Son yılların en az reytingini almasına rağmen bu yılki Akademi Ödülleri'ni pek sevdim. Leonardo DiCaprio sonunda heykelini aldı, cümlemiz rahatladık, bu biiir.
Ödüller tek bir filmde toplanmadı, Spotlight 'En İyi Film' ve 'Bridge of Spies'daki rolüyle Mark Rylance alnının akıyla 'En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu' seçildi, yüreğimize sular serpildi, coşkuyla ayaklara fırladık, sabaha kadar uykusuz kaldığımıza değdi, bu ikiii (elin adamı ödülü alıyor, sen niye uykusuz kalıyorsun be kızım? Sorusuna verecek cevabım yok).
Lady Gaga kadına şiddete yönelik yaptığı şovla gönüllerimizin Lady'si oldu, bu üüüç.
Politik mesajlar havalarda uçuştu, herkesin söyleyecek bir sözü vardı, çok da iyi oldu bu da dört.
Ama beni bir kadın olarak en mutlu eden şeylerden biri Hollywood yıldızlarının doğallığa, sadeliğe dönüşüydü. Nasıl bir dönüştü bu? Harika bir dönüş. Hepsi toplanıp sıfır beden dünyasına, gençlik dayatmasına, estetik şartlanmasına rest çektiler adeta (canlarım benim).
Balıketli, gözlerinin kenarı kaz ayaklı, hafif makyajlı, dolgun kollu, kalçalıydı birçoğu. Sağlıklılardı, oldukları gibilerdi, bedenlerini, yüzlerini, kıvrımlarını seviyorlardı besbelli.
Belki de bu sonu gelmeyen, mesaisi bitmeyen, insanın içini çürüten gerzek mücadeleden sıkılmışlardı.
Mesela sahne perdesi kıvamındaki elbisesine rağmen Kate Winslet, mesela tüm popülerliği ile Jennifer Lawrence, Reese Witherspoon, Lady Gaga bile beyaz pantolonlu tuvaletiyle "I love sadelik" diyordu. Bayıldım. Rahatladım. "Ohh" çektim, tabaktaki içi karamelli çikolatalardan iki tane mideye indirdim.
Şu bedenimize göre sınıflandırılmamız bitsin artık. Gözler tartı gibi çalışmaktan vazgeçsin artık. Bu sınavımızı verelim de kurtulalım artık, değil mi efendim.