İsviçre müzakereleri süresinde tanıştığım insanlar, kafa yapılarına göre Kıbrıs sorununa değişik açılardan bakıyorlardı. Kıbrıs sorununun bir an önce çözümünden yana olanların; ne pahasına olursa olsun çözümsüzlükten yana olanlara oranla sayıca daha fazla olmalarına karşın; seslerini çıkartamıyorlardı. Sırf, karşı cephedekiler kendilerine "vatan haini" demesinler diye... Nitekim öyle anlaşılıyor ki çözüm istemeyenlerin başında Kıbrıs'ın kendi toplum liderleri geliyor. Liderler istemeyince de halkın karar vermesini o denli güçleştiriyor. Bu Kıbrıs sorunu aslında "babalık" taslayan toplum liderlerinin kendi şahsi problemleri haline gelmiş gibi görünüyor. Liderler gelip geçicidir. Kafaları 1960'lara takılan liderler, kendi çocuklarının ve torunlarının geleceğini düşündükleri gerekçesiyle Kıbrıs sorununa çözümü bir "öcü" olarak göstermeleri de acıdır. Şu andaki Kıbrıslı liderlerden biri, 1960'lı yıllarında Kıbrıs'ı bir Yunan adası gibi Yunanistan'a ilhak edilmesi için silahlı mücadele başlatan "EOKA B" adlı yeraltı örgütü üyelerinden biriydi. Diğeri de yine aynı yıllardan itibaren Kıbrıs'ın taksimini yani Türkler'le Rumlar'ın arasında paylaşımı için mücadele eden ve "EOKA B" örgütüne karşı kendisini savunan TMT'nin mücahitlerinden biriydi.. Liderlerin bu özgeçmişi ve birikimleri, Kıbrıs sorununu da kişisel bir kavgaya dönüştürmüş bulunuyor sanki... Tassos Papadopulos'unki başkanlık seçimlerinde komünist AKEL tarafından desteklendi- DİKKO Partisi Rum kesiminin en az oy alan partisidir. KKTC'de ise Denktaş'ı destekleyen UBP, KKTC seçimlerinde azınlıkta kalmıştı. Kısacası her iki liderin desteklediği iki parti de Kıbrıs genelindeki oyları azınlıktadır. Liderler bu nedenle temsil ettikleri toplumların duygusal yanlarını deşmeye özen gösterdikleri ve çözümsüzlüğü körükledikleri gözleniyor. Papadopulos'un önceki gün Rum TV ekranları önünde yaptığı "acıklı" konuşma ile Denktaş'ın Türk TV'lerinde yaptığı benzeri konuşmaları bunun en belirgin örneğini oluşturuyor. Ancak sırf karşı cephedeikler kendilerine "vatan haini" demesin diye seslerini çıkartmaya cesaret edemeyen her iki kesimdeki çözümden yana olanlar; bakalım 24 Nisan referandumunda yine liderlerin 45 yıllık tuzaklarına düşecekler mi? Kıbrıs sorununa köklü ve dengeli bir çözüm getirmeyi öngören Annan Planı'nın, Kıbrıs'ın en dramatik günlerine tanık olan insanları için değil de her bir hür devlet gibi barış içinde yaşamaya hakkı olan yeni kuşağın geleceği için hazırlanmış olduğunun bilincine varılacak mı?