Türkiye'nin en iyi haber sitesi
GÜLSE BİRSEL

Nikotinden uzak, medeniyete yakın hayatlar!

"Genç yaşımda gördüm yaşadım ya, ölsem de gam yemem, Allah kapalı alanda sigarayı yasaklayan kanunda emeği geçenlerden razı olsun, tuttuğunu altın etsin! Yıllardır kokudan, nefessizlikten, göz yaşarmasından çoğu mekanda canlı müziğin, yediğim yemeğin, ettiğim sohbetin tadını çıkaramadım!"

Bana bir sanatçı olarak yalnızlığın tanımını sorsanız, "Bara gitmiş sigara içmeyen insanın, arkadaşları kapı önüne sigaraya çıktıklarında hissettiğidir" derim!
Aynı temayı restorana, ofise, ev partisine de adapte edebiliriz elbette!
Sigara kardeşliğinin çemberin dışında bıraktığı sağlıklı akciğer, bütün o katransız pembeliğine rağmen, dostlar kapının önünde, balkonda muhabbet ederken tek başınalığın yoksunluğunu, çaresizliğini yaşar!
O esnada ne dışarıdakilerin soğuktan bronşit olma ihtimali, ne şakalarını sigaradan kalınlaşmış ses ve sararmış tırnaklarla yapıyor olmaları yalnızlığa merhem olmaz.
Ne, 10, hadi bilemedin 20 sene sonra o neşeli dostlardan çoğunun artık bar kapısı önünde flört edemeyecek kadar feci bir cilde ve sarı dişlere sahip olacakları gerçeği, ne de bazılarının şaka yapamayacak kadar bitkin şekilde, bir sağlık problemiyle pençeleşiyor olacağı ihtimali bir tesellidir...
O yalnız insan, sigara içmediği için daha uzun yıllar barlara, partilere gidecek fizik ve sağlıkta olacak şekilde lanetlenmiştir! Arkadaşları hastalıktan kırılıp birer birer ölürken, sigara içmeyen, bir vampir gibi sonsuz gençlik ve güzelliğe mahkumdur! Ve elbette yalnızlığa.
Olmadı yanına paltosunu almayı unutmayıp, o da kapının önüne çıkıp sigara içmeden sohbete katılabilir!
Ama öteki türlü anlatınca daha dramatik oluyor!
Sigara içmem, sevmem, esasında sigara içeni de sevmem! Ama sigaraya karşı bir üniversite hocası gibi davalar açıp, bazen de kafa göz dalmıyorum içene.
Ne de olsa kalemim silahımdır, böyle üstteki gibi geçiriyorum! Ayrıca zaten sigara tiryakisine felek vurmuş, bir de ne ben ne vurayım! Genç yaşımda gördüm yaşadım ya, ölsem de gam yemem, Allah kapalı alanda sigarayı yasaklayan kanunda emeği geçenlerden razı olsun, tuttuğunu altın etsin! Yıllardır kokudan, nefessizlikten, göz yaşarmasından çoğu mekanda canlı müziğin, yediğim yemeğin, ettiğim sohbetin tadını çıkaramadım! Kısmet 30 yaşından sonrayaymış.
Bu vesileyle yine kapalı alanda yapılan toplantı, iş görüşmesi vesaire sırasında "Sigara içsem rahatsız olur musunuz?" derken, bir yandan da çakmağına uzanan emrivakicilere toptan cevap vermek istiyorum: Evet! "Valla iç istersen tabii, n'apalıım, eee camı açalım o zaman" filan diyorum ama kibarlıktan! Zarif insanım, sanatçı ruhlu pısırık tipim, "Duman oluyor duman, havamı kirletiyorsun kardeş, zıkkım iç" diyemiyorum!
Açıkhavada olsak, istersen hem ağzınla, hem burnunla, hem kulaklarınla dört tane birden iç, misafirim ol, başımın tacı ol! Ama kapalı alanda oksijen miktarı belli, kardeşçe, eşit paylaşalım, oldu mu gülüm?
Ya da hazır fiyatlar da uçtu, bırakın sigarayı kardeşim, o parayla sinemaya gidin, konsere gidin, çay bahçesine gidin!
Çay bahçesi demişken, hoop geliyorum ne zamandır bahsetmek istediğim konuya:
Kanımca bir şehrin, bir mahallenin medeniyet göstergelerinden biri açıkhavada, sokaklarda gördüğün kadın sayısıyla ölçülür. Eğer, özellikle hava karardıktan sonra, bir bölgede yanında erkek olmadan rahatça yürüyen, bir kafede oturan, yemek yiyen kadınlar varsa, o bölge güvenlik meselesini, çağdaşlık meselesini büyük ölçüde çözmüş demektir. O bölge, şehir veya ülkenin yöneticilerini, sakinlerini tebrik etmek gerekir.
Sokakta sadece erkeklerin gezindiği yerlere ise pek iyi gözle bakmam ben, istediği kadar zengin mengin olsun...
Kapalı alanda sigara yasağının bir faydası daha oldu. İklimsel olarak yılın en az altı ayı sokakların tadının çıkarılabileceği bir coğrafyada açıkhavayı da hatırlattı, hem bizlere, hem mekan sahiplerine. Baktık ki sokaklar, caddeler, içerilerden daha aydınlık, daha havadar, daha eğlenceli. Şehirlerin birçok mahallesi, sokağa çıkan kafelerle, restoranlarla şenlendi, cıvıl cıvıl oldu, ıssızlık kırıldı, ve belki yöneticilerimiz farkında değil ama, kadınlar, bu bölgelerde sokakta daha rahat yürümeye başladılar.
İnsanların araba içlerinde, evlerde sıkıştığı hayat tarzları daha soğuk, daha katı, daha yabani ve iletişimsizdir. Ben öyle yerleşimlere şehir bile demem.
Hayatın daha çok sokaklarda yaşandığı yerlerdeyse insanlar birbiriyle karşılaşır, birbirinin yaşam tarzını görür, göz göze gelir, birbirini anlamaya başlar.
Bu konuda durdum durdum, yanlışlıktır, düzelir, makul bir kural koyulur diye bekledim, ama artık zamanıdır: Bu vesileyle, sigaraya karşı, sokaklara çıkan kafelerin ise yanında olduğumu belirteyim. Sonsuz genişlikte kaldırımlardan bile, üstelik orada oturan mahalleli ve esnafın muhalefetine rağmen, bütün masaların zorla kaldırılmasının açıklamasını çok merak ediyorum doğrusu.
Ve belediyelere sertçe sesleniyorum: Hayatın evlerin içi kadar sokaklarda da rahat rahat yaşandığı, medeni şehirler istiyoruz!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA