlı ve ekip arkadaşlarına yönelik suikasttan bir yıl önce 19 Ocak 1994 günü PKK'nın, Batılı gizli servislerin suflesiyle şehit ettiği bir MİT görevlimiz daha var. Adı Cenan Kocahâkimoğlu. Suikast yine Erbil'de Kocahâkimoğlu'nun arabasının çapraz ateşe tutulmasıyla gerçekleşti.
Bu iki olaydan sonra Ankara, 'bir Batılı ülke'nin (Siz ABD diye okuyun. Çünkü o yıllarda ABD lafzı doğrudan telaffuz edilemiyor, bir Batılı ülke deniliyordu) PKK'ya istihbarat sızdırdığından şüphelenmeye başladı. Çünkü arkasında bir istihbarat aklının olduğu aşikâr diyebileceğimiz bu tür saldırılar ABD oraya Birinci Körfez Savaşı'yla (1990-91) yerleştikten sonra başladı. İkinci Körfez Savaşı'ndan sonra, Temmuz 2003'te ABD silahlı kuvvetlerinin Irak'ın Süleymaniye kentinde askerlerimizin başına çuval geçirdiği operasyonu da unutmayalım.
MATRUŞKANIN İÇİNDEKİ ASIL ODAK
Erbil'de başkonsolosluk görevlimiz Osman Köse'ye yapılan yine PKK imzalı son terör saldırısı 1994 ve 95'teki saldırıların uzantısıdır. Susturuculu silahlı yapılan bu saldırı, yalnızca bir terör eylemi değil, ama aynı zamanda ABD'nin suflesini verdiği profesyonel bir istihbarat operasyonudur. Elbette PKK'nın da böylesi bir saldırı için motifi bulunuyor. Örgütün, Pençe 1 ve Pençe 2 Harekâtları'yla bölgede nefes almakta iyice zorlanmaya başlaması bu motiflerin başında geliyor.
Bu iki harekâtın başından bu yana PKK'nın 'kelle isimleri'ne kayıplar verdirildi.
11 Ağustos 2018'te terör örgütünün Türkiye'deki elebaşı İbrahim Çoban, 15 Ağustos'ta sözde Sincar sorumlusu İsmail Özden, 21 Mart 2019'te örgütün kasalarından Rıza Altun, Mikail Özdemir, Emrullah Dursun, Ali Aktaş, 18 Haziran 2019'da kırmızı listede aranan Şerif Yakut, 27 Haziran'da KCK'nın sözde yürütme konseyi üyesi Diyar Garip Muhammed ve son olarak 7 Temmuz 2019'da da örgütün sözde Gabar lojistik sorumlusu Mehmet Şirin Arslan'a yönelik operasyonlar düzenlendi. Bunlardan Rıza Altun dışında hepsi öldürüldü.
Türkiye'nin Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi ile Ankara'ya yakınlığıyla bilinen yeni Başkan Neçirvan Barzani üzerinden iyi ilişkiler kurması yalnızca PKK'nın oradaki varlığını tehdit etmiyor, ABD'yi de rahatsız ediyor.
Washington ile sürmekte olan özellikle S-400 ve onunla bağlantılı F-35 gerginliğini ve Doğu Akdeniz'deki enerji kavgalarını da bu resme ekleyin. Bu arada İsrail, Suud, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır'ın da bu bölgede Türkiye aleyhine istihbarat faaliyetleri yürüttüğünü de hatırlayın.
Bu büyük resimden 94 ile 95 yıllarındaki iki saldırının niteliğine, zamanlamalarına baktığınızda ve Çarşamba günkü saldırıyı bu perspektifle değerlendirdiğinizde bütün parçaların birleştiği 'puzzle'ı tamamlamış oluyorsunuz. Bu bir terör eylemi evet. Bununla birlikte 'son matruşka'nın içinde kesinlikle bir istihbarat odağı var.