Türkiye'nin en iyi haber sitesi
FERHAT ÜNLÜ

Terim’in fetihleri

Henüz halı sahaların icat edilmediği yıllarda, Adana'nın Çınarlı Mahallesi'nde gelecekte adının verileceği bir ara sokakta oynanan çift kale maçta gözünü bir an ayırmadığı plastik topun peşinde koşardı Fatih Terim.
Üç çocuklu bir ailenin tek erkek evladıydı. Rahmetli babam Ramazan Ünlü (On gün önce, Cuma gecesi kaybettik. Bu vesile ile -cevaben dönemediklerim başta olmak üzere- başsağlığı dileyen herkese şükranlarımı sunuyorum) Talat Terim'in, seyyar satıcılık yapan müşfik bir aile babası olduğunu anlatırdı. Talat Terim, bir ayağı aksak olduğu için 'Topal Talat' lakabıyla anılırmış. (Babamın da 1970'de geçirdiği trafik kazasından ötürü bir ayağı aksaktı.) Genelde başarıları, zaman zaman da polemikleri, hatta küçük çaplı skandallarıyla Türk futbolunun son yarım yüzyılına damgasını vuran Fatih Terim yine gündemde. Bu kez takımını hem şampiyonluğa, hem de Türkiye Kupası'na eriştirdiği için… Malum, Galatasaray, Türkiye Kupası'nda Akhisar Belediyespor'u 3-1 yenerek Ziraat Türkiye Kupası'nı kazandı. Medipol Başakşehir'i de 2-1 mağlup ederek Süper Toto Süper Lig şampiyonluğuna ulaştı.
Terim'i, bundan sekiz yıl önce, 21 Mayıs 2011'de bu köşede yayınlanan portresinde 'Bir alaturka şövalye' olarak nitelendirmiştik. (Bu yazı da, o metinden ilhamla yazıldı.) Zira Terim, aristokrat kulübü olarak nam salmış Galatasaray'ı yöneten bir 'proleter çocuğu'. Galatasaray'da bu anlamlı başarıyı kulübün teknik direktörü iken yakaladı. Proleter bir babanın oğlunun, Osmanlı-Türk tarihinin en köklü okulu Galatasaray Lisesi'nin öğrencilerinin kurduğu bir kulübün sembol ismi olması manidar.
Beş asırlık tarihinde Galatasaray Lisesi'nden geçmiş önemli isimler; misal yazar, milli eğitim müdürü Celalettin Bey'in oğlu Abdulhak Şinasi Hisar, matbuat müdürü, konsolos Hikmet Bey'in oğlu şair Nâzım Hikmet, Abdülhamit'in yaverlerinden yüzbaşı Tahir Bey'in oğlu yazar Kemal Tahir, dahiliye nazırı Ahmet Reşit Bey'in oğlu müzisyen Cemal Reşit Rey, Osmanlı paşası İbrahim'in torunu devlet adamı Fatin Rüştü Zorlu, milletvekili Selim Ragıp Emeç ve oğlu gazeteci Çetin Emeç, Türk sanat müziği sanatçısı Rikkat Uyanık'ın oğlu müzisyen Barış Manço, oyuncu Bergüzar Korel'in babası oyuncu Tanju Korel, edebiyatçı Şemseddin Sami'nin oğlu futbolcu Ali Sami Yen ve daha nicelerinin ruhu, seyyar satıcı Talat Terim'in oğlu, teknik direktör Fatih Terim'i izliyor. Bu, izlenmeyi seven Terim gibi biri için büyük bir ödül ama unutulmamalı ki, asıl yönetmenler izleyicilerdir ve tarih izleyiciler tarafından yazılır.

HEM MAĞLUP, HEM FATİH
Türk futbolunun gelmiş geçmiş en meşhur siması Fatih Terim -hem Osmanlı, hem şövalye, hem mağlup, hem fatih, Terim- 14 Eylül 1953 tarihinde Adana'da doğdu. Motor Sanat Enstitüsü'ne girdi, ama ikinci sınıfta devamsızlıktan okulu bıraktı.
Futbola Ceyhanspor'da başladı, 1969'da 16 yaşındayken Adana Demirspor forması giydi. 1974'te Demirspor'un Galatasaray'ı 1-0 yendiği maçtan sonra sarı kırmızılı kulüpten transfer teklifi aldı, kabul etti.
Galatasaray'a girdikten sonra sadece futboldaki başarılarıyla değil, kimi skandallarla da adını duyurdu. Şişli'de bir gece kulübünde bir polisin burnunu kırmak, 1980'de Galatasaray-Fenerbahçe derbisinin devre arasında bir emniyet görevlisine yumruk atmak, GS Kongre üyesi Gündüz Aktuğ'u dövmek, 30 Mayıs 1983'te Galatasaray kaptanı iken eski takımı Adana Demirspor'un kaptanı Erol'a kafa atmak, 8 Nisan 1984'te Galatasaray-Fenerbahçe maçından sonra Suat Karaliç'e tokat atmak, 1985'te GS'li Erdal Keser'e kırmızı kart gösteren hakemin üzerine yürümek bunlardan sadece birkaçıydı.
1982 yılında Paris'te Fulya Hanım'la evlendi. Bu evlilikten Merve ve Buse adında iki kızı var. Oyuncu olarak yeşil sahalara veda ettikten sonra Fatih Terim'i bugünkü popülaritesine ulaştıran süreç başladı ve Terim 1987 yılında Ankaragücü'nün teknik direktörlüğüne getirildi. Ardından Göztepe'nin direktörlüğünü yaptı. Kendine has takım yönetme biçimi ve antrenman disipliniyle yönettiği takımlara dinamizm getirdi.
Teknik direktörlükte asıl büyük başarıyı 1996-2000 yılları arasında çalıştırdığı Galatasaray'da gösterdi. Bu dört yıl boyunca Galatasaray altın çağını yaşadı. Kulüp dört lig, iki Türkiye Kupası ve bir UEFA Kupası Şampiyonluğu kazandı. Terim bundan sonra 'İmparator' lakabını aldı.
Fatih Terim'in, futbolcularını, güçlü Avrupa takımlarının karşısına cesaretle çıkarabilmesi sanıldığı kadar da gizemli bir iş değil. Terim, yönettiklerinde "En aşağılardan gelmiş olsan da en iyiyi hak edersin" hissini uyandırdığı için bunu başarabiliyor.
Teknik direktörlüğü -adı üstünde direktörlük- film yönetmenliği gibi icra ediyor. Zaten kendisi de saha kenarında mimikleriyle Adanaca konuşuyor ve Francis Ford Coppola filmlerinden fırlamış bir karakter gibi oynuyor. Terim'in her maçı, aynı zamanda yönetmenin de oynadığı bir film gibi. İçinde savaş ve dolayısıyla fetih de var. Boşuna değil maç öncesinde ve devre aralarında takımını motive ederken Cesur Yürek, Büyük İskender gibi Hollywood filmlerinde at sırtında ordusuna muharebe öncesi hitap eden bir komutan gibi konuşma yapması.

PSİKANALİTİK DEĞİL, SOSYOLOJİK
Fatih Terim'i böylesine medyatik kılan -futboldaki başarıları dışında- elbette pek çok başka faktör var. Terim, yazar Orhan Pamuk'u 'yetersiz milliyetçi' bulması (Elhak, haksız da değil yani), İngilizce'yi özgüvenle ve fakat "Everything is something happened" gibi anlaşılmaz ifadelerle konuşması, sinirlendiği futbol yorumcusu Osman Tanburacı'nın pos bıyıklarına sövmesi ve Hürriyet Mahallesi'nde büyümüş kebapçı Selahattin Aydoğdu ile kavga etmesiyle de hafızalarda yer etmiş bir isim.
Terim, bu tür skandallardan ötürü megalomani, maçoluk, narsisistlik gibi eleştirilere de maruz kalıyor. Belki de bütün bu eleştirilere zemin hazırlayan şey, Terim'in, Anglosaksonların 'sense of humour' (mizah gücü) dediği şeyden yoksun olması. Kimi Adanalılar'ın biraz maço ve haddinden fazla özgüven sahibi oldukları bir gerçektir. Ama çoğunda güçlü bir mizah duygusu da vardır. Ne var ki Fatih Terim bu silahı pek kullanmıyor.
Terim'i psikanalitik, Freudian yöntemlerle analiz etmek bize asıl resmi vermez. Daha doğru olan, Terim'i içinden geldiği mahalleyle; ekonomik, kültürel ve sosyal sınıfıyla analiz etmek. Terim gibi adamlar, yalnızca kendilerinin değil, atalarının, ailelerinin, mensubu oldukları sınıfın arzu ve ideallerini de taşıyorlar. Bu yüzden sosyolojik bir bakış elzem. Söz konusu bakış ise bize alt sınıflardan geldikleri ve başlangıçta sistem tarafından hakir görüldükleri için devrimle iktidara ulaşanların hikâyesini veriyor.
Fatih Terim, siyasette Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, sinemada Yılmaz Güney'in ve müzikte Müslüm Gürses'in başardığını futbolda başarmıştır. Erdoğan, Türk devletinin başlarda kabul etmediği, siyaset arenasının sürekli dışında tutmak istediği Kasımpaşalı bir 'millet projesi' olarak kendini devlete kabul ettirmiş, giderek sistemde merkezi bir konuma erişmiştir. (Ezilen sınıfların neden -kimilerine göre 'hâlâ'- Erdoğan'ı desteklediği sorusunun cevabı bunda gizli.) Yılmaz Güney, Adana Karataş'ın Yenice Köyü'nde doğmuş ve yetiştiği kültürün karmaşıklığını ve çeşitliliğini sanat hayatına yansıtarak sinemada 'kültürel iktidara' ulaşmıştır.
Müslüm Gürses, üç yaşındayken Şanlıurfa'dan geldiği Adana'nın Hürriyet Mahallesi'nde (bizim mahallede) büyümüş, müzikte kendini ispatlamış ve giderek 'cüzzamlı sınıfın büyük önderi' olarak kabul görmüştür.
Fatih Terim, Adana'nın Ceyhan ilçesinde doğmuş, Seyhan Çınarlı'da büyümüş bir yoksul çocuğu olarak İstanbul'a, oradan Avrupa'ya, sonra tekrar İstanbul'a uzanan bir yükseliş öyküsünün azim sembolü olarak futbol tarihine adını yazdırmıştır. Terim'in en büyük fethi budur. Ve bütün 'fatihler' gibi seveni de vardır, sevmeyeni de…

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA