Öncelikle belirteyim, bu yazının başlığı, Umberto Eco'nun 1999'da New York Times'ta yayımlanan "Fasulye nasıl medeniyeti kurtardı?" başlıklı yazısına bir göndermedir! İki yazının da konusu Ortaçağ'da Avrupa'nın hali olduğundan ve Eco'nun sözkonusu makalesini pek sevdiğimden, böyle bir başlığı uygun gördüm. Umberto Eco, fasulyenin, bezelye, mercimek ve türevlerinin tarımı Avrupa'da yaygınlaştığında, yani 10. yüzyıl civarında, Ortaçağ'ın en karanlık döneminde hüküm sürmüş, insan eti yendiğine bile şahit olunan feci açlık ve sefaletin, büyük ölçüde azaldığını, insanların protein almaya başladıkları için daha sağlıklı ve güçlü hale geldiğini, çoğaldıklarını, sonraki yüzyıllarda, biraz da bu yüzden, medeniyet adına Avrupa'nın gittikçe ilerlemeye başladığını söyler. Böylelikle de Ortaçağ'ın en karanlık dönemlerinin aslında 10. yüzyılın sonuna doğru bittiğini iddia eder. Bu dönüm noktasının hububata bağlanmasının bir abartı olduğunu kendisi de kabul eder yazısında gerçi, ama 'önemli bir etkisi olduğu kesindir.' Birkaç gündür Floransa'da, Rönesans'ın başladığı şehirde bulunuyorum. Floransa, aynı zamanda, Ortaçağ'dan kalma birçok binanın da olduğu gibi korunmuş olduğu film setine benzer bir yer. Katedral ve müze gezmekten birçok Türk gibi iflahım kurudu! Birçok Türk diyorum, çünkü en az 20 vatandaşımla öpüşüp fotoğraf çektirdim, sanırım Floransa bir Türk sayfiye yeri olarak bu ara çok popüler! Roma İmparatorluğu'nun müthiş gelişmişliğinden sonra, karanlık çağlar adeta medeniyet tarihinde bir hafıza kaybı. Örneğin şehrin en büyük katedrali Santa Maria del Fiore 13. yüzyılın sonunda, yani Ortaçağ'ın sonuna doğru inşa edilmeye başlanıyor. Fakat bu karanlık dönem esnasında, Romalılar zamanında en bilinen mimari detaylardan biri olan kubbenin nasıl yapıldığı bile unutulduğu için, iki yüzyıl boyunca kilisenin tepesi açık kalıyor! Ancak 15. yüzyılda kubbe ekleniyor katedrale! Ortaçağ kabaca 5. ve 14. yüzyıllar arası diye tarif edilir. Ama çoğu tarihçi, 13. yüzyılın sonunu Rönesans döneminin başlangıcı kabul eder. Ancak 14. yüzyılda, yani 1300'lü yıllarda Avrupa'nın, gelişimini, 'tekrar doğuşunu' belki de geciktiren çok büyük bir olay yaşanmıştır: Kara veba! Çin'de ortaya çıkıp, ipek yolu ve tüccarlar aracılığıyla gemilerdeki fareler ve onların taşıdığı pireler yoluyla insanlara geçen,ve bir hafta içinde öldüren 'hıyarcıklı veba!' Dört yıl içinde Avrupa nüfusunu yarıya indiren, ekonomiyi duraklatan veba! Burada, Floransa'da, 1351'de nüfus 120 binken, birkaç yıl içinde 50 bine inmiş örneğin!
PAPA 9. GREGORY'NİN ACIMASIZ FETVASI
Dikkati çekmek istediğim konu ise şudur: Bu tarihten 119 yıl önce, 1232'de, Papa 9. Gregory, kedilerin şeytani varlıklar olduğu konusunde bir fetva vermiş! O tarihten sonra Avrupa'da hem kediler hem de kedi sahipleri hunharca öldürülmeye başlanmış. 14. yüzyılda artık Avrupa'daki kedi nüfusu, farelerle karşılaştırılmayacak kadar az, hatta yok olmaya yakın. Kara vebanın büyük hızla yayılmasının sebeplerinden biri olarak müthiş bir hızla çoğalan taşıyıcı fareler gösteriliyor! Yani eğer, Eco gibi biraz abartılı bir çıkarım yapmaya soyunursak: Ortaçağ'da kediler katledilmemiş olsaydı, belki kara veba bu kadar yayılmayacak, Avrupa Rönesansı çok daha önce yaşayacaktı! Yani Avrupa medeniyeti pisi pisiler sayesinde, Rönesansı'na bir 50-100 yıl önce kavuşabilirdi! Şu anda veba mikrobu dünya için bir tehlike değil, çünkü fasulye ve kediler de dahil, medeniyetin gelişmesinde belki her şeyi geride bırakan başka bir faktör, penisilin var! Veba mikrobunun bazı penisilinlere direnç gösterdiği 1995 yılında Madagaskar'da görülmüş ama bu tıbbi bir tehlike olarak kabul edilmiyor. Benim teorime temel alırsak, sanırım, bir gün, kara veba tekrar dönüş yaparsa, en son Cihangir etkilenecektir! Floransa'ya dönersek... Hem Boticelli, Da Vinci, Michelangelo gibi yetenekli sanatçıları hem de onları destekleyen becerikli tüccarlar ve daha o dönem uluslararası bankacılık yapan, seyahat çekilerinin ilk versiyonlarını icat eden yenilikçi bankacılar sayesinde Rönesans'ın başladığı yer burası. Yıllarca Avrupa'nın en zengin ve büyük şehirlerinden biri olmuş. Sembolik ama bu şehre ait beni en çok etkileyen detaylardan biriyle bitireyim: Yazının en başında anlattığım, kubbesi ancak 15. yüzyılda eklenen Rönesans'ın en önemli şehrinin, en büyük ve gösterişli yapısı katedralin, işte o kubbesinin tepesine dikilmiş büyük altın haç, 1492'de yıldırım çarpması sonucu kırılıp, caddeye düşmüş. Garip bir tesadüf 1492. Yani Amerika'nın keşfedildiği ve belki de medeniyet tarihinin kediler ve hububattan bağımsız, bambaşka bir yöne yelken açtığı yıl. Not: Tekrar hatırlatayım, Twitter'daki 10 Gülse Birsel'den hiçbiri ben değilim. Twitter hesabım yoktur!