17 HAZİRAN PAZARTESİ
DURAN ADAM'DAN MARINA ABRAMOVIC'İN 'SOĞAN'INA...
Artık bitti derken, süper bir performansla karşılaştık: 'Duran adam'. Zeki bir sakin güç. Durarak, sadece durarak, durmaya devam ederek ne çok şey diyor. Marina Abramovic haberdar olsa, kesin gurur duyardı. Sırp performans sanatçısı, bu işlerin piridir. Bedenin ve zihnin sınırlarını esneterek, şuurunu kaybetme noktasına gelene kadar durarak, dönerek, vurarak, çığlık atarak, yürüyerek, keserek, yakarak, dondurarak, kırbaçlayarak, kanatarak... Kendine ve topluma dair bir sürü şeyi yeni baştan tanımladığını düşünür. Birkaç yıl önce MoMA'daki 'Marina Abramovic / The Artist Is Present' adlı retrospektifini gezmiştim. Hayatındaki en uzun süreli solo işini yapmak üzere kendisi de oradaydı. Her gün MoMA'nın ikinci katında sessiz ve hareketsiz oturuyordu. Sabahları müze açılmadan önce sandalyedeki yerini alıyor, akşam müze kapandıktan sonra kalkıyordu. Karşısındaki sandalyeye kim otursa, ne yapsa, o adeta nefes bile almadan duruyordu. The Artist Is Here yaklaşık 600 saatlik bir performanstı. Gurman Günlük'e uygun olarak Soğan işiyle bağlayalım. En 'sakin' performanslarından 1995'li The Onion'da Marina Abramovic, büyük bir soğanı kabuklarıyla yer. En dış kabuklarını dişleyerek, elma gibi ısırarak ve yanarak, gözleri yaşararak yerken soğanı, bir yandan da yukarı doğru bakarak hayatına dair şikayetlerini sıralar: "Bu kadar sık uçak değiştirmekten bıkkınım; bekleme odalarında, otobüs duraklarında, tren istasyonlarında, hava alanlarında beklemekten... Bitmez pasaport kontrollerinde beklemekten bıkkınım... Alışveriş merkezlerinde hızlı alışverişlerden... Kariyer kararlarından, müze ve galeri açılışlarından, sonu gelmeyen resepsiyonlardan, elimde bir bardak suyla dikilmekten, konuşmalarla ilgiliymişim gibi yapmaktan bıkkınım... Migren ataklarından bıkkınım... Yalnız otel odalarından, oda servisinden, uzun mesafe telefon konuşmalarından, kötü TV filmlerinden... Daima yanlış adamlara âşık olmaktan bıkkınım... Burnumun fazla büyük, popomun fazla geniş olmasından utanmaktan bıkkınım... Yugoslavya'daki savaştan utanmaktan... Uzaklara gitmek istiyorum. O kadar uzaklara ki, hiçbir şeyin önemi kalmasın. Bütün bunların arkasında ne var anlamak ve açık seçik görmek istiyorum. Artık istememek istiyorum." Herkes kendi şikayetlerini ve taleplerini eklesin!
18 HAZİRAN SALI
NIGELLA LAWSON'IN SIKILAN BOĞAZI VE DAĞILAN İMAJI
İmaj böyle bir şey işte... İnşa etmek bir ömür sürer, sonra bir hapşırıkta geçmiş olsun... Home TV'nin yemek programlarını izleyenler Nigella Lawson'ı bilir. Ünlü reklamcı ve sanat koleksiyoneri Charles Saatchi'yle evli olan Nigella, yemek kitapları milyonlar satan, televizyon programları milyarlar tarafından takibe alınan bir mutfak yıldızı. Nasıl 'evcimen ilahe' olunacağının kitabını yazan biri: 2000'de yayımlanan How To Be a Domestic Goddess, hem bu 'domestik tanrıça' lakabını takar adının önüne hem de kariyerinin yolunu çizer. İngiltere'nin ilk ya da son şöhretli aşçısı değil tabii ama şöyle bir numarası var: Onca varlık, onca ihtişam içinde çok 'normal' bir aile hayatı olduğu, kek kokusunun mutlu, huzurlu bir yuvaya işaret ettiği iddiası... Kusursuz resme ilave olarak programında koşturan çocuklarıyla verdiği bir gerçeklik hissi... Ve şimdi bu ev işi tanrıçası, ev içi şiddetin simgesi oldu: Londra'daki Scott's adlı restoranda çıkan tartışmada, Charles Saatchi herkesin önünde Nigella'nın önce ağzını kapattı, sonra boğazını sıktı. Neticede barışıldıysa da Saatchi hakkında soruşturma açıldı, Nigella ise sessiz kaldı. Bundan mutfak kariyeri nasıl etkilenecek acaba? O mükemmel fotoğrafın yalan olduğu anlaşılınca Nigella'nın inandırıcılığı eksilecek ve takipçileri ona yüz çevirecek mi? Yoksa iddia ettiği gibi tam da 'normal' bir hayatı olduğu, dünyanın en güzel kadınlarının aldatılabildiği gibi, en kuvvetli kadınlarının da evde fiziksel şiddete maruz kalabilecekleri bilgisi onu güçlendirecek mi?
19 HAZİRAN ÇARŞAMBA
HAYDARPAŞA GARI: VE SON TREN KALKAR...
Ve Haydarpaşa Garı'ndan son tren dün akşam kalktı... "Gözlerinin içine başka hayal girmesin...' Bantta Zeki Müren'in ölümsüz şarkısı, Haydarpaşa Gar Lokantası'nın işlemeli yüksek tavanlı, duvarları mavi çinili salonundan karşı Kadıköy rıhtımına bakıyoruz ve gerideki tren vagonlarına," demiş Artun Ünsal geçen yıl Posta'da... "Lokantanın açık kapısından garı seyrederken, son sözü Zeki Müren söylüyor: Elbet bir gün buluşacağız, bu böyle yarım kalmayacak" demiş Elif Türkölmez Radikal'de... Haydarpaşa Garı'na bir de buradan selam çakalım... Bir de Rakı Ansiklopedisi'ndeki maddeyle: "Lokantaya kabaca iki grup müşteri gelir. Biri müdavimler ya da lokantada demlenme keyfinin methini duymuş kentlilerken, diğeri trene binmeden yemek yemek ya da bir iki tek atmak isteyen turistler, öğrenciler, bürokratlar, hülasa yolculardır. Başka bir yerde karşılaşmaları mümkün olmayan yolcu ve müdavimler, yani telaş ve dinginlik bu muazzam dekorasyonda aynı havayı solurlar." Tan Morgül'ün imzasıyla...
20 HAZİRAN PERŞEMBE
NEW YORK'TA SABAH 5'TE KUYRUK YAPAN BİR DELİLİK: CRONUT
New York'taki son küçük çıldırma, bir hamur işi üstünden yaşanıyor: Cronut. Cronut, kruvasan dokusunda ve donut biçiminde hibrid bir hamur işi. Şöyle yazmak daha açıklayıcı olacak: Cronut = Croissant + Doughnut. Un, yağ, şeker başlı başına yetmezmiş gibi bir de kızaran, krema ilave edilen, şekerle kaplanan... Yaza girerken 'Seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli' demek icap ederken, Allah akıl fikir versin, uğruna 05:30'da pijamalarla kuyruğa girilen bir pastane mamulü! Cronut, mayıs ortası doğumlu. Pasta şefi Dominique Ansel, kıvamını tutturmak için iki ay süren testlerden sonra geçen ay ortası icat etmiş bu elemanı. SoHo'daki Dominique Ansel Bakery'nin önünde daha ikinci günden bir hareketlenme baş gösterince de bomba bir ürün patlattığını anlamış. Dükkan büyük değil, ekip kalabalık değil, kuyruklar uzadıkça yetişemiyorlar; müşteri başına düşen kota son günlerde altıdan ikiye inmiş! Sabah 05:30'da dükkanın kaldırımında kuyruğa girenler var gerçekten de; videosunu seyredebilirsiniz! Şubesi olmayan pastane günde 200 cronut çıkarabiliyor; "kaliteden taviz vermemek için," diyor ünlü pastacı ama bilemeyiz artık sadece o mu, yoksa bir pazarlama taktiği de mi aynı zamanda... Cronut'ın mucidi Dominique Ansel, Daniel Boulud'un New York'taki Michelin'li ünlü restoranı Daniel'in eski executive pasta şefi. Daha önce de Paris merkezli gurme şirketi Fauchon'da çalışmışlığı var. Bu kadar olay olacağını tahmin etmediği cronut icadıyla, bir sürü profesyonel pastacıya ve amatör aşçıya ilham vermiş durumda, bir anda çakmaları çıkmış! Ama orijinali sadece onda; bu ay limonlu ve akçaağaçlı olaraktan (çeşniler her ay değişmekte)... Gençliği Sex and the City'ye denk gelenler, Magnolia'nın cup cake'lerine dair deliliği hatırlayacaktır. Bakalım bu ne kadar sürecek...
21 HAZİRAN CUMA
POLİTİK BİR EYLEM OLARAK YEMEK YAPMAK: CONFLICT KITCHEN
"Renkli, kalabalık, neşeli bir sofra; bir ucu Pittsburgh'ta diğer ucu Tahran'da; bir ucunda saat 8:30, diğer ucunda neredeyse öğle vakti. İki kıtada aynı anda, aynı eski Pers tarifine göre hazırlanmış, bol baharatlı ghormeh sabzi pişiyor." diye anlatıyor Ezgi Bakçay. "Benzer şekilde acıkıp doyduğumuz, benzer hazları ve acıları paylaştığımız, bu kadar uzakken aslında çok yakın olduğumuz doğruysa, herkese kucak açacak bir sofranın kurulması olanaksız mı?" "Yemeğe katılanlar, ghormeh sabzi pişirmenin politik bir eylem olduğunu, baharatların toplumsal rolünü, duyusal paylaşımların alternatif politikaların temeli olabileceğini deneyimliyor. Ortak bir yaşamın keşfine hep birlikte kaşık sallıyorlar. Şehirlerarası yemek buluşmasının amacı da bu zaten; dünyanın iki ucu arasındaki mesafeleri aşan, duyulara, bedenlere dokunan, organik bir diyalog kurabilmek. Politik ve ekonomik kural koyucuların çıkar çatışmaları yüzünden kopan bağları, tatlar ve kokularla onarmak. Duyuların neoliberal organizasyonunda, daha önce hiç kurulmamış yeni bağları tahayyül etmek ve kurmak. Dolayısıyla, sanat ve siyaset yapmanın yeni araçlarını icat etmek." "Nisan 2012'de gerçekleşen bu buluşmanın İran ayağı, Tahran merkezli Sazmanab Project Galeri'nin küratörü Sohrab M. Kashani tarafından organize edilmişti. Sofranın diğer ucunda ise Conflict Kitchen tayfası vardı." (Yemek ve Kültür, İlkbahar 2013, Çiya Yayınları) Ezgi Bakçay, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nden. Conflict Kitchen nedir, kimdir, yine ondan okuyalım: "Conflict Kitchen (Çatışma Mutfağı) 2010 yılında, Amerika'da Pittsburgh şehrindeki Carnegie Mellon Üniversitesi'nden sanatçılar ve öğretim görevlileri (John Pena, Jon Rubin ve Dawn Weleski) tarafından hayata geçirilmiş bir fikir. Yemek yapma eylem, üzerine kurulu, uluslar arası, politik bir toplumsal ilişkiler ağı olan Conflict Kitchen'ın merkezi, Pittsburgh'ta küçük bir mutfak ve bir servis penceresinden ibaret. Haftanın yedi günü açık olan bu mutfakta sadece Amerika'nın politik çatışma içinde olduğu ülkelerin yemekleri pişiyor, menü gündeme göre üç, dört ayda bir değişiyor. Menüyle birlikte Conflict Kitchen'ın cephesi ve ambalaj tasarımları da yenileniyor. Conflict Kitchen Pittsburgh'lulara daha önce hiç denemedikleri tatları, İran, Afgan, Venezuella, Küba yemeklerini sunuyor. Fakat yemek satışı sürecin sadece bir parçası. Yemek, Amerika Birleşik Devletleri'nin sözde düşmanlarına dair medyadan kısıtlı ve taraflı bilgi alan insanlara, dünyayı görmek için yeni duyusal, düşünsel pencereler açmanın bir aracı. Asıl amaç, konu edilen ülkenin sorunlarına, gündelik yaşamına ve kültürüne daha yakından bakma fırsatı yaratmak. Conflict Kitchen ekibine göre alışılagelmiş toplumsal ilişki kodlarını kırmanın yolu, alışılmadık tatları denemekten geçiyor. Farklı yemekler önce merak uyandırıyor, sonra yeni tartışmalar için cesaret veriyor. Her yeni menü çeşitli etkinliklerle, film gösterimleri, sohbetler ve tartışmalarla destekleniyor. Pittsburgh sakinleri, Tahranlı genç sanatçılar, Afganistanlı belgeselciler, Venezuellalı radyo aktivistleri ile tanışmışlar bile." Devamı Yemek ve Kültür'ün son sayısında...