Yazın 'Bodrum mu Çeşme mi?' başlığının yemek masasındaki karşılığı da 'Karpuz mu kavun mu?' olsa gerek. Nasıl Bodrum her koşulda Çeşme'yi geçerse, karpuz da kavunu siler genellikle. Ama bu defa 'Karpuz mu kiraz mı?' diye soracağız. Daha kanlı bir mücadele! Ortak özellikleri çok: Yaz meyvesi olmalarının dışında, açık ara en sevilenler. Önünüze geldiğinde en kontrolden çıkaranlar. Kiraz da karpuz da insanın iradesiyle arasını açar. Nefsini köreltmekle bırakmaz, tabağın/çanağın dibini gösterir. İki yazdır Instagram ahalisi karpuz pizzayla çıldırmış durumda. Yuvarlak kestiğiniz karpuz dilimini peynirle, naneyle, fesleğenle süslediniz mi, buyrun size en ferahlatıcısından yaz pizzası. Çok fotojenik duran karpuz şişler de pek makbul bu âlemde. Küp küp kesip çekirdeklerini çıkardığınız karpuzları, aralarına peynir küpleri yerleştirerek şişe dizdiniz mi, bunlarla çıldırıp çatlayarak can verilebilir. Ama işte problem şu ki o çekirdeksiz karpuz küplerini elde ettiğinizde şişe mi diziyor yoksa ağzınıza mı atıyorsunuz? Kirazlı turta ve pastalarda da aynı ikilem: Saplarını çıkardınız. İkiye bölüp çekirdeklerinden de kurtarıp turta süsü yapmak mı? Hiç uzatmadan yutmak mı? Kiraz daha kadın sanki: Çocukken (ve hâlâ) kulağımıza küpe olur. İncik boncukta ve desen olarak modada karşımıza sık çıkar. Karpuz daha erkek: 40 dereceyi görmüşken buz gibi karpuza vurduğunuz bir Zwilling bıçağın çatlatan çığlığı nefes keser. Göbeği için savaş çıkar! "Kadın eline yakışan yemişlerden başlıcası kirazdır. Zira kiraz daha çok süsü andırır ve kadın makyajına benzerlik gösterir" der Refik Halid Karay. Ve tabii onun 'seksi' anlatımıyla kimse yarışamaz: "Kabuğundaki cila, üzerinden henüz fırça geçmiş kadar tazedir. Hiçbir vernik o şeffaf parlaklığı veremez. Kiraz, selefon kâğıda gayet ustalıkla sarılmış ve donmuş bir şurup damlası değil midir? Bir şurup damlası ki ortasında çekirdeği bir cam kavanoza konmuş bir reçelin tanesi gibi durur." Kirazın kokusuna methiyede de geri kalmaz yazar: "Hassas burunların kirazda sevdikleri daha ziyade rayihadır, fakat çoğumuz için kiraz kokusu diye bir şey yoktur; koku şeftalide, çilekte, bardak eriğinde, kayısıda, muz ve kavunda taşkın, coşkun, sert ve lüzumsuzca mebzul bir rayiha neşredenlerde aranır. Halbuki kiraza mahsus fevkalade belli belirsiz, ancak ehlinin duyacağı ve zevkine varacağı rayiha hepsinden kibardır." Yalnız bir noktada ayrı düşeceğiz galiba, çünkü kirazla çilek arasında da bir kıyaslamaya kalkışır Refik Halid. Arkasında çekirdek bırakmamasıyla takdir eder çileği. "Söylemesi hoş olmayacak ama kiraz yedikten sonra önünüzde duran tabak, oldukça kanlı ve posalı bir ameliyat yapılmış küveti andırır" der. Kanlı bir mücadele olacağına dair sizi baştan uyarmıştım. Kiraz da karpuz da evet kanlıdır ve kan, hayattır. Çilekse teferruattır!
KAYISILI ŞEVKET!
Birkaç günlük Kuzey Ege tatilinde ota, yeşile, sağlığa doyduk. Dalından kopartılan çıtır sivri biberler, en körpesinden maydanozlar, naneler, fesleğenler, en endamlısından erkek soğanlar... Sofrada deniz börülcesi, hardalotu, turpotu, kazayağı... ve elbette ki erkeklerin pek lezzetlisi: Şevket. İstanbul'da son yıllarda keşfedilip kıymete binen ve aynen 'düzgün adamlar' gibi hiç de kolay bulunmayan Şevket, burada bol. Dolayısıyla da farklı şekillerde gelebiliyor karşınıza. Karamelize soğanlı ve kayısılı şevketibostana (zeytinyağlı ve soğuk yeniyor) ilk defa rastladım ve tanıştığımıza çok memnun oldum doğrusu. Mayhoş tatları sevenler müptelası olur.