NE der şarkıda: "London Bridge is falling down, falling down...". Yıkılsın hemşerim, onu da Türkler toparlar, o hale geldi iş ha!
Ya her şeyi bizden bekleme dünya, birimiz sana bedel ama, bir ucundan tutun, başınızın çaresine bakın hacılar ya!
Son haber bu, biliyorsunuz. Londra'daki isyanlarda çeteleri mahallelerinden 'daşla zopayla' kış kış eden Türkler sayesinde, Dalston'a polis göndermeye gerek görülmüyor artık.
Affedersin Scotland Yard da, mecbur muyuz ya sizin işinizi yapmaya?
Hiç şaşırmadım biliyor musunuz? "Böyle oldu, böyle oldu, saldırdılar, camları kırdılar, öte beri aldılar," diye anlatsalar, inanın, derdim ki "Aha bak bizim Türkler yarın bunları mahalleden döner bıçağıyla kovalar, adamlar geldiklerine pişman olurlar"! Vatandaşını tanımak diye buna derim, döner bıçağına kadar haklı çıktım!
Bir kere, yaban ellerde birisi kabadayılık yapacaksa, onu biz yaparız, elaleme bırakmayız! Arıza çıkarılacak bir şey varsa, biz zaten çıkarırız bebe, sana n'oluyor?
İkincisi, 'kolektif mahalle kavgası' kavramı bizim kasabalarımızda, şehirlerimizde icat edilmiş, geliştirilmiş ve ustalaşılmış bir etkinliktir! Sürekli camda oturan, balkonda pijamasıyla atletiyle takılıp sokağı seyreden, dükkanının önünde taburede etrafa bakınan bütün Türkler, esasında 7/24 bir mahalle kavgasına hazır beklemektedirler!
Genlerimizde vardır. Sebebini sormayız, sonucunu düşünmeyiz. Şimdi ben bile, misal, en sarışın, en hanım kız, en ince topuklu halimle, Nişantaşı'nda yürürken, aniden âlemin en nazenin kıraathanesi House'a gireyim, "Arkadaşlar kavga var koşun!" diyeyim, çıkayım, en az 10 kişi "N'oluyor hoop," diye peşimden gelip, gösterdiğim adamlara sorgusuz sualsiz dalmazsa, ben de hiçbir şey bilmiyorum! Reflekstir bizde, "Kavga var,"a, "Kimle? Ne oldu? Konu ne?
Konuşarak anlaşabilir misiniz?" filan denmez, racona terstir! Lafı duyar, eline sağlam bir şey alır, direkt koşarsın. Koşarken uzaktan tarafları kesersin sadece, kim bizim taraftan, kim dövülecek diye! Başka bir inceleme, tartma, analiz, sorgu sual yapılmaz, direkt girilir!
Biz Türklere, ne bileyim, elektrik direğinin hangi renge boyanacağıyla ilgili karar verilecek bir mahalle toplantısı organize ettir, organizasyon bir beş sene, kararın verilmesi ikinci bir beş sene sürer! Ama kavga organizasyonu 5 saniye alır. Bizler sadece ve sadece toplu kavgada, kolektif bilinci ve organizasyon yetenekleri en gelişmiş milletizdir büyük ihtimalle. Neden?
Yüzyılların antrenmanı var!
TÜRK, 5 SANİYEDE HER OBJEDEN SİLAH ÜRETEBİLİR
Londra'da olduğu gibi, Türk, kavgaya girerken, aşağı yukarı her objeden 5 saniye içinde silah üretebilir! Öyle "Ay beyzbol sopası olacaktı şurada bir yerde, bakayım çantamda bayıltıcı sprey var mı kardiş," filan conconluklarına girilmez! Taş, sopa, döner bıçağı, tereyağ bıçağı, çakı, inşaat demiri, sandalye, şişe, bardak, kase, çatal, ampul, hatta cep telefonu, hatta hatta, yerden alınan bir avuç toz bile hasmın gözüne atılarak silah haline getirilebilir, örnek vermek gibi olmasın!
Ama İstanbul mahallelerinde büyümüş herkes, bunları zaten bilir. Nitekim Londra'daki kardeşlerim, hemencecik bilardo sopalarını ikiye kırıp aralarında paylaşarak girişmişler Allah yarattı demeden!
Mahalle demişken, İngiltere'deki çetelerin zaten en başta buradan kaybettiğini söylemeliyim. Mahallelerinin kızına çıkma teklif edeni bile döven bir kültürün evlatlarının mahallesinde camları indirmek, pek akıllıca olmamıştır elbette!
Mahalle kavgasının bir ata sporu olduğu bu topraklardan tee Britanya Adaları'na gitmiş vatandaşlarımız, bu fırsatla hem, muhtemelen, şöyle bir form tazelemiş oldular, hem de eşkiyaya pabucun pahalı olduğunu öğrettiler.
Vallahi gururluyum.
Çocukken babam hep derdi ki "Birisi sana vurursa, sakın sessiz kalma, sen de ona vur, bir daha yaklaşamaz"! Bak Türklerin ağırlıkta olduğu Dalston İngiltere'nin en sakin, dükkanların açık olduğu tek bölgesiymiş, iyi mi?
Yine babam haklı çıktı!